Her yer karanlıktı; tamamiyle karanlık. Zehra karanlıkta yürürken yolunu şaşırmış bir kuş gibi oradan oraya çırpınıyordu. Kimse sesini duymuyordu, yapayalnızdı. Karşısında gördüğü ışıkla ışığa doğru yürümeye başladı ama yaklaştığı her an ışık huzmesi daha çok uzaklaşıyordu kendisinden. Ağlayarak soğuk zemine çömelirken ayağına takılan bir elle hızla geri çekildi. Bir cesetti. Boşbom gözlerle, bembeyaz bir suratla ona bakan bir ölü.
Zehra sayıklayarak gözlerini dehşetle araladığında o an kabustan dolayı ağladığını fark etmişti. Bir insan uykudayken ağlayabilir miydi? Son zamanlarda gördüğü bu bitmek bilemeyen kabusların sonu yoktu. Her gün aralıksız Zehra'ya uğramadan geçmiyorlardı. Doğrularak yatağında oturdu. Terden sırılsıklam olmuş saçlarında elini gezdirirken çoktan sabah olduğunu fark etti. Hatta neredeyse öğlen olacaktı ve Felicitá yerinde yoktu. Muhtemelen yine Selim'in yanına gitmiş olmalıydı. Hızla odasından çıkıp merdivenleri inerken "Felicitá!"diye bağırdı. Aşağı inerken salondaki kanepede oturan Selim'i gördü. Hiç yanılmamıştı. Yine Felicitá kucağında okşanmayı bekleyerek oturuyordu.
Selim geleli henüz iki gün olmuştu ve ani bir kararla gelmeye karar vermişti. Annesi yine her zamanki gibi uzun bir süre gelmez diye düşünmüştü ama birden ortaya çıkması herkesi şaşkına uğratmıştı. Ve yalnızca şaşkınlıkta değildi merak duygusunuda beraberinde getirmişti. Çünkü Selim anlayamadıkları bir ifadeyle üzgündü, hiç gülümsemiyordu bile. Konuşacak kelime sayısı ise günde bini geçmiyordu. Her seferinde bir şey söyleyecekmiş gibi oluyordu ama sonradan vazgeçiyordu. Bu hali aile bireylerini endişelendirsede üzerine gitmediler; onu söylemeye zorlamadılar.
Selim, Zehra'yı görür görmez gülümseyerek "Günaydın."dedi yumuşak bir sesle. Sanırım bu geldiğinden beri ilk gülümsemesiydi.
Zehra da "Günaydın"derken karşısına geçip oturmuştu. "Bende Felicitá'yı arıyordum."dedi köpeğini işaret ederken.
"Çok tatlı bir köpek."dedi Selim Felicitá'nın kahverengi tüylerini okşarken. "Bende köpekleri çok severim."
"Sevim Teyze söylemişti."dedi Zehra gülümseyip parmağıyla yukarı katı gösterirken. Sevim Hanım burada olmadığı için odasını işaret etmişti bu sefer.
Selim gülümsemeye devam ederken birden bire sustu, gülümsemeside silinmişti yüzünden. İkisininde bakışları bomboş bir ifadeyle Felicitá'daydı ve salona sessizlik çökmüştü. Sessizliği bir süre sonra bozan ise Zehra oldu çünkü Selim konuşmaya cesaret edemiyordu.
"Şey... Annem nasıldı? İyi miydi?"diye sordu titrek bir sesle. Doğrusu annesinin nasıl olduğunu çok merak ediyordu ama sormaktan çekinmişti. Şimdi ise Selim'in boşluğuna dayanarak sorabilmişti sonunda.
Selim ise anne lafını duyar duymaz ela gözlerini kaldırmış Zehra'ya dikmişti. Bu sözden sonra eli ayağına dolanmış gibiydi. Felicitá'yı okşayan elini bir titreme almıştı ve bu titreme Zehra'nın gözünden kaçmamıştı.
"Annen mi?"diye sordu soruyu anlamamazlıktan gelerek.
"Evet."dedi kısaca.
"Annen iyi Zehra. İyi, merak etme."dedi fısıltılı bir sesle. Sonra aniden konuyu değiştirme gereği duydu. "Köpeğin adı neden Felicitá? Doğrusu anlamını çok merak ettim. İlk kez böyle bir kelime duyuyorum."
"Felicitá,"dedi Zehra, Selim'e güzel bir gülümseme bahşederken ardından devam etti. "İtalyanca kökenli bir kelime, anlamı mutluluk demek."
Selim kafasını yavaşça kaldırıp tekrar Zehra'nın mavi gözlerine baktı. Bu gözlerdeki hüznü, kırgınlığı, acıyı tüm kötü duyguları görebiliyordu ve bu gözlerin her zaman mutluluğada sahip olmak istediğini biliyordu ama mutluluk Zehra'yı yanında hiç istemiyormuş gibi sürekli yüz çevirmişti ve yine yüz çevirecekti her zamanki gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK ADAMIN KÜÇÜK AŞKI (Tamamlandı)
أدب المراهقينO an yalnızca kaçmak istedim. Sanki kaçsam her şey düzelecekte çocukluğumu geri alabilecektim. Artık bu olanlara dayanamıyordum; acıya dayanamıyordum... Önümdeki upuzun yolda koşmaya devam ettim. Terden sırılsıklam olmuş saçlarım enseme kök salmıştı...