Hayatıma giren herkesi buraya yazmak istiyorum. İyi ya da kötü hepsi sayesinde olgunlaştım ben ayrı ayrı bana yaşattıkları ile kavradım hayatın kimi zaman ne kadar muhteşem kimi zamanda ne kadar acımasız olduğunu. Her ne olursa olsun hayat dolu olan bu kızı 'hayattan nefret' edecek kıvama getirenlere de 'iyi ki yaşıyorum ve sizinleyim' dedirttirenlere de bana kattığınız her şey için Teşekkürler...
Beğeni ile bölüm yayınlamak sanırım benim harcım değilmiş onu anladım :D beklersem eğer büyük ihtimalle bir sene geçer eee sabırsız biri olarak da dayanamadım tabi neyse ben yine eski halimde devam edeyim.
Son bir şey söyleyip bölüme başlamak istiyorum. Benim hikayem AŞK hikayesi değil tamam içerisinde olmayacak diye bir şey yok tadı onlarda yani. Ama dediğim gibi ben diğer hikayeler gibi hayallerinizi süsleyecek şeyler yazmayacağım buraya çünkü hayat AŞK tan ibaret değil. Kimi zaman gülersiniz kimi zaman üzülürsünüz kimi zaman da sıkılırsınız belki bilemeyeceğim. Ama eminim ki hikayenin sonunda hepinizin edindiği güzel bir şey olacak. Belki de herkes payına düşeni alacak. Bende yaşanmışlıklarımı yazdığım bir kitapla yad edeceğim...
Keyifli okumalar ^-^
Anneme bakıp "biz gelmesek olmaz mı anne ya niye gidiyoruz ki?" dediğimde annem bıkmış bir tavırla nefesini dışarıya verip "kızım akraba işte kızları da varmış iki tane baban gelsinler dedi. Çabuk hazırlanın kızar yoksa gene baban" dediğinde bu sefer bıkkınlıkla nefes veren ben olmuştum. Yok neymiş merzifondan Gümüşhaneli birilerini bulmuşlar da oraya onlarla tanışmaya gidecek mişiz! Aman ne güzel ben akrabalardan kaçtık diye sevinirken onlar burnumuzun dibinde bitiyordu. Hale ile beraber istemeye istemeye giyindik üzerimizi montlarımızı da giyinip hep beraber çıktık evden. Muhammed gelmeyeceğini söyleyip evde kalmıştı. Aman ne güzel o gelmesin zaten. Hep beraber yine arabalara bindikten sonra bir yarım saat sonra babamın konuştuğu kişinin yol tarifi ile bir binanın kapısının önüne park etmişti babam arabayı. Tedirgin bir şekilde inerken etrafıma da göz atmadan geri durmamıştım her zamanki gibi. Bahçeli binanın giriş kapısını açıp gıcırdayan kapıdan girdikten sonra babam kapıyı tekrar gıcırdarken kapatmıştı. Biraz ilerleyip üç merdiven çıktıktan sonra dış kapıyı açıp girdiğimizde bu sefer de apartmanın kapısı çıkmıştı sorması ayıp bu binada kaç kapı var? Sinirlenmemeye özen göstererek babamın zile basmasını bekledik. Çok geçmeden otomatik kapı açılırken babam önden geçti sırayla geçtiğimizde ben en arkada kalmıştım. Gerçi ne bekliyorsam. Bazen evlatlık olduğumu bile düşünüyordum valla. Bir ara bunu babamla konuşmak için beynimin ücra köşesine yolladım. Tahminen altı yedi merdiven sonra yan yana olan iki tane kapının sağdakinin açık olduğunu gördüm tabi en sondan gelirsem öyle olur. Her neyse... kapıda bekleyen bir sürü insanı öpüp içeri geçerken iki tane mübarek At kavramına layık iki tane kız fark etmem uzun sürmedi çünkü harbi hem güzel hem de uzun boylulardı. Sanırım annemin bahsettiği kızlar bunlardı. İkisini de öpüp 'hosşgeldiniz, hoşbulduk' faslından sonra hepimiz yerlerimize oturmuştuk.işte o zaman daha iyi analiz etme fırsatı bulmuşum gibi iyice söylemesi ayıptır dikizledim insanları. Önce kızlardan başladım. Bende sanki yemeğe başlıyorum tövbe estağfirullah... her neyse... sağda oturan kıpkıvırcık saçları ama hani bu bonus dediğimiz varya