2. Bölüm (Evlilik)

38.7K 1.1K 179
                                    

Genç adam çarpan kapı sesi ve gelen ayak sesleriyle dersine ara verip, oturduğu yerden kalktı ve kimin böyle densiz bir şekilde evine daldığını öğrenmeye gitti. Biraz ürksede hava henüz kararmadığından rahatlıkla çıkabildi avluya.

Tanımadığı bir çocuğu karşısında bayılmış görünce afallasada kendini ona bakmaktan alıkoyamadı. Yanına sessizce yaklaşıp dizlerinin üzerine doğru çömeldi. Şaşkın bir şekilde masum ve ürkek yüzüne bakmaya devam etti. Üzerindeki gelinlik ve yüzündeki belirsiz, çırığından çıkmış rengarenk boyalar dahada şaşkın olmasına sebep oluyordu.

Yüzüne düşen, rengini güneşin en açıcı tonunundan yakalayan sapsarı saçlarını kulağının arkasına doğru itti. Genç kızın yüzünün belirginleşmesiyle şaşkınlığı arttı. "Ne kadar da güzel yaratılmış." Sesli bir şekilde farkında olmadan kelimeler ansızın çıkmıştı dudaklarının arasından fısıltıyla. Çünkü Zehra çok güzel, çok masum bir çocuktu. Onu gören herkes böyle düşünüyordu.

O an başka hiçbir şey düşünmeden Zehra'nın küçük bedenini kucağına alıp tek başına kaldığı küçük ve soğuk evine götürdü.

Diyarbakır'a geleli tam iki yıl olacaktı. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni kazanalı tam iki yıl... Zaman ne de çabuk geçiyordu.
En çok istediği bölümü sonunda kazanabilmişti. Ailesinin de verdiği destekle kolaylıkla geçinebiliyordu.

İçeri geçip geçmemekte tereddüt etsede en sonunda annesinin bir sözünü hatırladı. "Oğlum ne olursa olsun yolda kalmış birine yardım elini uzat ki Allah'da senden hoşnut olabilsin. Asla bencil davranma ve zorda kalana yardım et."

Annesinin sözü aklından geçince bu sefer hiç tereddüt etmeden genç kızı içeriye götürüp kahverengi desenli, krem renkli ve olabildiğince eskimiş kanepenin üstüne koydu. Başının belada olmaması için de dua ediyordu. Çünkü bu hâldeki bir çocuğun başı belada olmalıydı, buna hiç şüphe yoktu.

Kendince muayene edip uyanmasını bekledikten sonra gitmesine izin verecekti. Böylece hiçbir şey olmamış gibi eski sıradan hayatına devam edebilirdi.

Zehra'nın iniltileri karşısında elini alnına koyup ateşinin olup olmadığına baktı. Tam elini çekecekken kapının şiddetli bir şekilde vurulma sesini duydu. Kapı kırılacak gibiydi. Kapının vurulması şiddetini eksiltmeden hâlâ devam ederken daha önce kapısı böyle çalınmadığı için biraz daha ürkmeye başlamıştı. Başının belaya girme endişesi ise yersiz değildi. Doğru düzgün kimse bile evine gelmezken bu şekilde kapısının çalınması bu kızın bir şeylerden kaçtığının kanaatiydi. Telaşla ve korkarak kapıyı açmaya gitti.

Kapının kulpunu yavaşça çekip gelen kişilere baktı. Diyarbakır'ın gelenek ve kültürlerine göre giyinmiş adamları daha önce hiç görmediğine emindi. En baştaki orta yaşlı, sert bir adama benziyordu ve elindeki siyah tesbihi sinirle çevirip duruyordu. Arkasındaki adam da aynı öfkeyle genç adama bakıp duruyordu. Birden öndeki orta yaşlı adam öfke kusarak genç adamı yere doğru itti.

"Zehra nerede, Seni namussuz!"

"Kimden bahsettiğinizi anlamıyorum. Siz kimsiniz?" Genç adam korkuyla ayağa kalkmaya çalıştı ama karşısındaki gözü dönmüş adam tekrar sert ve soğuk zemine doğru bedenini itip, sağ ayağını karnına doğru bastırdı. Genç adam iliklerine kadar hissettiği tüm acı ve korkuyla inlemeye başladı.

"Diyarbakır'da kimler yaşıyor bilmiyor musun? Bak son kez soruyorum Zehra nerede?" Genç adamdan hâlâ bir cevap gelmemesi üzerine arkasındaki adamlara dönüp "Gidin içeriye bakın ve o kızı bulun." dedi sinirli bir sesle.

Arkasındaki adamlar emri alır almaz eve doğru koşmaya başladılar. Kısa bir sessizlik ve yalnızlıktan sonra endişeli bir şekilde adamları tekrar avluya geldi. Kimse konuşmaya bile cüret edemiyordu. Kimseden ses çıkmayınca en küçük olan ve Zehra'yı en çok seven oğlu Murat söze başlama gereği duydu. "Baba Zehra içerde uyuyor."

BÜYÜK ADAMIN KÜÇÜK AŞKI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin