İsterseniz bölümün sonunda biraz sohbet edebiliriz. Hikayenin gidişatı nasıl, istediğiniz bir şey var mı, karakterleri seviyor musunuz, yorum olarak yazabilirsiniz😊
*************
Masada tıpkı benim gelişimdeki gibi bir sessizlik olurken ben de dahil herkesin gözü kapıya çevrildi. Kaşlarım karşımda gördüğüm acı badem gözlerle çatıldı. Bu yabancının burada ne işi vardı?
*************
Kral yerinde hafifçe doğruldu. Dirseklerini masaya yaslarken konuştu.
"Brain'nın elçi olarak toplantıya katılması için oğlunu göndereceğini düşünmemiştim." Dedi sesinde inceden bir alay varken.
Yabancı ki artık onun prens olduğunu öğrenmiştim. Başını hafifçe eğerek selam verdi. Yüzündeki kibirli gülümsemesi ve nazik sesiyle konuştu. "Ben gelmek konusunda ısrarcı oldum. Sonuçta bu ciddi bir mesele."
Kral dudaklarını birbirine bastırıp onu onaylamakla yetindi.
"Sen yabancı sayılmazsın evlat." Dedi alayla ve ihtişamlı sandalyesini geri sürükleyerek ayağa kalktı. Çıkan gıcırtılı ses toplantı salonunda yankılanırken tüm gözler krala döndü.
Kral hiçbirini umursamadan çıkışa ilerlerken prensin yanında durdu. "Jorden ve Steven sana eşlik edecektir." Dedi ve elini kaldırıp iki kere hafifçe omzuna vurduktan sonra arkasına bakmadan salondan ayrıldı.
Kralın ardından birkaç kişi daha salondan ayrılırken Jorden, prens -ki adını hâlâ öğrenememiştim-, devlerin gelmesinin imkânsız olduğunu söyleyen yaşlı adam ve Ate kalmıştık.
Prens boşalan sandalyelere doğru ilerlerken gözüm Ate'ye kaydı. Esmer, siyah saçlı orta yaşlarında bir adamdı. Kalktığı sandalyeden yanıma ilerlemeye koyuldu. Her ne kadar kralı korusa da birkaç hizmetçi kermitden dinlediğim kadarıyla pek çok şey başarmış bir adamdı.
Ayrıca iri bedeni ve sert, kendinden emin duruşuyla ona saygı duyuyordum. Bu yüzden yanıma gelmeden önce ayağa kalktım.
Elini omzuma getirip takdir edercesine sıkarken gülümsedi. "Aferin, İsabella."
Dudaklarımdaki gerçek bir tebessümle kafamı salladım.
"Ejderha saldırısında yanına gelmesem bile seni taktir ettim küçük kız ve şimdi de prensesi devlerden kurtarıp buraya sağ salim getirmen..." duraksayıp yutkunduktan sonra devam etti.
"Açıkçası seni ilk gördüğümde bu küçük kız mı onu koruyacak demiştim." Bunu dediğinde ben kıkırdamış, o içten bir şekilde gülmüştü. "Ama beni şaşırttın ki bu çok nadir olur."
Elini omzumdan indirmeden hafifçe vurdu. "Tebrik ederim İsabella. Böyle devam et, inanıyorum ki iyi bir yerlere geleceksin."
Göğsüm gururla kabarırken böyle bir adamdan takdir aldığım ve onları şaşırttığım için mutluydum.
Kendimden emin bir şekilde gülümserken "Hiç şüpheniz olmasın." Dedim.
Hiç şüpheniz olmasın, bu krallığın başına gelmiş en iyi kraliçe olacağım.
Dudaklarını birbirine bastırıp kafasını salladıktan sonra Caleb gibi arkasına bakmadan seri adımlarla salondan ayrıldı.
Kalktığım sandalyeye geri otururken prens de karşımdaki sandalyede yerini almıştı çoktan.
Gözlerine acı badem diyordum ama rengi yeşildi. Sadece bademe benziyordu göz şekli. Yeşil gözlerini çevrelemiş sık ve düz kirpikleri, hemen üstündeyse özenle çizilmiş gibi duran buna rağmen hâlâ erkeksiliğini koruyan kaşları vardı. Beyaz bir teni, siyah düz ve buna rağmen dağınık duran saçları vardı. Çıkık elmacık kemikleri ve hemen üstünde sağ gözüne yakın bir yerde de küçük bir kesik izi vardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER PRENSES
FantasyBeyaz Ejderha Krallıgı, dünyada var olan en güçlü krallıktı. Tabii ona kafa tutmaya cesaret edebilecek sadece tek bi krallık vardı o da "Siyah Ejderha Krallıgı". Bu iki krallık arasında süregelen bir rekabet ve üstünlük duygusu yıllarca pek çok sava...