hahh! İşte aynı onlar gibi olan siyaha yakın omuz hizasında saçları böyle nasıl tarif etsem zaten uzun boylu ve ne kilolu ne de çok zayıf yani boyuna göre kilosu kötü durmuyor ama diğerine göre biraz kilolu neyse işte böyle hafif çekik gözleri küçük burnu ince dudakları hafif kalın kaşları ile yanındaki ise açıkça söylemek gerekirse gerçekten de annemin dediği gibi 'çerkezler' demişti annem. Çerkez kızları güzel olurmuş sağdaki de güzel ama bu kız daha bir hoştu nasıl desem böyle daha çok dikkat çekiyor gibiydi pırasa gibi düz omuzlarında olan saçları yine diğeri gibi çekik gözleri küçük burnu ile ve uzun boyu ayrıca boyuyla da fiziği o kadar uyumlu duruyordu ki o nasıl oluyorsa artık hayal edin. Kafasını eğmiş telefonuyla uğraşıyordu. Aha gülüyorda kesin sevgilisi var vallaha! Abi güzel kız zaten ben olsam bende boş bırakmazdım. Tövbe estağfirullah ne diyorum ben ya. Kafa gitti iyice. Yalnız fark ettim ki ben bayaaa dikizlemişim insanları ya! İçimden bir ses valla ne biçim kız oldun sen ayıp ayıp diye beni kınarken diğer tarafım acaba bu iç sesin ağzını nasıl kapatabilirim diye düşünüyordu. Allah aşkına ne diyorum ben yaa! Annemin lafıyla kafamı iki yana sallayarak kurtuldum hepsinden, bir ara halledicem ben onları beynime de not ettikten sonra annemin sorusuna karşılık vermek için Hamle yapmıştım. "kızım isterseniz kızlarla yana geçin kız kıza oturursunuz siz" diyen anneme ben "olabilir" derken bir dörtlü şekilde bakışmada olmuştu. Sonra karşımızdaki kızların ayaklanmasıyla biz de hale ile kalkıp onları takip ederek geldiğimiz kapıdan çıkıp hemen yanındaki kapıyı açan kızın ardından içeri girdik. Hadiii bakalım hilal biraz da burayı anlat diyen iç sesime göz devirip fazla incelemeden kızları takip ettim. Bunlar hangi ara bu kadar arsız oldular ya ben bir ara bunlarla bir toplantı yapayım en iyisi. Kızlarla küçük bir odaya girdiğimde iki tane kız odasına pek uygun olduğu da söylenemezdi gerçi bu kişiden kişiye göre değişirdi ama neyse karşılıklı iki tane ranza belli ki ayırmışlardı. Orta bir çekmece gibi bir şey cam kenarındaki yatağın ayak ucunda orta boy kahverengi tahtadan bir çalışma masası dönmeli sandalye kapının hemen arkasında küçük bir dolap geri kalan duvara kadar kısımda da kitapların böyle ıvır zıvırların olduğu kitaplık tarzında bir yer vardı. Duvarlara baktığımda ise hangi takımlı olduklarını anlamam pek de zor olmazdı. Çapraz şekilde inen yarısı mavi yarısı sarı olan duvar ikimizde fenerliyiz diye belirtiyordu kendilerini. Ranzalara oturup üstümüzü çıkarttık. Hala birbirimize bakarken bir şekilde ilerleyen zamanlarda konuşmalar başlamıştı. Kıvırcık saçlı olan kızın adı hilal diğerinin ise nida'ymış. Ayrıca anladığım kadarıyla da nida burçlar üzerinde acayip ilgiliydi. Tamam bende meraklıydım ama nida baya ilgiliydi burcumu söylediğimde beni tamamen tanımlayacak şeyler söylemişti. Ha bu arada hilal hale ile aynı yaştaydı nida da onlardan bir yaş büyüktü. Ve bu sene tekrar hazırlanıyordu sınava,ayrıca yabancı dili de çok iyiydi böyle diller hakkında baya bir merakı vardı. Hilal de ondan farklı değillerdi resmen biz dördümüz arkadaş olmaya bekler gibiymişiz. Ha bu arada nida aslan burcu hilal de koç burcuydu ben yay burcuydum hale de aslan dı. Haliyle tüm ateş elementleri bir arada toplanmıştık. Biz anlaşmayacağız da kim anlaşacaktı Allah aşkına. Ben hayatımda bu kadar eğlenip güldüğümü hiç hatırlamıyordum. Tuhaf bir şekilde buraya neden zorla geldiysem diye düşünmeden edemedim. Ön yargılar her zaman kötüdür boşuna demiyorlar. Bu kadar gülüp eğleneceğimi bilseydim önceden koşa koşa gelirdim. Çay içip bir şeyler de yedikten sonra annemin gönderdiği haberle gitmemiz gerektiğini anlamıştım. Kızlara baktığımda onlar da üzülmüş gibilerdi. Bu kadar iyi anlaşacağımızı tahmin etmiyorladı belli ki gerçi bizde etmemiştik ama her neyse... annemlerin de çıkmasıyla kızlarla kucaklaşıp diğerlerini de öptükten sonra geldiğimiz merdivenleri tekrar inerek arabaya gitmiştik. Bu gece de hayatıma eğlenceli mi eğlenceli çok da güzel kalpleri olduğuna yürekten inandığım samimi hallerine bayıldığım iki güzel insan tanımıştım. Haleye baktığımda onun da halinden benim kadar memnun olduğunu görmek rahatlatmıştı. Düşmüştük tekrar hacıköy yollarına...
///
Farklı hissediyordum... sınıftakilerle çok iyiydim hatta öyle ki her insanla iyiydim ama hep bir şeyim eksikmiş gibi... ruhumda bir eksiklik vardı. Aklıma bir anda zor durumda kaldığımda dua ettiğim zamanlar geldi. Namaz kılmıyordum, sadece ramazanda oruç tutuyordum,kul hakkı nedir bilmiyordum nefsimi de öyle yüceltmiştim ki yapamıyordum da. Durum böyle olunca da bazen öyle bir hale geliyordum ki "ne yaptın da ne isteyeceksin Allah'tan" deyip dua bile edemiyordum. Annem sofiydi. Bende küçüklüğümden beri sofiydim ama sorsanız sofi ne demek onu bile bilmezdim. Bildiğim tek şey annem o kadar canıyla başıyla hizmet ediyordu ki dergahlara anlam veremiyordum. Evden çok dergahtaydı hiranur ile birlikte yaz kış demeden. Bir gün beni de götürdü. Küçücük eve girip 5-1 kişinin içinde bir kitaptan okunup yapılan sohbeti dinledim. Beni buralara bağlayan tek şey ise bu sofi dediğimiz insanların sımsıcak olmalarıydı. İnsan hiç tanımadığı bir insanla nasıl bu kadar muhabbetli olurdu anlamıyordum. Beni buraya çeken şeylerden bir tanesi işte bu samimi oluşlarıydı. Bir tane... bir tane daha bir şey vardı. Ben, çoğu kez annemle beraber menzile gitmiştim. Sonra bir kere O geçerken camiden evine kadınlar böyle kapının önünde sıkış pıkış toplanmışlardı o sırada annem görebileyim diye beni kucağına almıştı yanında tanımadığı başka bir kadınla. Beni yukarı kaldırdıklarında "dua et kızım bizlere" demişlerdi. O yaşta ne duası edebilirdim ki? Ya da neden dua etmem gerekiyordu ki? Sonra... O geçti işte. Bir insanda böyle heybet görmemiştim ben o sıra içimden sadece bir şey geçti çocuk aklıyla. O evine girdikten sonra herkes dağılmaya başlamıştı. Onlara baktığım da ise çoğu ağlıyordu hatta annem bile. Neden ağladıklarına bir türlü anlam verememiştim. Hala daha da anlam veremiyorum. Sonra bir zaman sonra annemle yan yana otururken annemin bir lafı üzerine çok şaşırmıştım öyle ki annemde şaşkındı nasıl olduğuna. İşte beni menzile beni Nakşiliğe bağlayan şeylerden biri de buydu. Ben o gün O'nun gözlerinin içine baka baka ettiğim şey gerçek olduğuktan o insanları öyle samimi gördükten sonra seviyordum. Ama gel gör ki yıllarca büyüttüğüm nefsim yüzünden haklarında hiçbir şey bilmiyordum. O gün o evde annem zorla beni hatme dedikleri şeye sokmuştu 25 tane estağfirullah çektikten sonra gözlerimizi kapamıştık. Sadece bekliyordum okunanı dinliyordum. Zaten ondan sonra da girmedim hatme denilen şeye hatta bir daha da gitmedim oraya. Neden? Dedim ya nefsim baya büyüktü orada çok sıkılıyordu...
