Bölüm 27 - Üç Gün

6 1 0
                                    

Amy

Uyanıyorum ve kendimi, yüksek bir yerden sarkıtılmış olarak buluyorum. Üzerimde, bir Aziz'in giyebileceği türden bir elbise var. Uzun, boyundan bağlı. Bence hiç havalı değil. Beni her kim giydirdiyse iyi giydirmemiş.

Buraya gelmeden bir sene önce, hayatımın çok kötü olduğunu düşünüyordum ama meğer bana âşık olan bir sürü insan varmış.

Bu sefer baş aşağı değilim. Kollarıma uzun eldivenler giydirilmiş. Ve orta parmağımın ucunda, yani eldivenin geldiği uçta, bir çengelli iğne var. Bütün zincir ona bağlı. Zincirler kollarımı sarıyor ayaklarım serbest. Ayaklarımı sallıyorum. Bir alanın ortasında, biraz havada, aynen böyle bağlıyım. Zincirler duvarlara yapışık. David geliyor. "Merhaba güzelim."diyor. "Bir kuralı söylemeyi unuttum. Eğer bana kötü bir laf söylersen işkenceni artırırım." "Senden nefret ediyorum! "diye bağırıyorum. Sesim yankı yapıyor. "Dünyada bir tek sen ve ben kalsam bile seninle birlikte olmam. Anladın mı?" diyorum David'e. David: "Ah tabii ki anlıyorum. Seni sevdiğinden ayırdım, öyle değil mi?" "Elbette hayır. Biz zaten dün ayrılmıştık." diyorum." "İyi o zaman." diyor David. "Kalbinde kimse yoksa birlikte olabiliriz." "Ama kalbimde sen de yoksun." diyorum."Karşı çıkma, bir gün bana bayılacaksın." diyor David. "Akşam hazır ol." Sinirleniyorum. Sanki hazır olmamam için bir neden varmış gibi. Sıkılıyorum. Aslında Catherine'i arkadaş yalanıyla parmağımda parmağımda oynattığım gibi bu adamı da parmağımda oynatabilirim. Ama David, Catherine'den çok daha akıllı görünüyor.

Akşam, beni zincirlerden indiriyor ve bir ziyafet sofrasında yemek yiyoruz. Bana sürekli "canım, güzelim" gibi şeyler diyor. Ama bu şekilde canımı sıkıyor. Sonra içimden gülerek: "Bırakayım da bu oyunu üç gün boyunca kendi kendine oynasın." diye düşündüm. Bunu düşünürken David: "Neden suskun ve sıkkınsın?" diyor. Birden duraksıyorum. Bunu beklemiyordum. Ona, onu parmağımda oynatabileceğim bir yalan söyleyebilirim. Açıkçası, David'e kalbimde biri olmadığını söylemeden önce kalbimi yoklamıştım ve "kimse" yoktu! Ama David, hiçbir zaman olmayacaktı. David'e: "Sıkılıyorum, bir sofrada oturmak yerine gezelim." diyorum. David, ya dürüstçe davranıyor ya da yalanımı yutmuyor: "Gezecek bir yer yok ki." diyor. Jamie'yi orada görüyorum ama gözlerimi ondan kaçırıyorum, ona bakamıyorum. Bana anlamlı bir şekilde bakacak sanıyorum. Ama duygusuzmuş gibi bakıyor. O ilaç mutlaka etkisini göstermiş olmalı. Ağlamak ya da Jamie'nin yanına gitmek istiyorum. Ama David'den çekiniyorum. Jamie'ye acıyorum. Hâlâ onu, buna rağmen affedemiyorum. İki duygu arasında sıkışıp kaldım. David'le olmanın verdiği sinir ve Jamie ile karşılaşmanın verdiği ağır his. Bütün yemek boyunca ikisine de bakmıyorum. Az bir şey yiyip kalkıyorum. Masaya arkamı dönüyorum. Saçlarım açık ve rüzgarda uçuşuyor. David yanıma geliyor. "Beni tekrar zincirle." diyorum. David tekrar beni yerime gönderiyor. Gece boyunca ağlıyorum. Bir süre sonra bağırma sesleri duyuyorum. Küçük koridorun yönünden geliyor. Jamie'nin sesini tanıyorum. "Yapmayın, lütfen yapmayın!" diyor. Devrilme sesleri duyuyorum. Bir kişi: "Bunu yapmak için sürekli savaşmak mı zorundayız?" diyor. Yaptıkları şeyin ne olduğunu anlıyorum. İlacın süresi bitti ve Jamie, yenisini zorla almamak için direniyor. İçimden:"Jamie, yapabilirsin!"diyorum. Üç kişinin silahına karşı kalkanıyla savunuyor. Dışarı, daha doğrusu asılı olduğum alana geldikleri için ne yaptıklarını görebiliyorum. Üç adamı da yeniyor ve bana sesleniyor. Heyecanlanıyorum ve Jamie'ye bakıyorum. Bana kas işareti yapıyor. Birden Jamie'nin arkasında bir adam beliriyor. "Jamie, dikkat et!" diyorum. Jamie arkasını dönüyor ama geç kalıyor. Adam, Jamie'yi haklıyor. Jamie'de, dünkü gibi bir yara açıp ilacı kılıcımın üzerinden boşaltıyor. Jamie'nin içinde neler yaşadığını bilmiyorum. Herhalde şu ilacı boşaltma tarzları, çok hoşlarına gidiyor. Ayaklarım boşlukta, ağlarken Jamie'nin ruhsuz bir şekilde gidişini izliyorum. Çilemin dolmasına iki gün kaldı.

Sabah, kendimi çivili bir kafeste buluyorum. İşkencemi kendince arttırıyor. Ölmeyeceğimi düşünüp rahatlıyorum. Evet, dün sabah ona iyi laflar etmedim.David geliyor: "Merhaba bitanem." diyor bana. Yine sahte seven geldi. Bütün duygularımı suratına haykırıyorum: "Bu laflar seni itici yapıyor. Asla sana şans vermeyeceğim. Bence sen gençken ilişki yaşamamışsın." diyorum. "Nereden bildin?" diyor."Çünkü yaşasaydın, seven kişilerin birbirlerine işkence etmediklerini bilirdin.Üstelik, üç günde tanımadığım biriyle evlenemem David." diyorum. Adını söylemek istemiyorum. "Daha uzun süre kalmaya ne dersin?" diyor.Laf oyunu yaptığımı sanıyor. Sinir, sinir! Ona kızarken ayaklarımı boşlukta sallıyorum.

Akşam, yine aynı şeyler oluyor. David'le yine bir yemek yiyorum. Jamie'yi görüyorum. Normal hâline göre biraz erimiş sanki. "Yarın, hayatının kararını vermeye hazır mısın?" diyor. "Evet." diyorum David'e. Ne diyeceğimi biliyorum. Ölmeyeceğimi bildiğimden özgürüm. O etkileyici yöntem ne acaba? Yemek boyunca mutsuzum. Az bir şey yiyip kalkıyorum. "Yarına hazır ol." diyor David. David'e sinir olduğumdan cevap vermiyorum. David beni çivili kafese bağlıyor. Ardından gidiyor. Gece yine Jamie, ilacı zorla almamak için direniyor. Adamlarla dövüşü yine kaybediyor. Direnişi yine başarısız. İlacı zorla alıyor ve yine ruhsuz biri oluyor. Ardından ağlıyorum ve bacaklarımı sallıyorum.

Ertesi sabah, David beni: "Merhaba her şeyim." diye selamlıyor. Bu adama çok sinirim çok! Bu sabah da altımda ateş yanıyor. Kafes ısındığından kavruluyorum. Sabah sıcak olmadığı için şanslıyım. "Açıkçası pek rahat değilim burada." diyorum. David: "Ne oldu, beni mi özledin?" diyor. "Hayır, gelmesen daha iyi olur." diyorum David'e. "Akşam ne diyeceğine karar ver." diyor. Öğle güneşi, beni daha çok kavuruyor.

Akşam, David daha romantik oluyor. Ama bence hâlâ itici. Bana çiçekler veriyor ve samimi konuşuyor. O gece Jamie'yi görmüyorum. David beni dansa kaldırıyor. Açıkçası hiç heyecanlanmıyorum. Birkaç tur dönünce bacağına tekme atıyorum. David, bacağını tutuyor. Sonra benden ayrılıyor ve Jamie'yi çağırıyor. Jamie ruhsuz gözlerle ikimizi izliyor. David diz çöküyor ve bana evlenme teklif ediyor. Önce Jamie'e, sonra David'e bakıyor ve: "Hayır." diyorum. David ayağa kalkıyor. "Neden?" diyor. Söze başlıyorum: "Bir kere ben on sekiz yaşındayım ve evlenmek için küçüğüm. Üstelik benden en az on yaş büyüksün. Ayrıca bir insanı kendine üç gün içinde hiçbir geçmiş bağlantısı olmadan âşık edemezsin. Ve beni işkence içinde yaşatan ve dediklerimi yapmayan bir adamı seçemem. Benimle, sadece bir özele yakın olmak için evlendiğinden eminim ve zaten senden hoşlanmadım." diyorum.

"Pekâlâ." diyor David sinirle. "Hayatının en büyük işkencesine hazırlan! Yarın öleceksin!" Jamie'ye dönüyor ve: "Sen bu kızı neden sevdin ki, senin hayatını bile önemsemiyor." David'in teklifini reddederken Jamie'nin "Bekle!" der gibi elini uzattığını görmüştüm. Yarın öleceğimi duyunca kanım donuyor. Jamie, düşünceliymiş gibi geri dönüyor. Yarın o da ölecek.

27.bölümün sonu, umarım beğenmişsinizdir. Vote ve yorum atmayı unutmayın!

Aziz mi Günahkar mıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin