31.08.20.."Yetişkin bir insan, bir çocukla arkadaş olabilir miydi? Ben olmuştum...
Tanıştığımız günün akşamı beni odasına davet etmişti ve odasına ilk girdiğim an da annesi ve babasıyla karşılaşmıştım. Sıcacık insanlardı... Bana bir kez daha özlemini çektiğim anne ve baba sevgisini hatırlatmışlardı... Bir kez daha güzel bir aile olabilmeyi dilemiştim Allah'tan. Belki de bu benim elimdeydi ama farkında bile değildim. Selim'le güzel bir aile olabilirdik.
Nisan'ın odası benimkinin aksine tek kişilikti ve odası cıvıl cıvıldı. Evindeki odasından bir parçaydı burası sanki. Odanın koltuklarını oyuncaklar, kitaplar ve kıyafetler süslüyordu. Çünkü onun için hayat hâlâ devam ediyordu. Hâlâ bir parça umut ışığı vardı kalbinde, her ne kadar bunu minicik bedeni reddetse de...
"Burası çok güzel, ev gibi..."dedim kendi kendime mırıldanarak.
Nisan koşarak ışığı kapatmıştı birden bire ve elimden tutarak tavanı gösterdi muhteşem bir tebessümle.
"Bak!"
Tavana baktığımda karanlık odanın kasvetini delen yıldızlı parıltılarla karşılaşmıştım. Mükemmeldi... Gözlerim ister istemez dolmuştu... Bir yaş yanağımdan akarken hemen silmiştim Nisan'ın fark etmemesi için.
"Çok güzeller değil mi? Babam onları gece yatarken korkmamam için aldı."
O kadar tatlıydı ki... Eğilerek yanağına bir öpücük kondurdum ve ona sımsıkı sarılıp kokusunu içime çektim doya doya. Uzun zamandır hiç böyle hissetmemiştim. Bu çocuk farklıydı, olgundu... Kalbi ise tertemizdi ve ben aradığım arkadaşı bulmuş gibiydim.
O da kollarını bana dolarken istemsizce hıçkırmaya başlamıştım. Nisan ve annesi neler olduğunu sorsa da bir süre cevap verememiştim. Sakinleşmem için uzatılan bir bardak suyu alıp içmeye başlarken bir yandan da konuşmaya başlamıştım.
"Ben... Çok özür dilerim. Aklıma bazı anılar geldi sadece..."dedim tekrardan tavandaki yıldızlara bakarak. Bu sefer ışık kapalı olmadığı için parlamıyorlardı ama bana yine de onu hatırlatıyorlardı.
Selim bir türlü aklımdan çıkmazken bir de Nisan'ın tavandaki sevimli yıldızları bana Selim'in geçmiş zamanda aldığı okyanusları anımsatan gece lambasını hatırlatıyordu. Gülümsemiştim bu sefer... Daha dün gibiydi tüm bu anlar. Ne de çabuk geçmişti zaman böyle. Onsuz geçirdiğim aylar geçmişti aradan ve yavaş yavaş alışıyordum onsuz yaşamaya. İsmi her gün aklımda yer edinse de eskisi gibi bir araya gelemeyeceğimizi biliyordum artık. Beni unutmuş muydu acaba? Beni o kadar sevdiğini söylüyordu, unutmuş olamazdı değil mi? Ama yoktu hayatımda artık... Belki de artık hiçbir zaman olamayacaktı! Onsuz yaşayıp ölecektim geri kalan yaşamımda...
"Kötü bir anı değildir umarım."
Nisan'ın annesine gülümseyerek baktım. "Aksine güzel bir anıydı. Güzel anılardı, her ne kadar ucu, acıya dokunmuş olsa da... Geçmişe bir anlığına da olsa dönmek güzeldi."
Nisan, "Anılar seni üzüyorsa hatırlama onları o zaman,"diye söyleyince istemsizce kahverengi, soluk gözlerine baktım şaşkınca.
"Ama güzeldi..."dedim gülümseyerek.
"Olsun hatırlama Zehra," Gülmüştüm bu sefer.
"Nisancığım gel bakalım buraya. O, senin ablan. Bak, senden daha büyük..."
"Ama anne ben ona Zehra diye seslenmek istiyorum, o benim arkadaşım artık..."dedi ellerini dizlerine bıkkınca yerleştirirken.
"Bana istediğini diyebilir Nisan,"dedim Sevgi Abla'ya bakıp, sorun olmadığını söyleyerek. "Benim için hiç sorun değil."
Cidden sorun değildi benim için. Hatta bana ismimle hitap etmesi daha güzeldi. Ama yine de annesi bana 'abla' demesinde diretiyordu. Nisan ise dudak büzerek 'hayır' diyordu.
Pencerenin önündeki perdelere tutuşturulmuş kağıttan birkaç origami çarpmıştı gözüme birden bire. İstemsizce gözüm o renkli kağıtlarda takılı kalmıştı. Merak etmiştim bu şeyleri. Gerilen havayı dağıtmak için de birçok renkten yapılmış kuşları göstererek "Onlar ne?"diye sordum meraklı bir edayla.
Nisan, annesinin kucağından atlayarak perdedeki herhangi bir kağıdı çıkarıp avuçlarıma yerleştirdi. "Kağıttan turna kuşları,"dedi merakımı giderirken.
"Çok güzeller. Sen mi yaptın?" Ellerimle incelenmiştim bu kuşun her tarafını. Özenle minicik eller tarafından yapılmıştı çünkü.
"Evet, onların hepsini ben yaptım ve 962 tane daha yapmam gerekiyor."
Şaşkınlıkla ona bakakalmıştım.
"Neden?"
"Çünkü bin tane yaparsam bir dileğim kabul olacak."dedi, sevinçle ellerini çırparak. Sonra umutsuzca başını salladı. "Ama bunları yapmaya çok geç zamanda başladım. Durumum kötüye gidiyor artık."
Sevgi Abla'ya kaydı gözlerim bu sefer. Gözleri dolmuştu. Her ne kadar Nisan'ın durumuna alışmış gibi gözüksede bir anneydi o ve çocuğunu hasta görmek her anneyi üzerdi. Nisan'ı kendisine doğru yavaşça çekerek kollarını omuzlarına sardı. "Nisan duyduğu bir hikayeden ötürü turna kuşlarını yapmaya başladı. Bin tane yaptıktan sonra bir dileğinin kabul olacağına inanıyor."
"Evet, Sadako başaramadı ama ben başaracağım." Ellerini zaferi kazanacakmış gibi bir edayla havaya kaldırmıştı. "Anne o zamana kadar ölmem di mi?"
Boğazım düğümlenmişti bu soru karşısında. Ölüm ona yakındı, biliyordu ama kabullenmesi zor oluyordu onun için. O sabah bana anattıklarından sonra Nisan umutsuz demiştim lakin her şeye rağmen umutluydu. Ve yaşamasını, iyileşmesini, Nisan da dahil hepimiz gönülden istiyorduk...
Sevgi Abla ise ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Ne zordu bir anne için bu durum... "Ölmezsin bitanem ama bizim de turna kuşlarını yapmamıza izin ver."
"Hayır,"dedi kesin bir dille. "Dileğimin kabul olması için tek başıma yapmak istiyorum ama Zehra yardım edebilir."
Parmağıyla beni gösterirken mutlulukla başımı salladım ve ellerini tutup gözlerinin içine baktım.
"Seve seve yaparım Nisan."
"Bin tane olduğunda hasta olmayacağım artık. Oleyyy!"
Sevinçle oda da koşmaya başlamıştı yavaş adımlarla ve ardından koltuktaki hikaye kitaplarından birini getirip bana Sadako'nun hikayesini anlatmaya başladı. Tek tek sayfaları çevirip anlattı, ben de dinledim sakince...
Japonya'nın Hiroşima kentine atılan atom bombası sebebiyle on iki yaşındaki Sadako radyasyondan etkilenip kanser hastalığına yakalanmış ama ne olursa olsun umudunu kesmemiş; gülmüş, oynamış, koşmuş, hastalara yardım etmiş... Nisan gibi... Ve bir inanışı varmış. Kağıttan bin turna yaptığında bir dileğinin gerçekleşeceğine inanırmış ama günden güne kötüleşmeye başlamış durumu ve son saatlerini 637. kuşu yaparak geçirmiş. Öldükten sonra ise arkadaşlarının onun için tamamlamış olduğu turnalarla birlikte mezara gömülmüş küçük çocuk.
Böyle hazin bir hikayeydi... Nisan anlattığında çok etkilenmiştim ama sonra birlikte sevinçle turna kuşlarını yapmaya başlamıştık.
Nisan benim yalnızlığıma ortak olmuştu ve ben de yeniden bir umut ışığı olmuştum onun için. Birlikte gülüyor, birlikte eğleniyorduk...
Ve sonra birlikte üzülecek, tek başıma ağlayacaktım..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK ADAMIN KÜÇÜK AŞKI (Tamamlandı)
Teen FictionO an yalnızca kaçmak istedim. Sanki kaçsam her şey düzelecekte çocukluğumu geri alabilecektim. Artık bu olanlara dayanamıyordum; acıya dayanamıyordum... Önümdeki upuzun yolda koşmaya devam ettim. Terden sırılsıklam olmuş saçlarım enseme kök salmıştı...