^^^
Bir gün okulda, sınıfta kafası sırada duran umuthan'ın yanına gittim neyi olduğunu falan sordum kafasını kaldırdığında çok şaşırdım. Çocuk erimişti resmen. Sorduğumda ise sevgilisi ile ayrıldığını söylediler. Üzüldüğüm nokta umutun bu hale gelmesiydi. Okula ruh gibi geliyordu altı kilo vermişti ve müzik zevki de tamamen değişmişti. Ne sevgiymiş be! Büşrayla beraber teselli etmeye çalışmıştık onu. Genel olarak kızı kötüleyip klasik 'boşver' lafları ile... o gün hissettiğim bir duygu daha vardı. İyi hissetmiştim. Neden? Bende bilmiyorum ama ona üzülmemin dışında iyi hissetmiştim işte. Kalbimden bir şey geçmeye çalışırken susturmak için uğraşıyordum onu. Ali gibi olmayacaktı bu sefer. Onu severken üzüldüğüm gibi üzülmek istemiyordum. Ama sanırım paçayı çoktan kaptırmıştım çünkü fark etmeden evde muhammed'e bile 'umuthan da şöyle aaa o da bunu demişti' falanlar diyordum. Muhammed en sonunda 'ne var bu umuthan da sürekli anlatıyorsun' dediğinde durmuştum. Sindirmeye çalışmıştım ben sürekli onu mu anlatıyordum? Kızların bizi sürekli yakıştırması sonucu sanırım içimde bir şeyler büyüyordu. Hemde hayatımda ilk defa 'kanka' dediğim kişiye. İçimden bir ses ne kadar yapma etme desede kalp bu dinlemiyordu. Öyle ki kendime itiraf edip sırılsıklam aşık olduğumu anlayamamıştım bile en zoru da zaten insanın kendine itiraf etmesiydi. Ve ben, kendime itiraf etmiştim gülüşüyle mutlu olduğum tek hareketiyle beni üzecek bu çocuğa çoktan kalbimi kaptırmıştım. Ne diyelim... hayırlısı.
###
Merhaba güzel insanlar... çek beklettim belki kitabı bırakanlar bile olmuştur ama olsun kalanlarla devam ederiz bizde. Kitabın rotasını çeviriyorum çok uzun olmayacak bir zaman sonra yeni bölüm atacağım. Yanımda olun olur mu? Gerçekten desteğinize ihtiyacım var. Sizinle can buluyor buradaki kitaplar... emeğe saygı olsun beğenin bari paçilerim :* eğer istediğim gibi giderse kısa süre sonra kitabı bitireceğim ve çok daha güzel olduğuna inandığım yenisiyle kitabımız devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
#HİSSİZ VEDA#
Novela JuvenilVedalar canını sıkmasın, Yine buluşabilmek için Bir 'hoşçakal' gereklidir. Richard Back Sahi? Hangisi daha zor? Gitmek mi? Kalmak mı?... ### Her yazarın kalemini dokundurduğu kağıtta bir parç...