KARANLIK SULARDA ⚓ - 35

55 5 3
                                    

Saniyeler geçerken derin bir nefes aldım. Konuştuğumda sesim titreyecekti. Gözleri beni söylemeye zorluyordu. Gözlerimi kapattım ve fısıldarcasına konuştum:

"Sana ihanet ettim."

Ardından gelen sessizlik, uzun sessizlik yoğunlaşıp boğazımda düğümlendi. Ona bakabilme cesaretini edinebildiğimde bana şaka yapmışım da gülmemi bekliyormuş gibi bakıyordu. Sessizlik uzar ve ben gülmezken yavaş yavaş ciddiliğime inandı ve ağzı açıldı ama herhangi bir ses çıkartamadı. Göğsü hızla inip kalktı, elleri yumruk halini aldı.

Sözcükler dudaklarımdan dökülür dökülmez bir anda ne yaptığımı kavradım. Ona ihanet etmiştim. Onu bu kadar severken ve o beni bu kadar severken sırf ona benzettiğim için aslında ona hiç benzemeyen, nefret etmem gereken bir adamın yakıp yıkan seline kapılmıştım. Savaş'a... İhanet etmiştim. Bu düpedüz aptallıktı ve ben berbat bir insandım. Savaş beni beklerken, buradan kurtulmam için her şeyi yaparken bense başka birinden hoşlanmış, el ele tutuşmuş, onunla öpüşmüştüm. Bunu nasıl yapabilmiştim? Ben Savaş'ı hak etmiyordum. Onu kaybedecektim, önünde sonunda.

"Nasıl?" dedi boğuk bir sesle. Kırgınlık, öfke ve acı duyuluyordu sesinde. Derin bir nefes aldım ve arkamdaki yatağa yığılırcasına oturdum. Ellerimi önümde birleştirdim, söyleyecek söz aradım.

"Ben... Bilmiyorum. Seni hatırlamıyordum ve o sana çok benziyordu. Sürekli yanımdaydı, benimle ilgileniyordu ve ah... Sana gerçekten çok benziyordu Savaş. Yalnızdım, desteğe ve bana inanan birine ihtiyacım vardı ve o yanıbaşımdaydı. Gerçekten çok özür dilerim, seni çok seviyorum ve her zaman da seveceğim, özür dilerim." Sesim ve sözlerim sanki bir yalvarmaya dönüşmüştü. Onu kaybetmekten çok korkuyordum. Onsuz nasıl yaşayabileceğimi bilmiyordum.

Kaşları çatıldı. Başını iki yana sallayarak geriye bir adım attı. Ne bağırıyor, ne de ne düşündüğünü anlayabileceğim bir şey yapıyordu. Parçalanmış, kırılmış, yaralanmış görünüyordu. Ellerini saçlarının arasından geçirdi ve gözlerini kapattı. Gözlerinin ardında yanan öfke ve kıskançlık ateşini görebiliyordum.

"Bir şey söyle," dedim çaresizce. Gözlerime öfkeyle baktı çakmak çakmak gözleriyle ve görüntüsü titreşti, hafifçe silikleşmeye başladı. "Hayır, gitme!" dedim panikle ayağa fırlayarak. "Savaş, lütfen, hayır, Savaş!" Ona uzanmaya çalıştım ama kendini geri çekip ona dokunmamı engelledi. Elim havada asılı kaldı ve parmaklarım havaya tutunmak istercesine kapandı. Delice bir panik ve korku hissediyordum. Gidiyordu. "Hayır, hayır, hayır!" Her şey kontrolümden çıkıyormuş gibi hissederken gözlerimden sıcak yaşlar hızla akmaya başladı. Hâlâ hiçbir şey söylemiyordu ve hâlâ kayboluyordu. Tüm vücudum alarm halindeydi. Ona tekrar uzanmak, onu bırakmamak istedim. Başını tehditkar bir tavırla iki yana salladı ve ben öylece, olduğum yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. "Lütfen... Savaş... Beni bırakma..."

Gidiyor, gidiyor ve geri dönmeyecek. Onu kaybettim. Hayır, hayır! Beni bırakıp gidemez. Ona aşığım, onsuz yaşayamam!

"Savaş..." diye fısıldadım hıçkırıklarımın arasında. "Lütfen gitme, lütfen. Seni seviyorum, lütfen..."

Gözlerimin önünden kaybolmadan bir saniye önce gözünden bir damla yaş süzüldü ve hayal kırıklığı yüzüne yansırken gözlerini kapattı, bir saniye sonra sanki hiç orada olmamış gibi yok oldu. Sessizleşmiş, sanki renkleri solmuş kamarada tek başıma kaldım.

Bu, onu son görüşümdü.

...

"Haydi bakalım, bugün büyük gün, meyveleri alıyoruz!" diyerek paldır küldür içeri girdiğinde Jack, hâlâ aynı noktada yere çökmüş oturuyordum. Sanırım bir saat falan geçmişti Savaş gideli. Gözyaşlarım çoktan kurumuştu.

KARANLIK SULARDA ⚓ (FİNAL OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin