1 : Falling On To My Knees

8.6K 474 358
                                    

Yüzüm sağ elimin avucuna yaslı bir şekilde arabanın açık camından dışarıyı izliyordum. Mart ayının tatlı ve hafif rüzgarı saçlarımı geriye savuruyor, uykumu açarak beni kendime getiriyordu. Saatlerdir arabada aynı pozisyonda oturuyor, müzik dinliyor ve uyukluyordum. Araba yolculuklarına bayılsam da, yaklaşık beş saatlik araba ve 10 saatlik uçak yolculuğundan sonra insan yürümek istiyordu.

Ayrıca bu yolculukları isteksiz bir şekilde yapıyorsanız, her şey daha beter oluyordu.

"Hadi ama SeoNeul. Neredeyse vardık, gülümse artık." Annem dikiz aynasından bana bakarak konuştu. "Tamam, bak. Kanada'yı özlüyor olabilirsin. Ama artık Kore'deyiz. Yeni bir hayata başladık. Yeni bir sayfa, sadece ikimiz-"

"Evet doğru," dedim huysuz bir şekilde. "Artık iki kişiyiz."

Annem sustu ve bir dahada ağzını açmadı. Kanada'dan Kore'ye gelmemizin elbette bir nedeni vardı. Annemle babam boşanmış, annem de işini devam ettirebilmek için memleketimiz Kore'ye dönmüştük. Boşanmaları henüz geçen ay olmuştu ve bu bir ayda olaylar çok hızlıydı. Arkadaşlarımla doğru düzgün vedalaşamamıştım. Komşularımızla konuşamamış, platoniğime açılamamıştım. Babamla bile gitmeden önce son bir kez görüşememiştim. Hepsi annem yüzündendi. Ve ona kızgındım.

Birkaç dakika sonra yan yana rengarenk villaların dizili olduğu bir sokağa saptık. Araba biraz daha ilerleyerek şeftali rengindeki iki katlı bir evin önünde durdu. Kamyonet çoktan gelmiş, adamlar içeriye eşyalarımızı taşıyorlardı. Annem aceleyle arabadan indi ve talimatlar yağdırmaya başladı. Derin bir iç çekerek çantamı sırtıma attım. Ardından yan koltukta oturan köpeğimiz Rain'i kucağıma alarak arabadan indim.

Hava temizdi. Gökyüzünde bembeyaz bulutlar, parlak bir güneş ve ilkbahara yaklaşan atmosferin verdiği güzel bir esinti vardı. Hafifti. Ne soğuktu ne de sıcaktı. Kaldırımda durarak yeni evimizi incelerken Rain'in yumuşacık sarı tüylerini okşuyordum.

Ev şeftali renginde, şirin bir şeydi. Sade, dikkat çekmeyen iki katlı bir villaydı. Bahçesi de pek büyük değildi. O blok etrafındaki tüm evlerle aynı şekilde olsa da diğerleri farklı renklerdeydi. Mesela yanımızdaki ev açık maviydi. Her neyse, çimenler yemyeşildi. Veranda beyaza boyanmıştı. Arka bahçedeki ağaçta bir salıncak asılı olduğunu fark ettim. Anneme yaklaştım.

"Ben arka bahçedeyim."

"Tamam, ayak altında durma yeter."

Gözlerimi devirerek beyaz spor ayakkabılarımla yeşil çimenlerde ilerledim. Arka bahçeye vardığımda Rain'i yere bırakıp salıncağa oturdum. Biraz yüksekteydi ve oturmak için zıplamam gerekmişti ama oturduğumda ayaklarımın yerden kesilmesi beni rahatlattı. Derin bir iç çektim. Etrafta taze çimen kokusu vardı.

Krem rengi sweatshirtümün cebimden telefonumu çıkardım. Şarjım bitmek üzere olsa da kulaklıklarımı takarak Stitches şarkısını başlattım, akustik versiyonunu. Ardından hafifçe sallandım salıncakta. Saçlarım ileri geri giderken savruluyordu. Daha da yükseklere çıkabilmek için hızlandım. Rain patilerini yaladı, ardından solumuzdaki açık mavi evle bizim yeni evimiz arasında duran çimden çitlere bakarak havladı. Onu umursamadan sallanmaya devam ettim.

Rüzgar beni kendime getiriyordu.

Çimden çitlerin arasındaki beyaz bahçe kapısında bir hareketlilik gördüm ve salıncakta yavaşladım. Bir beden belirdi ve bu tarafa baktı. Birkaç saniye sonra göz göze geldik.

Yakışıklı bir yüzü, koyu renk saçları ve düzgün bir fiziği olan benim yaşlarımda gözüken bir gençti. Bana merakla bakıyordu. Aslında daha çok wtf yeni komşu? dercesine baksa da olayı kibarlaştırmak gerekiyordu.

Ben de ona wtf yeni komşu? dercesine baktım. Kulaklıklarımı çıkarıp salıncağı durdurdum ve indim. "Merhaba?"

"Merhaba?" dedi bana tek kaşını kaldırarak bakıp. Ah, sinir bozucuydu. Ama yakışıklıydı. Kahretsin.

"Bir sorun mu var? Buraya dik dik bakıyorsun da?" Rain'i kucağıma aldım. Çocuk saçlarını geriye itti. Üzerinde ince, beyaz bir kazak vardı. Teni gibi bembeyazdı.

"Salıncakta birinin sallandığını gördüm. Birkaç ergen geldi sandım. Ama sanırım taşınmışsınız." Ses tonu hafif bir esintiyle akıp giderken başımı salladım. Hafifçe gülümsedim. O da hafifçe gülümsedi. Ve wow bir gamzesi vardı.

"Her neyse. Bu arada ben-"

"Kızım! Hadi gel de odanı gör!" Annem ön bahçeden bana seslendiğinde çocuğun sözü yarıda kesildi.

"Geliyorum!" Rain'i yere bıraktığımda ön bahçeye, annemin yanına koştu. Çocuğa döndüm ve tekrar gülümsedim. "Üzgünüm, gitmem gerek."

Ve bir şey demesine fırsat vermeden arkamı dönüp ön bahçeye doğru ilerledim.

Belki de taşınmamız o kadar da kötü olmamıştı.

*
*
Ben ne yapıyorum bilmiyorum.

stitches Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin