Havada Jorden ile süzülerek ilerlemeye başladık. Bir defteri daha kapatmıştım geride bıraktıklarımla ve şimdi yenisini, daha tehlikelisini dürmek için ilerliyordum. Kralınsa düşmanını kendi elleriyle burnunun dibine soktuğundan haberi yoktu...
*****************************
Suratımı usul usul okşayan rüzgârla gözlerimi huzurla kapattım. Kafamı havaya kaldırdım ve gülümseyerek derin bir nefes aldım. Uzun zaman sonra tam anlamıyla huzurlu; yerden yüzlerce kanat yukarda olsak da güvende hissediyordum. Şayet ki bir seçim hakkı sunsalardı bana daha fazla yaşamadan bu huzurun içinde gözlerimi sonsuzluğa kapatmak isterdim.
Derince nefes aldım ve göz kapaklarımı araladım. Güneş bir an gözlerimi kamaştırmış, gözlerimin sulanmasına neden olmuştu.
Katran devasa, siyah kanatlarını açmış usul usul süzülüyordu rüzgârla birlikte. Elimle yavaşça avucumun altında olan derisini okşadım. Tüm bedeni baştan aşağı titredi ve memnun olduğunu belirten bir homurtu çıkardı. Suratımdaki gülümseme daha da artarken boynunu okşamaya devam ettim.
Kafamı kaldırdım ve gözlerim Jorden'ın bana bakan gözleriyle karşılaştı. Suratında bir ifade olmasa da gözlerindeki sertlik perdesinin ardına saklanmış yumuşak bakışları görebiliyordum. Gözlerimi kaçırdım ve buluttan başka bir şey olmayan mavinin yüzlerce tonunu barındıran gökyüzünde gezdirdim bakışlarımı. Öyle dalmıştım ki Jorden'ın dediklerini anlamadım.
Kafamı dalgınca ona çevirdim ve ağzımdan bir anlık dalgınlıkla çıkan söze engel olmadım.
"Ne?" duraksadım. "Yani şey, dalmışım duymadım?"
Bana bakan gözlerini önüne çevirdi. "Nasıl hissediyorsun?"
Ciğerlerimi havayla doldurdum ve konuşmaya başladım. "Katranla tekrar birlikte olmamı soruyorsan mutluyum, huzurluyum... Yani ne biliyim işte, bu... Kelimelere dökülebilecek bir his değil. Sadece hissediyorsun o kadar."
Beceriksizce kurduğum cümleleri dinlerken kafasını bana çevirmiş tepkilerimi inceliyordu.
"Onu kast etmedim. Çok uzun kalmasan da oraya, kışlaya alıştığını biliyorum. Şimdiyse hiç bilmediğin bir yere adım atıyorsun."
Aklıma Amy, Brett ve Owen gelirken gözlerimin yanmasına engel olamamıştım. Daha ayrılalı birkaç saat olsa bile özlemiştim. Kışlada boş vaktimiz az oluyordu ve fazla buluşamıyorduk bile ama buna rağmen birlikte olduğumuzu hissediyordum. Şimdiyse onlar orada ve ben yüzlerce kanat ötede... Kafamı iki yana salladım ve benden bir cevap bekleyen Jorden'a döndüm.
"Haklısın alışmıştım ama bunun bir gün olacağını biliyordum zaten. Oraya gitme amacım prensesi korumak için eğitim almaktı. Hani sizin ödeteceğiniz bedel için."
İmalı sözlerim ile kaşlarını çatmıştı. Onu sinirlendirdiğimi düşünürken kendi kendime kızdım. Daha saraya girmeden böyleysem sarayda başım çok belaya girerdi.
"Yapılan her hatanın bir bedeli vardır." Dedi ve umursamazca omuz silkti.
Araya giren sessizlikten sonra "Sarayda çok dikkatli ol İsabella. Orası hiçbir yere benzemiyor, inan bana." Dedi.
Gözlerimi kısarak "Ne demek istiyorsun? Açık ol."
Derin bir nefes aldı. "Üstüne vazife olmayan olaylara karışma, olmaman gereken yerde ve zamanda orada bulunma. En önemlisi de yapılan şey ne olursa olsun, haksızca ve acımasızca bile olsa göz yummayı öğren."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER PRENSES
FantasyBeyaz Ejderha Krallıgı, dünyada var olan en güçlü krallıktı. Tabii ona kafa tutmaya cesaret edebilecek sadece tek bi krallık vardı o da "Siyah Ejderha Krallıgı". Bu iki krallık arasında süregelen bir rekabet ve üstünlük duygusu yıllarca pek çok sava...