KARANLIK SULARDA ⚓ - 38

46 5 0
                                    

Geminin yanına yaklaştığımızda yola çıkmaya hazır olduğunu gördüm. Mallar aceleyle yüklenmişti, her şey gitmek için hazırdı. Gemiye uzanan tahta platformdan tek sıra halinde geçtik. En son Silmy bindi ve herkesin bindiğini kontrol ettikten sonra platformun çekilmesini emretti. Halatlar çözüldü, kürekçilere komut verildi, alt kattan duyulan hafif, ritmik davul sesi eşliğinde gemi taştan devasa surlara ilerledi.

Çuha'ya destek olup onu içeri girdirdim ve odamıza sokup yatağa uzanmasını sağladım. Yatağa yatar yatmaz uyuyakaldı. Kıyafetlerini çıkarıp yorganı boynuna kadar çektim ve o derin bir uykunun içine süzülürken banyoya geçip kıyafetlerimi çıkardım. Lavabonun üstünde vücudumu yıkayabildiğim kadar yıkadım ve temiz kıyafetleri üstüme geçirdim.

Ellerimi lavaboya dayayıp yüzümü inceledim. Yanağımda kıpkırmızı parmak izleri vardı, dudağımın köşesinde kurumuş kanla kaplı bir yara vardı ve dokunduğumda acıyordu. Yüzümü yıkayıp kanları temizleyebildiğim kadar temizledim, saçlarımı defalarca tarayarak bir düzene sokmaya çalıştım. Tam anlamıyla dağınık görünüyordum. Ne kıyafetlerimde ne de saçlarımda bir dağınıklık vardı ama bakışlarımda, duruşumda bir kendini bırakmışlık hali görünüyordu.

Odaya girdiğimde Çuha iyice yorganın altına kıvrılmış uyumaya devam ediyordu. Tüm yorgunluğuma rağmen uykum yoktu. Odadan çıkıp başkası girmesin diye kapıyı dışarıdan kilitledim. Çuha zaten bu gidişle sabaha kadar deliksiz uyurdu. Sallanan geminin koridorundan geçip merdivenleri çıktım, tuzlu ve serin deniz havasının rahatlatıcı kokusunun yüzüme çarptığı güverteye çıktım. Geceleri güverte ıssız ve sakin olurdu ama bugün tam aksine arı gibi çalışan insanlarla doluydu. Gürültülü ve kalabalıktı.

Arkamı dönüp baktığımda surları geçtiğimizi, açık denize hızla yol aldığımızı gördüm. Bir an isyan bastırıldığı halde neden kaçar gibi aceleyle ayrıldığımızı merak ettim ama cevap çok basitti. Yıllarca bastırılmış ve karanlıkta korkuyla yaşamış bir toplum tek bir isyanın başarısızlığıyla yılmaz, çok daha fazlasını denerdi. Pes etmeyeceklerdi. Başarıya ulaştıklarında -bunu kalpten ümit ediyordum- şehre tüm giriş çıkışları kapatırlardı ve içeride sıkışıp kalırdık.

Geminin merkezinde durmuş tayfasını kontrol eden, gerektiğinde emirler veren Silmy'nin yanına ilerledim. Güverte fazla sallanıyor gibiydi ama bu benim görüşümle alakalı bir bozukluk da olabilirdi.

"Ne yapabilirim kaptan?" dedim yanına geldiğimde.

"Hale Hayat," dedi sitem eder bir tonla. "Dinlenmen gerek. Zindandan çıkardığım tüm tayfalara bugünlük izin verdim, git uyu. Yorgunsun ve ayakta zor duruyorsun."

"Uykum yok, ben iyiyim. Yardım etmek istiyorum."

"Neden bir kez olsun söz dinleyip emirlerime uyumuyorsun? Şu an istediğimiz son şey birinin bayılıp düşmesi. Zaten görüş alanından çıktığımızda paydos vereceğim, sana gerek yok."

"Ama..."

"Ayrıca Jack seni arıyordu," dedi istemeye istemeye. "Ona yarına kadar beklemesini söyledim dinlenmen için ama madem direniyorsun, sen bilirsin."

Başımla selam verip geminin içine geri girdim. Jack muhtemelen yatakhanedeydi ve eğer henüz uyumadıysa konuşabilirdik. İlk merdivenlerden sonra ikinci katın merdivenlerini el yordamıyla iniyordum çünkü lambanın yağı bitmişti, her taraf karanlıktı. Son basamağa adımımı atarken biriyle çarpıştım ve geriye sendeledim ama bir kol uzanıp beni belimden yakaladı, dengemi sağlamam için kendine çekti. Göğsüne yaslandığım kişinin karanlıkta yüzünü göremiyordum ama burnuma dolan kokusunu tanıdım.

"Hale Hayat?" dedi Jack.

"Yanına geliyordum," dedim ondan uzaklaşmadan. Dengemi sağladığım halde beni bırakmadı, karanlıkta öylece durduk.

KARANLIK SULARDA ⚓ (FİNAL OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin