Söz bakımından pek uyumlu olmasada High By The Beach ile okumanızı rica ediyorum. Multiye koydum. Şey bu bölümde bu tarz şeyler yaşamadığım için duyguları çok iyi yansıtamamış olabilirim bu konuda özür diliyorum.
Demi
"Pekala taksiye binip direkt teyzene gidiyoruz anlaştık mı? Çocuklara uğramak yok. Onlarda oraya gelicekler zaten"dedi Liam. Gözlerimi devirdim. Planımızı zaten biliyordum ve buna uyum sağlayacaktım. Düşündüğünün aksine Niall'ın mezarına gidip acı çekmek gibi bi planım yoktu. Şu üç günlük süremi onunla ve ölümüyle ilgili düşünerek geçirmeye de niyetim yoktu. Sadece ailemi özlemiştim ve onları görecektim.
Selena'nın planlarını az çok tahmin edebiliyordum ama ne yazık ki ilk günden dışarı çıkamayacak kadar yorgundum. Amerikadan buraya olan on iki saatlik yolculuğumuz beni epey bitkin hale getirmişti.
"İşte senin valizin"dedi Liam. Paronun dönmesini bekledim ve önüme gelen kırmızı valizime uzandım. Ama Liam bana izin vermeden valizimi aldı.
"Ben taşırım. Elinde çok yük var"diye mırıldandım. Liam bana kaşları çatık bir bakış attı. Bu 'taşımana izin vermeyeceğimi biliyorsun' bakışıydı. Bu yüzden iç çekip pes ettim. Amerikada Liam ile geçirdiğim zamanlar paha biçilmezdi. Geçen sene, Liam NewYork üniversitesine kabul edildiğini söylemişti. Gideceği için hepimiz üzgün olsakta bende birkaç üniversiteye başvurmuştum. Ve bende NewYork Üniversitesi Drama bölümünden tam burs almıştım. Bu yüzden, çocukların, teyzemin ve Bayan (artık) Gomez'inde isteği ile Amerikaya gitmiştik. Bayan Gomez bize bir ev tutmuştu ve bir yılımızı beraber, o evde yaşayıp aynı üniversiteye giderek geçirmiştik. New York olağan üstüydü. Fazlasıyla eğlenmiştik. Ve neyseki Liam Niall'ı bir süre unutmamı sağlayabilmişti. Ama dediğim gibi, bir süre.
Hastanedeyken, yaklaşık iki gün boyunca uyumuştum. Ve uyandığımda, çocuklar bana Niall'ın öldüğünü söylemişlerdi. Ertesi gün, hastaneden çıktığımda, teyzem Liam'da kalmamın benim için daha iyi olacağını düşünmüştü. Çünkü biliyordu ki ikimizde ağlayacaktık ve birbirimizi ağlarken gördüğümüzde daha çok ağlayacaktık.
Günlerce ağlamaya devam etmiştim. Teyzem ve Liam, Niall'ın cenazesine gitmemin bana iyi gelmeyeceğini düşünmüşlerdi. Yani gitmeme izin vermemişlerdi. Birkaç gün sonra da sınava girmiştim zaten. Ve tam bir hafta sonra, uçakla Amerikaya gelmiştik. Herşey düşündüğümden daha hızlı gerçekleşmişti. Ve bu daha kolay atlatmamı sağlamıştı tabi ki.
Liam ve ben...hayır hiç beraber olmamıştık. İlginçtir ki Liam yanaşmamıştı bile. Sebebini bilmiyordum ama Niall'ın ölümüyle bir alakası olduğundan emindim. Belki de arkadaşına ihanet etmek istemiyordu. Ve buna saygı duyuyordum çünkü zaten Liam'la olmak gibi bir isteğim yoktu.
"Önce dışarıda yemek yemek ister misin?"diye sordu Liam. Omuz silktim. "Aslına bakarsan teyzemin yemeklerini özledim." Güldü. Ve durdu.
"Dönüş biletlerimizi almam gerekiyordu"
"Şimdiden mi?"dedim hayal kırıklığıyla. Tatili biraz daha uzatabileceğimi düşünmüştüm ama belli ki Liam planlı gitmekte kararlıydı. Başıyla onayladı. Ona uyum sağlamak zorundaydım. Bu yüzden onunla beraber bilet alabileceğimiz yere ilerledim. Kimliğimi uzattım. Sıra beklerken etraftaki insanları inceliyordum. Ve iki sıra ötemizdeki biri dikkatimi çekti.
Kahveyle karışık sarı saçları vardı. Arkadan Niall'a oldukça benziyordu. Tamamen aynıydı bile diyebilirim. Liam'ı hafifçe dürttüm. Bana baktı. Kulağına eğilip fısıldadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HOME •» zaylena+diall -tamamlandı
Fanfic"Çok güzelsin Lovato"dedi büyüleyici sesiyle. Eşsiz gözlerine baktım. Kızardığımdan emindim. Güldüm. "Hah bu senden duyduğum ilk pozitif şeydi"dedim hafif kıkırtımla. Gülümsedi. Elini yanağıma yerleştirdiğinde teninin temas ettiği her nokta kavruldu...