Bu ilgimi çekince kulağımı ona verdim ve sesini duyabilmek adına kulağımı iyice aralığa yanaştırıp sese odaklandım. Pek çok şey konuşuyordu ama ne söylemek istediğini tam çıkaramıyordum. Ne söylediğini anlamaya çalışırken duyduğum en net cümle ile şok geçirdim.
"Hiçbir kayrat adayı asla ama asla ailelerinin hala hayatta olduklarını bilmemeli."
**********
Bu hayatta en nefret ettiğim şeylerden biri boyun eğmekti. Kimsenin karşısında boynumu eğmemiştim. Ne kadar azar işitirsem işitiyim hep dimdik dururdum. Ne kadar utansamda, gözlerimi asla kaçırmazdım. Taki şu ana dek.Bazı şeylere inanmazdım, çok saçma gelirdi bana. Mesela Valyrian'ın kutsallığına bir türlü inanamıyordum.Kadere de hiçbir zaman inanmamıştım. Insan kendi yolunu kendisi belirlerdi. Hayat bize seçimler sunar ve kaderimiz o yönde değişirdi. Fakat şimdi kaderim kurulun başında oturan Scott'a bağlıydı.
Onlara kızgındım. Içimdeki öfke alevlenmişti. Zorla buraya getirildikten sonra birde annemin, tek ailemin öldürüldü yalanı içimdeki ateşi körüklemişti. Burası görülen süslü binaları, güler yüzlü hocaları arkasında yalanlar barındırıyordu. Kandırılıyorduk.
Onlar için Siyah Ejderha Krallığını yıkmak için yaratılan piyonlardan ibarettik. Hayatımıza saygısı yoktu buranın. Onlar bizim hayatımızla oyuncak gibi oynarken, bizse sadece oyunun içinde muhtemel sonumuz için bekliyorduk.
Sanılanın aksine savaş bitmemişti, belki de bu yüzden Valyrian ve Aegon uykuya yatmamıştı.
İKİ SAAT ÖNCE;
Duyduklarım karşısında dengemi kaybedip ileri doğru düştüm. Düşmenin şiddeti ile kapı açılmış, dengesini şaşmış bedenimse içeriye düşmüştü.
Kapının önünde yerde öylece otururken hayatımda ilk defa kafamı kaldırmaya çekiniyordum. Salonun içindekiler susmuş büyük ihtimalle herkes bana odaklanmıştı.
Utançtan ve öfkeden yanaklarım kızarmıştı büyük ihtimalle. Bir yandan öfkeden kuduruyor, bir yandan utanıyor, bir yandan da salaklığıma yanıyordum.
Salondaki sessizlik yerini konuşmalara bırakırken Scott bağırarak "Yeter!" dedi. Ardından sakince devam etti. "Söyle bakalım Bell, ne kadarını duydun?"
Derin bir nefes aldım. Her ne kadar sesim titresede "Son kısımını." dedim. Aslında ortada korkmamı gerektirecek bir neden yoktu fakat nedensizce korkuyordum. Bu korkuya engel olamıyordum ama en azından onlardan saklayabiliyordum. Yani umarım saklayabiliyorumdur.
Ceseratimi toplayıp kafamı kaldırdım. Kafamı kaldırır kaldırmaz önümde dikilen Scott'ı görmemle geriye doğru geriledim. Suratındaki sert ifade ile tek kaşını kaldırdı ve "Ne kadarını Bell?" dedi.
Kaşlarım çatılırken utanç ve korku yerini öfkeye bırakırken düştüğüm yerden hızla kalktım. Çatık kaşlarım ve öfkeli surat ifademle Scotta doğru bir adım attım.
"Ailelerimizin yaşadığını bizden saklamanızı, bizi kandırmanıza kadar olan şeyleri duydum. Ve bu sözlerden sonra bizleri nasıl kandırdığınızı ve bu acımasız üstünlük savaşınızda birer piyondan ibaret olduğumuzu anladım." Başlarda kontrollü tutmaya çabaladığım sesim sonlara doğru kontrolünü kaybederek fazlasıyla yükselmişti.
Scott meydan okuyucu bir tavır takınmış suratı daha da korkunç bir ifade almıştı ama hayır korkmayacaktım. Kandırılmayı, bir piyon olmayı yedirememiştim kendime.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER PRENSES
FantasyBeyaz Ejderha Krallıgı, dünyada var olan en güçlü krallıktı. Tabii ona kafa tutmaya cesaret edebilecek sadece tek bi krallık vardı o da "Siyah Ejderha Krallıgı". Bu iki krallık arasında süregelen bir rekabet ve üstünlük duygusu yıllarca pek çok sava...