KARANLIK SULARDA ⚓ - 40

60 5 0
                                    

Mavi suların üstünde günler geçiyordu. Her şey normale dönmüş gibiydi, herkes her zamanki gibi canla başla çalışıyordu. Çuha da beklediğimden çok daha kısa sürede toparlanmıştı, bir yıldız gibi parlayan güzelliğine geri kavuşmuştu.

Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordum bile. Sanki bu gemiyi hiç sevmediğim kadar çok seviyordum, hiç olmadığı kadar dolu dolu geçiyordu günlerim. Pruvadaki dev kadının omuzlarına tırmanıp şapkanın altından sarkan saçlarımı havalandıran rüzgara karşı içime deniz kokusunu çekmek ve gülümsemek hiç vermediği kadar zevk veriyordu bana, kalbimin daha hızlı çarpmasına neden oluyordu.

Belki de tüm bunların sebebi sona yaklaşmış olmamdı. Aylardır tek amacım olan şeye bu kadar yaklaşmak bana heyecan ve mutluluk vermeliydi ama içimde hissettiğim tek şey... hüzündü. Önceleri nefret ettiğim bu dünya artık kendimi ait hissettiğim yer gibi geliyordu. Toplumsal yapı hala beni sinirden deliye döndürse de burada, bu gemide her şey çok farklıydı. Sevdiğim insanlarla birlikte, sevdiğim yerde, sevdiğim işi yapıyordum. Tüm bunlardan nasıl ayrılacaktım?  Bu güzelliklerden, yeni yerler görmenin heyecanından, güvertede oradan oraya koşturarak insanların yardımına koşmaktan nasıl ayrılacaktım? Silmy'den, William'dan ve Jack'ten? Boynumdan sarkan madalyonun içindeki anne ve babamın fotoğraflarını gördüğümde anlıyordum ki burada kalamazdım. Ne olursa olsun geri dönmeliydim. Savaş'ı bulamayacak olsam da dönmeliydim. Beni terk etmiş olsa da, geri döndüğümde onu bulamamak bana sonsuz bir acı verecek olsa da dönmeliydim. Ailemi ve arkadaşlarımı geride bırakamazdım.

"Neyin var?" dedi Jack bir anda ve irkilip geri çekildim çünkü yanımda olduğunu bile fark etmemiştim. Güvertede, tahta korkuluklara dayanmış, batıya eğilmiş güneşin yansıdığı suları izlerken yanıma gelmişti.

"Ailemi düşünüyordum," dedim. Elini uzatıp başımdaki şapkayı çıkardı, kendi başına taktı.

"Yakında kavuşacaksınız," dedi.

Omuzlarımı silkip ufka baktım. "Evet, öyle."

"Ama seni rahatsız eden bir şeyler var," dedi sorarcasına. Ona aklımdan geçen her şeyi anlatmak istedim. Buradan ayrılmak istemediğim halde gideceğimi, onları çok özleyeceğimi, Savaş'ın acısıyla savaşmanın çok zor olduğunu anlatmak istedim.

"Hiç," dedim. "Gemiyi seviyorum."

"Merak etme, evine döndüğünde bu kokuşmuş gemiyi iki günde unutursun," dedi muzip bir tavırla. "Savaş'ı gördüğün anda hepimizi unutacağına eminim."

Bunları söylerken inanarak mı söylüyordu yoksa sadece beni mi avutmaya çalışıyordu anlamıyordum ama işe yaradığı söylenemezdi.

Yelkenlerden biri rüzgarla dolup şakladı ve bir martı neşeyle çığlık atıp gözcü kulesindeki genç çocuğun yanına kondu. Bir bulut güneşin önünden çekildi, sular parıl parıl parladı. Bir tayfa bir başkasına bağırarak bir şeyler anlatıyordu, tahta zemine vuran ayak seslerini ve iki kat aşağıda çekilen küreklerin suya girip çıkarken çıkardığı şapırtıları bastırıyordu sesi.

"İç," diyerek iç cebinden çıkardığı çelik bir matarayı bana uzattı Jack. Bir mataraya bir ona baktım ve tek kaşımı kaldırdım.

"Deneyimlerime göre içmek bana pek yakışmıyor Jack," dedim alaycı bir tavırla.

Gözlerini devirip mataranın kapağını açtı, tekrar bana uzattı. Ben almak için uzanmayınca da yüzüme iyice yaklaştırdı matarayı, ben uzaklaştıkça daha da yaklaştırdı.

"İç, hadi," dedi tekrar ısrarcı bir tavırla.

"Tamam, peki," dedim sırf ondan kurtulmak için. "Ama sadece bir yudum."

KARANLIK SULARDA ⚓ (FİNAL OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin