KARANLIK SULARDA ⚓ - 15

113 8 0
                                    

Kolumun sertçe dürtülmesiyle gözlerimi açtım.

"Hale, gelmek üzereyiz."

"Bir dakika daha." diye mırıldanarak arkamı döndüm.

"Hale Hayat Fora! Hemen kalkıyorsun!"

Kafamda bir anda beliren soru işaretleriyle Jack'e döndüm.

"Fora mı? Sen... Bunu nereden biliyorsun?"

Jack'in yüzüne bir anda panik ve şaşkınlık doldu ama hemen sonra bunu maskeledi.

"Neyi nereden biliyorum?"

"Hale Hayat Fora dedin. Soy adımı nereden biliyorsun Jack?"

"Hayır, ben öyle bir şey söylemedim. Uyku arasında öyle duymuş olabilirsin. Ama şimdi öğrenmiş oldum. Kalk artık, yaklaştık."

Ardından acele adımlarla kamaradan çıktı. Bir süre hareket etmeden öylece kaldım. Ona daha önceden söylemiş olamazdım, çünkü önceden ben bile hatırlamıyordum. Şimdi o söyleyince hafızamda karanlık bir yer aydınlanmıştı. Peki o bunu nereden biliyordu? Bunu bilmesi imkansız değil miydi?

Belki de söylediği gibi sadece uyku arasında öyle duymuştum.

Kamaradan çıktığımda etraf yeni aydınlanıyordu. Jack bir köşede silahlarını yerleştirmekle uğraşıyordu. Ben de aynı şekilde silahlarımı kuşandım.

"Ne aradığımızı biliyor muyuz?"

"Pek sayılmaz," dedim umutsuzlukla.

İçini çekti.

"Bu zor bir yolculuk olacak."

Hızlı bir kahvaltıdan sonra kısa süre sessiz sessiz bekledik ve ada belirmeye başladı. İlk bakışta herhangi normal bir adadan hiçbir farkı yok gibi görünüyordu. Oldukça büyük bir adaydı ve üstü tamamen ağaçlarla kaplıydı. Yeşil, sarı, kırmızı ve daha birçok renkte ağacın mükemmel bir kombinasyonu adaya hem güzel hem de gizemli bir hava katmıştı. Ağaçların tepesinde renk renk kuşlar sürüler halinde veya tek başlarına uçuşuyor, garip sesler çıkarıyorlardı. Adaya yaklaştıkça orada bizi nelerin bekleyebileceğini düşünürken kalp atışlarım hızlanıyordu. Silmy'nin anlattığı hikayeler tüm sinirlerimi germişti.

Son hazırlıklarımı yaparken bir anda kaptan yardımcısının bir kayığı hazırladığını fark ettim. Adaya yaklaştıkça tekne de yavaşlamıştı. Soran gözlerle Jack'e baktım ama o da kaşlarını çatarak omuzlarını silkti. Tekne durdu ve kaptan yanımıza gelerek kayıkla oraya nasıl gideceğimizi anlatmaya başladı.

"Bir dakika. Oraya kadar kayıkla mı gideceğiz?"

"Evet. Üzgünüm ama bu tehlikeyi göze alamam."

Haklı olduğunu kabul ederek kayığa ilerledim ve oturduğum yere iyice yerleştim. Jack de son ayarlamaları yaptıktan sonra geldi ve kayık yavaş yavaş suya indi. Heyecanım gitgide artıyordu.

Kayık suyun üstünde birkaç kere sağa sola sallandı, ardından dengesini buldu. İtiraf etmekten nefret etsem de, suya bu kadar çaresiz bir şekilde yakın olmaktan korkuyordum.

Jack yüzünde ciddi bir ifadeyle kürekleri çekmeye başladı. Her hareketiyle kol kasları kasılıp gevşiyordu. Hava serindi, güneş yeni yeni doğarken suyun üstünde yakamozlar parıldıyordu. Derin bir iç çekerek parmaklarımı suya değdirdim. Olacakların belirsizliği sinirlerimi geriyordu fakat olabildiğince sakin görünmeye çalışıyordum. Sonuçta Jack yanımdaydı, en kötü ne olabilirdi ki?

En kötü ne olabilir? Ah, en kötü...

"Hale, iyi misin? Biraz... rengin soldu da."

KARANLIK SULARDA ⚓ (FİNAL OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin