"That you moved on quicker than I could’ve ever, you know that hurt"
"Benim hiç yapabileceğimden daha hızlı hareket ettin, bunun acıttığını biliyorsun"
"Pıt"
Ve bir "pıt" daha..
Yarı açık penceremden gizlice içeri giren yağmur damlalarının sesiydi bu.
Biraz daha uyursam tüm yağmur damlaları odamda olacağı için istemsizce yatağımdan sarkıttım ayaklarımı aşağı.Pencereme doğru ilerlerken masanın üzerindeki telefonumdan saate göz attım ve dokuz'a yaklaştığını gördüm.
Pencereyi tam açarak yağmur ve toprak karışımı bu enfes kokuyu içime çektim.
Öyle güzel ve usul yağıyordu ki hiç dursun istemedim.Boşalan çayları doldurmak için masadan kalkarken babam;
"Görüyor musun Aysun,minik kızımız büyüdü de bizim çayları o tazeliyor" annemle göz göze gelip güldüklerin de annem elini babamın elinin üzerine koydu.
"Hep küçük kalacak değildi ki o minik kızınız" diyerek çaylarını uzattım
Annemle gülüşüp kahvaltı yapmaya devam ettik.Kahvaltı sonrası anne kız sofrayı toplarken yaptığımız muhabbetle gülerken babam montunu giyiyordu.
"Gidiyor musun Murat?"
"Evet hanım,hadi Allah'a emanet olun"
babamla vedalaştıktan sonra bende işe çıkmak için odama girdim.
Annem..Babam..Ve evin tek çocuğu ben.
Küçük,müstakil bu evde huzurluca yaşantımızı sürdürürdük.
Tek amaçları beni okutmaktı,okudum.
Resim öğretmeni olacaktım.Atamadılar,atanmadım.
Yine de onların emeklerine karşılık ek işe çıkma kararı almıştım onlar her ne kadar istemeselerde.
Annemin kendi elleri ile yaptığı poğoça ve börekleri satıyordum.Odadan çıkmadan Saçlarımı salarak kırmızı beremi de taktım.
Merdivenleri ikişer ikişer inerek annemin yanına uğradım.
Sepeti bana verirken saçlarımı okşayarak "Papatyam hadi iyi satışlar,dikkatli ol" yüzüne gülümseyerek başımla onayladım.
Botlarımı giyene kadar yanımda durdu.Sepeti koluma taktıktan sonra kapıdan çıkmadan anneme dönerek öpücük gönderdim,ve evden uzaklaştım."İki tane börek sarar mısın?"
Başımı sallayarak eldivenleri taktım. İki tane börek çıkararak pakete yerleştirdim. Para üstünü kadına uzatırken yanındaki minik bedene gülümseyerek el salladım.Hava soğuk olmasına rağmen caddeler insan doluydu. Mutlu gözükenler,mutsuzlar ve mutluluk rolü oynayanlar..
Yorulmaya başlamıştım yavaştan ama henüz sepetin yarısı doluydu.Bulunduğum yerden ilerleyerek başka alanlara yöneldim.
Yeşil ışıkla beraber kolumdaki sepetimle karşıya geçtim. Botumun bağacıgının çözüldüğünü fark ettiğim de bir şirketin önündeydim. Eğilerek bağacığımı bağlayacaktım ki bir Amca "kızım bir tane poğaça verir misin?" Dedi.Poğaçayı amcaya uzatırken,birinin ban doğru geldiğini fark ettim. Şirketin güvenliği olmalıydı bu. İri cüsseli adam bağırır tonda "hanımefendi burada satış yapamazsınız!" Dedi.
"Bağacığımı bağlamak için durdum,o sırada.." lafımı tamamlamama izin vermeden kolumdan tutarak "başka yerde bağlayın bağacığınızı lütfen" kolumu kurtarmaya çalışırken,sert bir sesle irkildim."Erkan! Bırak kadının kolunu" kolumu bırakan güvenliğe sert bakışlar atarken arkasında ki adamla göz göze gelince sert bakışlarım yumuşamıştı. Uzun boylu takım elbiseli bu bey yemyeşil gözleri ile bana bakıyordu.
"Gidebilirsin" diyerek güvenliği gönderdi. Bana dönerek;
"Kusura bakmayın lütfen" başımı hayır dercesine sallarken
"Yok sıkıntı değil,iyi günler" arkamı dönmüş gidecekken
"Şey bağacığınız,yani bağlamadınız?"
Önce yeşil gözlerin sahibine sonra bağacığıma bakarak gülümsedim.
"Hay aksi, unutmuşum" derken gülümsememe karşılık gülümsedi.
Sepeti yere bırakarak eğilip bağacığımı bağladım. Doğrularak sepeti aldım, elini uzatarak "Ben Burak,ya siz?"
Elini hafifçe tutarken; "Adıma gerek yok bence iyi günler" gülümseyerek arkamı döndüm.Başımın döner gibi oluşuna aldırmayarak ilerledim.
Bu neydi şimdi neden başım ağrıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senden Bana Kalan (Düzenleniyor)
RomanceMırıldanmak.. Her saniye,her an mırıldanmak için sebep çok.Dilimden düşmesin adın..Adını mırıldanayım,beni sevdiğin sürece sana mırıltı gibi küçük ve anlamlı şeyler yaşatacağım... - Ya ölürsem? Ölüm değil mi tek çaresiz kaldığımız nokta ölme,ölürsen...