Selim, ıssız yolda sessizce yürürken bir süre düşündü. Daha dün güzel bir hayatı varken şu an her şey mahvolmuş bir şekilde karşısındaydı. Zamanın ne göstereceği ve nelere yol açabileceği asla belli olmuyordu. Zaman âdeta her şeyin başlama ve bitiş süreci, her şeyin en doğrusunu düşünebilme süreciydi.Açık mavi tonlarını andıran demir kapının yanına geldiğinde evine vardığını anlayarak kapıya doğru yöneldi. Anahtarıyla kapıyı açtıktan sonra avluya girince bir hüzün kapladı içini. Dün kapısını açık bırakmanın verdiği pişmanlıkla kendini yerden yere vurası geliyordu.
Zehra'nın gelip gelmemesine dahi bakmadan bir yıldır yaşadığı evine doğru yol almaya başladı. Dışındaki toz pembe boya, bir zamanlar toz pembe hayaller yaşatmıştı ona. Şimdi tüm hayallerini kaybetmenin verdiği acıyla evindeki toz pembe boya yerine siyah bir boya kaplamıştı tüm evi.
Hâlâ arkasına bile bakmadan mavi kapıya doğru yürüyordu. Anahtarıyla kapıyı açtıktan sonra arkasından gelen ayak seslerine aldırmadan kapıyı açık bırakarak doğruca odasına yöneldi. Yatağına oturup derin düşüncelere daldı tekrardan. Evlendiğine bir türlü inanamıyordu. Tüm yaşananlar bir rüyaydı sanki.
En büyük hayali Burcu'yla evlenmekti. Bir senedir sevdiği kızla evlenmek... Ama şimdi tüm o hayalleri tahtadan yapılma bir kule gibi tek bir hamleyle yıkılmıştı, yerine koyma gereği dahi duyulmamıştı. Hâlâ nerede yanlış yaptığını bilmiyordu. Düşünüyordu. Bu hayatı yaşamak için geçmişte kötü bir şeyler yaptığına inanıyordu ama sonra bu düşüncesinden vazgeçti. Kaderdi her şey ve nerde ne olacağı asla belli olmazdı. Bu yüzden de Allah'a karşı ne olursa olsun asla isyan etmeyecekti fakat o kızı da barındırmamaya kararlıydı.
Bir çıkış yolu olmalı, diye düşündü oturduğu yatakta. Daldığı derin hülyaları bir anda kenara bırakarak ayağa kalktı. Zehra'yla konuşmayı deneyecekti. Odasının kapısını açıp salona geçtiğinde Zehra'nın içeride olmadığını fark etti. Dış kapı hâlâ aynı şekilde açıktı. Kızın eve girmemiş olması endişelenmesine sebep olmuştu. Çok çabuk barındırmama düşüncesinden vazgeçmişti. Sonuçta Zehra daha bir çocuktu. Koşar adımlarla kendini avluya attı. Hava henüz tam kararmadığı için etrafını kolaylıkla görebiliyordu. Sağ tarafa döndüğünde avludaki zeminde oturmuş sırtını dut ağacına yaslamış Zehra'yı gördü. Yanına gitmek hiç içinden gelmesede gitmek zorundaydı, konuşup bu problemi çözmek zorundaydılar.
Onu korkutmamak için sessizce yanına gitti ve tam karşısında dikildi. Uykunun kollarına sarılmak üzere olan Zehra'ya baktı. Yaşı o kadar çok küçüktü ki... Onca yükü sırtında taşıyabileceğini sanmıyordu.
Böyle bir devirde hâlâ vicdansız babaların olduğunu görmek ona acı veriyordu. Acaba benim babam olsa böyle davranır mıydı? diye düşündü. Babasını çok küçük bir yaşta kaybetmenin verdiği acı yüreğine sığmıyordu artık, taşmak üzereydi. Aslında ikisi de aynı kaderin tam ortasına çizilen çizginin ortasında buluşmuşlardı. İkisi de baba sevgisinden yoksundular. Biri daha küçükken babasını kaybetmişti, diğeri de vicdansız bir babanın kollarında doğmuştu.Derin bir nefes alarak dizlerinin üzerine çömeldi. Zehra'nın masum yüzüne baktı bir süre. Ona acımıştı. Sonra kendine gelerek onu dürtmeye başladı.
"Hey!"
Zehra bir çırpıda uyanarak bir sağa bir sola hızla başını çevirdi sonra da gözlerini kapatmaya başladı yavaş bir şekilde. Kafası allak bullak olmuştu. Şu son günlerini o kadar çok zor atlatmıştıki, nerede olduğunu bile unutmuştu. Kalbindeki yaralar haddini aşmaya başlamıştı. Dayanamıyordu. Yaralar kapanmıyor daha da çoğalıyordu. Kapananlar ise derin izler bırakıp hapsolduğu boşluğa geri gömüyordu onu. Gözlerini hafifçe aralayarak "Neredeyim ben?" diye sordu karşısındaki büyük adama. Ses tonundan küçük bir kızın kaybolmuş haykırışları bariz belli ediyordu kendini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK ADAMIN KÜÇÜK AŞKI (Tamamlandı)
Fiksi RemajaO an yalnızca kaçmak istedim. Sanki kaçsam her şey düzelecekte çocukluğumu geri alabilecektim. Artık bu olanlara dayanamıyordum; acıya dayanamıyordum... Önümdeki upuzun yolda koşmaya devam ettim. Terden sırılsıklam olmuş saçlarım enseme kök salmıştı...