Kelsey'in Ağzından
Büyük bir sarsıntıyla uyandım; kapıdan gelen şiddetli sesler uyuklama süremi yarıda kesmişti. Gözlerim kocaman açılmıştı fakat kapıdan kafamı çıkardığımda, hala yarı uyanıktım ve ne yaptığımın tam olarak bilincinde değildim. Sesin geldiği yere doğru odaklanıyor, bir rüya olup olmadığını anlamaya çalışyordum. Hiçbir şey yoktu. Bunun bir rüya olduğuna karar verdim ve yatağıma geri dönerek tekrardan uyumaya çalıştım.
Yumruklar.
Yatağımda doğruldum ve dik bir şekilde oturarak yatak odamın kapısına baktım. Bu sefer kesinlikle duymuştum. Evde biri vardı. Bacaklarımı yatağın kenarına doğru sürükleyerek sıcak yorganımdan ayrıldım. Kapıya doğru yöneldim ve onu olabildiğince sessiz bir şekilde araladım. "Merhaba?" diye seslendim.
Cevap yoktu.
Mutfağın kapısından yavaşça geçip karanlığın içine doğru ilerlediğimde artık bir balığın sudan çıkınca çıkarabileceği gibi nefes sesleri duyabiliyordum. Solumdaki ışık düğmesine uzandım ve bu gizemli seslerin nereden geldiğini öğrenmeye çalıştım.
"Orada biri var - Aman tanrım Rose! Sen iyi misin?!" Işık mutfağımı aydınlattığı sırada, gördüklerim karşısında nefessiz kaldım. Rose kapımın dışında uzanıyordu, sanki ayağa kalkacak gücü kalmamış gibiydi. Yanına doğru doşarak dizlerimin üzerine çöktüm. "Ne oldu böyle?"
Cevap olarak sadece başını salladı; daha fazlasını yapacak enerjisi kalmamıştı. Boğazından sadece ağır, düzensiz nefesler çıkıyordu. Genellikle kafasında olan topuz açılmış, siyah bukleleri yanaklarına düşmüştü. Üniforması ise kirle kaplanmıştı; aynı o terli suratı gibi. Bacağı yaralanmıştı ve halıma bir damla kan damlattı.
Lanet olsun, ne olmuştu böyle?
"Biri seni incitti mi?" diye sordum. Aslında terli vücudu, kanayan dizi ve gözünden akan yaşlar bunu açıklıyordu. Hafifçe salladığı başı ise iyice emin olmama yardımcı olmuştu. Ona soracak çok sorum vardı, fakat şu anda konuşmaya müsaitmiş gibi görünmüyordu.
"Pekala," dedim. "Hadi seni koltuğa götürelim." Kollarım belinin altına uzandı ve onu sürükleyerek kapıda olduğu pozisyondan ayırmaya çalıştım. Bana yardım ederek ayaklarını yere sürttü ve onu oturma odasına götürmeme izin verdi. Onu yastıkların üzerine bıraktım ve bir bardak su getirmek için yanından ayrıldım. Ve oh, yaralı bacağı için de bir yara bandı almalıydım.
Bir süre sonra elimde gereken şeylerle geri geldim ve koltuğun önünde duran masaya oturdum. Rose'un nefes alış verişi biraz düzelmişti, ve titremesi tamamen durmuştu. Uzattığım bir bardan suyu alarak hepsini birkaç saniyede boğazından geçirdi ve sesli bir nefes verdi.
"Teşekkürler," dedi, korkudan titremiş olduğunu düşündüğüm fakat ince olan sesiyle. Önemli değil anlamında başımı salladım ve yattığı yerin yanındaki yerde sabırla bekledim. Bana baktığında gözlerinde korku ve endişe vardı. "Az önce ne olduğuna asla inanamazsın."
Rose'un ağzından
Kelsey'e her şeyi anlattım. Ona James'in suçluluğunu, nasıl kurtulduğumu, karanlıkta odunlara doğru nasıl koştuğumu açıkladım. Bir katil ile yüz yüze olmanın ne derecede korkunç bir duygu olduğunu söyledim. Bu filmlerdeki ya da kitaplardaki gibi değildi; orada ölümle yüze geldiğinde polis gelir, daha sonra da merkeze giderek birkaç dakika içinde sakinleşirdin. Ve en önemlisi orada hemen kaçış kurtulurdun ve terleyip, kaçmaya çalışırken ölümüne korkmazdın. Bu gerçekten de böyle bir şey değildi.
Öncelikle şok vardı. Onunla arkadaştım ve tatlı olduğunu düşünmüştüm. Espirilerine gülmüş, elini tutmuştum; hatta onu öpmüştüm. Fakat bunların hiçbiri gerçek değildi. Bunların hepsini kafamdan uydurmuş olmalıydım. Çünkü o tuttuğum elleri aynı zamanda cinayetler işlemiş, dudakları aynı zamanda kurbanlarına tehdit dolu sözcükler söylemişti. Fakat bu sadece onun düşündüğüm kişinin tam tersi olmasının şoku değildi; daha çok korkuydu. Bunu beni duvara yasladığında anlamıştım; çünkü kaba hareketleri vücudumda çürükler bırakmıştı ve ben bunun farkına bile varamamıştım. Korkuyu damarlarımda hissetmiş, kulaklarım nabzımın sesi ile çınlamıştı. Hayatımı o anda, orada bitirme şansı vardı. Bana tecavüz edebilir, derimi yüzebilirdi. Ya da her ikisi de. Bana istediği şeyi yapabilirdi, ve ben buna engel olamayabilirdim. Birkaç saniye içinde iyi bir arkadaşımla sıcak çikolata içeceğim yerde, aniden kendimi bir cinayet olayının ortasında bulmuştum. Bunlar vücudumu delicesine titrermiş, boğazıma bir yumruğun oturmasına neden olmuştu. Fakat şansım vardı ki hala mantıklı düşünebiliyordum. James'in evinden çıktığım an içimde anlatamayacağım kadar büyük bir rahatlama olmuştu. Adeta beynimde bir umut tomurcuğu yeşermiş gibiydi. Ve sonra, sadece koştum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
psychotic | [türkçe]
Fiksi Penggemar"Onu meleklerimle dans ettiği için değil, isminin şeytanlarımı susturabildiği için sevdim." - Christopher Poindexter [original: weyhey_harry]