1.5

14.7K 685 76
                                    

Wickendale'in kafeteryasına bu sefer her zaman olduğundan daha karışık düşüncelerle girdim. Harry ve James'i düşünmekten yüzünden kafam allak bullak olmuştu. James ile harika vakit geçiriyorduk ve öpücüğümüzü vermiştik, bunlara rağmen ben neden Harry'nin dudaklarını düşünüyordum? Sadece James ile onu düşünmeden vakit geçiremez miydim? Bütün bu sorular zihnimde dolaşıyor, ve şiddetli rüzgar nedeniyle onlardan kurtulamıyordum. Sanki iki yanım var gibiydi; biri iyi olmamı isterken, biri şeytan olmamı istiyordu.

Aslında ikinci seçeneği ben bile korkunç buluyordum; fazlasıyla. Fakat Harry, bütün bunları kaldırabilecek bir kapasiteye sahipti. O bir bulaşıcı hastalık gibiydi, beynime yayılıyor ve asla geçmiyordu.

Şeytandan söz açılmışken, geniş kafeteryaya girdiğimde o tam da oradaydı. Çoktan masamıza oturmuştu bile. Nefes kesen siyah bukleleri gene çoğunlukla olduğu gibi geriye atılmıştı, kıpkırmızı dudakları yavaşça sigaranın etrafını sarıyordu.

"Erken gelmişsin," diye selamladım ve bir sandalye alarak yanına oturdum.

"Evet, şu boktan terapi seansını erken yapmak zorunda kaldık çünkü Janise bir patlama yaşadı ve bir güvenliği pataklamaya çalıştı," diyerek gülümsedi, havaya bir duman bulutu bırakarak.

"Herkes iyi mi?" diye sordum.

"Evet. Aslında bu benim için biraz kötü oldu, bütün bu sıkıcı şeylerin arasında biraz heyecan isterdim doğrusu."

Gözlerimi devirdim, fakat kendimi onun bu ruh haline gülmekten alamadım. Bu konuşmamızı, daha doğrusu Harry'nin söylediklerini duyan bir güvenlik var mı diye etrafa baktım, fakat onlar oldukça iyi görünüyorlardı. James de dahil; bakışlarım ona kaydığında gözlerimiz birleşmişti. Bana mükemmel bir gülümseme yolladığında ona karşılık verdim, ve el salladım. Daha sonra tekrar Harry'ye döndüğümde bir bana, bir James'e bakıyordu. Yüz hatlarındaki iğrenme duygusu hemen anlaşılabiliyordu.

"Biliyorsun, Rose. Onunla vakit geçirmenin önüne geçemem, fakat lütfen gözümün önümde kin duyduğum kişi ile tuhaf bakışmalar yapmamaya çalışabilir misin?"

"Kin mi? Bu biraz güçlü bir kelime gibi görünüyor, öyle değil mi?"

Harry sadece omuz silkti, hala stresliydi.

"James'in masum olduğunu biliyorsun. Ve eğer o katil değilse, neden ondan nefret ediyorsun ki?"

"Sadece ediyorum," diye geçiştirdi, ve sandalyesine yaslanarak ağzındaki dumanın dışarı çıkmasına izin verdi. "Dün festivale gittiniz, öyle değil mi?"

"Evet," diye mırıldandım, konuşmanın kötü bir şekilde sonuçlanmasından korkarak. Böyle olduğu için James'i öpmekten bir anlığına pişmanlık duymuştum, fakat daha sonra bu düşünceyi kafamdan savurdum. İstediğim kişiyi öpebilirdim, bu Harry'ye kalmış herhangi bir şey değildi.

"Nasıl geçti?" diye sordu, sinir bozucu olmaya çalışarak.

"Güzel," diye yanıtladım kısaca.

"Rose, bana anlatabilirsin. Sadece düzgün bir şekilde konuşmaya çalışıyorum," dedi, tekrardan omuz silkerek. Sanki bu normal birşeymiş gibi düşünüyordu, fakat onun aslında gerçekten de merak ettiğimi biliyordum.

İç çektim, sanırım bizim küçük "dışarı çıkma" olayımızı ona anlatmamda bir sakınca yoktu. Ona öpücükten de bahsetmeli miydim? Doğrusu buna vereceği tepkiden tırsıyordum fakat aynı zamanda da bilmesi gerektiğini düşünüyordum. Ve bir parçam da onun bilmesini istiyordu.

Bu aptalca görünebilir, fakat Harry'nin üzerinde etkiye sahip olduğum tek şey James ile olan ilişkimdi. Harry beni kolayca şaşırtabilir, beni etkileyebilir ve kışkırtabilirdi; sadece parmak uçlarını üzerimde gezdirerek, ya da kalın sesi ile kulağıma baştan çıkarıcı bir şekilde fısıldayarak. Fakat benim ona karşı kullanabileceğim hiçbir şey yoktu. Bunun dışında. James'ile ilgili olan bu şey her ne idiyse bu Harry'ye karşı kullanabileceğim tek şeydi. Bu, onun çenesinin sertleşmesine, ve derisinin altındaki kasların delicesine kasılmasına neden oluyordu. Biraz kendini beğenmiş bir tavır gibi görünsede bu elimde olan bir şey değildi.

psychotic | [türkçe]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin