1.0

17.5K 766 247
                                        

Mütevazi siyah elbisemi üzerime geçirirken endişe ve heyecan arasında, tuhaf bir duygu içerisindeydim. Çünkü James'in beni evden alıp yemeğe götürmesine sadece yarım saat kalmıştı. Kelsey, bana ne giymem gerektiği konusunda tavsiyeler vererek yatağıma oturdu. Yani sözde bana yardım etmek için burdaydı. Fakat bence Harry'den başka bir şey düşünemiyor gibiydi. Yani görünüşe göre Harry'nin o mükemmel suratının yerleştiği tek zihin benimki değildi.

"Bunu anlamıyorum," diye şikayet etti. "Bana hiçbir şey söylemeyecek, ve ona bunu zorla yaptıramam. O her zaman sanki bir oyun oynuyormuş gibi davranıyor, ve her zaman sanki bir adım daha öndeymiş gibi. Onu anlayamıyorum, fakat bunu seviyorum," diye açıkladı ayağa kalkarak. Bana bir gülümseme yolladıktan sonra devam etti. "Bu bir yarış."

Bu çılgın düşüncesine güldüm ve konuyu değiştirmeye çalıştım. Harry, onu tanıdığımdan beri bütün düşüncelerimi ele geçirmişti ve bu nedenle onu biraz kafamdan uzaklaştırmaya ihtiyacım vardı. Ya da en azından sadece bu geceliğine.

"Her neyse, ne düşünüyorsun?" diye sordum üzerimdekileri işaret ederken. Sadece bir elbise ile bir ceketti, yani ne çok abartılı ne de çok sade.

"Mükemmel görünüyor." Gülümsedi. "James buna bayılacak."

Utangaç bir gülümseme ile aynaya döndüm. Saçlarım kalın siyah bukleler halinde omzumun duruyordu ve hafif makyajım, onun için çok çaba harcamış olsam bile sanki öylesine yapılmış gibi duruyordu. Uzun zamandır düzgün bir davete çıkmamıştım, bu nedenle heyecanlıydım. Fakat burada Kelsey ile dururken kafamı kurcalayan başka bir duygu daha vardı. Merak. Bu biraz tuhaf bir meraktı; çünkü aynı zamanda hem soruların cevaplarını bulmak için ölüyor, hem de onları duymaktan korkuyordum. Fakat bunu sormam gerektiğini biliyordum. Ve burada sadece Kelsey ve ben vardık; bu nedenle daha iyi bir zaman olamazmış gibi görünüyordu.

"Sana bir şey sorabilir miyim?" diyerek söze atıldım. Kelsey sesli bir şekilde iç çekti, muhtemelen sorumun moda veya sevgili tavsiyesi ile ilgili olacağıını düşünmüştü.

"Cynthia Porter'ı tanıyorsun, öyle değil mi?" Harry'nin bunu kimseye anlatmamam hakkındaki sözleri aklımdan birer birer geçiyordu ama aldırmadım.

"Rose, neden bunun hakkında konuşuyoruz? Bu gece eğlenmene bakmalısın, işe değil."

"Bana cevap ver, Kelsey," diye zorladım. "Son zamanlarda bana karşı tuhaf davranmaya başladın ve ne olduğunu bilmeye ihtiyacım var."

Yere doğru bakarak iç çekti. "Cynthia'yı tanımıyorum, tamam mı? Onun hakkında soru sormayı kes. Bu seni deliymişsin gibi gösteriyor."

"Evet, bunu daha önce de söylemişlerdi," diye mırıldandım. "Fakat gene de bu neden tuhaf davrandığını açıklamıyor."

"Ve Cynthia'yı tanımıyorduysan, neden birkaç hafta önce sana bunu sorduğumda cevap vermedin?" diye geçirdim içimden, fakat söylemedim.

"Ben tuhaf davranmıyordum," diye itiraz etti.

"Evet davranıyordun. Cynthia'dan söz ettiğimde hep konuyu değiştiriyordun ve gözlerinde sanki bir şey saklıyormuşsun gibi bir ifade vardı."

Kelsey derin bir nefes aldı ve odanın içinde bir tur atarak kimsenin bizi dinleyip dinlemediğini kontrol etti. Onun doğruyu söyleyip söylemeyeceği konusunda hala şüphe ederken, tek bir ses bile çıkarmadan bekledim. "Peki, tamam," diyerek pes etti. "Fakat Rose, her ne olursa olsun bunu kimseye söylememen gerekiyor."

Stresle kafamı salladım. Sonunda neler olup bittiği hakkında bir fikre sahip olacaktım.

"Wickendale'de ters giden tuhaf bir şeyler olduğunu düşünüyorum."

psychotic | [türkçe]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin