(Güncellendi)
Bu bölümü, yazarken bana yardımcı olan ve her zaman beni destekleyen, her satırını virgüllerine kadar okuyan canım kuzenim Duyguoruc611 'a ithaf ediyorum. İyi ki varsın ♥️♥️
Bölüm Şarkısı:
🎶 NF ~ Paralyzed 🎶
Sizin için şarkıyı ekledim.
❗️(Şarkıyı, anlamıyla birlikte dinleyin lütfen. Tam anlamıyla ana karakterimizi anlatıyor.)
Keyifli okumalar...
Balzac'a göre, hayvanlar doğdukları iklimin dışına götürüldüler mi çoğalmazlarmış. Belki... insan ruhu da böyledir, diye geçirdim içimden.
En azından benim ruhum. Tabi hala bir ruhum varsa...Ruhum; doğduğu, ait olduğu yerden koparılıp çok uzaklara sürüklenmiş ve bir kaosun tam ortasına düşmüştü. Şimdi yeni bir şehirdeydim. Yeni bir evde, yeni bir sokakta ve yeni insanların arasındaydım. Görmediğim, hissetmediğim, duymadığım insanlar.
Tüm bunlar çok yabancı geliyordu. Oysa alışkın olmam gerekirdi. Herakleitos'un bahsettiği oluşçuluk gibi, meydana gelmenin ve yok olmanın bir parçası gibiydim. Ama ne var olabiliyor ne de bütünüyle yok olabiliyordum.
Kabullenemediğim ama inkar da edemediğim bir geçmişim vardı. Eski kavramı lanetlenmiş olan geçmişime aitti. Benim hayatım 'yeniler' üzerine inşa edilmişti. Ama ne var ki, 'yeniler' in de pek bir anlamı yoktu. Benim temam, yalnızlıktı. Tek başına, güneşten milyarlaca ışık hızı uzakta, dönmeyi yıllar önce bırakmış donmuş bir gezegenin içinde yaşıyordum.
Kimseyi kabul etmeyen biyolojik bir hayatım vardı. Geçtiğim şehirlerde kendime ait hiçbir iz bırakmamıştım. Sadece insanlara değil; kendime de yabancıydım. İçimdeki duygulara bile terk ettirmiştim kendimi.
Tüm hayatım kaçmaktan ibaretti. Ölümden kaçmıştım. Yargılanmaktan, eleştirilmekten, insanların acımasından kaçmıştım. Annemi, yaşadıklarımı unutmaktan korktuğum için kaçmıştım. Mutlu değildim elbette ama pişman da değildim. Çünkü tüm bunlar benim tercihim değildi. Ama ne var ki ruhum artık kendi karanlık mahzenlerinde yalnız yaşamaya alışmıştı. Yani anlayacağınız... o kadar da kötü değil.
'Bazı şehirlerin kenar mahallelerinde öyle evler vardır ki görünüşü en loş manastırların, en karanlık toprakların, en hüzünlü yıkıntıların yaşattığı melankoliye eşittir.' diyen bir klasik okumuştum.
Aklıma gelen ilk şey gözlerimdi. İnsanlar, gözlerimin çok karanlık çukurlar olduğunu söylüyorlardı. Ama o kadar boş, cansız ve derindi ki, dibinde neler olduğunu göremiyorlardı. Halbuki dibinden yükselen, ruhumun çığlıklarını duyuyor olsalardı bakmaya cesaret edemezlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ YILDIZLAR
Mystery / ThrillerGeçmişi görmek istiyorsan gökyüzüne bakman yeterli. Milyarlarca yıl geriden gelen Ölü Yıldızlar'ın çözmeni istedikleri esrarengiz ve acımasız sırları var. Hadi, kapıyı arala ve içeri gir. Ama unutma, içeri girersen sırrı çözmeden çıkamazsın...