Mrs. Hellman'ın Ağzından
James Robert Hellman benim babamdı. Annem beni doğurduğunda o yirmi üç, annem ise yirmi yaşındaydı.
On altı yaşıma geldiğimde annem biraz tuhaf davranmaya başlamıştı. Hiçbir anlamı olmayan şeyler söylüyordu. Saçma nedenlerden dolayı babama ve bana agresif bir biçimde davranıyordu. Aslında orada olmayan şeyler hakkında konuşuyor, ve geçmiş olayları çabucak unutuyordu. En başta bunları anlamak biraz zordu; orada karışık bir cümle ve burada ilginç bir davranış gibi. Fakat daha sonra bu daha da kötü bir hal alarak beni delirtmeye başladı. On yedi yaşımdayken babama bir not bırakarak evden ayrıldım ve yaşamak için farklı bir yer aramaya başladım.
On dokuz yaşımda, babamın "proje"sinin tam ortasında eve geri döndüm. Annemi götürüp ona ciddi anlamda yardım sağlayan bir yer bulamadığından, kendisininkini yaratmaya karar vermişti. Suçlu Zihinsel Hastalar için Wickendale Hastanesi. Amacı, zihinsel hastalar için güvenli bir alan kurabilmekti. Fakat içini neden suçlularla doldurduğunu hiç anlamadım.
On yıl sonra o korkunç bir kazada hayatını kaybetti, ve annem ise bundan kısa bir süre sonra intahar etti. Babam gittiğinde, ben Wickendale'in müdürü görevini üstlenmek zorunda kalmıştım. Bu iş için yeterli gücüm ve zekam vardı; bütün enstitü ellerimin altındaydı. Fakat bununla beraber üzerimde işimle alakalı bir baskı da oluşmuştu. Sanki babamı gururlandırmam gerekiyor gibiydi. Bu nedenden dolayı, Wickendale'in gözü ve kulağı oldum. Her yeri, her hastayı, her çalışanı biliyordum. Buraya gelenlerin gazeteciler, aile dışında herhangi birileri veya dış dünyadaki herhangi burayı etkileyecek şeylerin olmadığına oldukça özen gösterdim.
Ama bu mükemmel bir şekilde korunmuş Wickendale'de bile, bazı şeyler kaymayı başarmış ve küçük bir kısmı şüpheli görünmeye başlamıştı. Normalde sorguya çekilmesi gerekenler, tek bir tehditle bile hemen doğru yola gelebilecek çalışanlardı. Fakat Rose'un farklı bir hikayesi vardı. Onun küçük erkek arkadaşını kırbaçlamış, ve ona eğer ters bir hareket yaparsa neler olacağını göstermiştim. Fakat o gene de dedektifi oynamaya karar vermiş, Harry'yi "iyi çocuk" olarak görmüş, James'i tutuklayıp, Wickendale'i kapattırmak istemişti. Ve en son tartışmamızda, geleceğimizin yıkıcısı olacağını oldukça belli etmişti.
Hevesli gazeteciler, ve sayıları giderek artan çalışanlarla beraber Wickendale'deki koruyucu duvarların giderek hırpalandığını biliyordum. Ve eğer Rose polise gitseydi, bunların hepsi parçalanacaktı. Babamın hayali suya düşecek, ve bunun sorumlusu ben olacaktım.
Bunu engellemenin tek yolu ise Rose'u göz altında tutmak ve onu enstitüye sokarak polislere bir şey anlatmadığından emin olmaktı. Bu şüpheleri daha da arttıracaktı, fakat en azından oğlumun hapise gitme zamanı biraz ileriye çekilmiş olacaktı.O, benim elimde kalan tek şeydi. Fakat doğduğundan beri, onunla ilgili bir şeylerin ters gittiğini biliyordum. Çocukluğunda bile hep kötü şeyler yapardı. İşlediği suçlar korkunç olmakla beraber o bir seri katildi, bunu biliyordum. Sadece bu konuyla yüzleşmek istemediğimden bunu görmezden gelmiştim. Tabii ki de onun yaptığı bu şeyleri affetmemiştim, fakat onu hapise atan kişi de ben olmayacaktım. Onu, oradan uzaklaştırmaya çalışmalıydım. Katil ya da değil, bir tımarhane oğlum için uygun bir yer değildi.
İşte bu da herkese Rose'un sadece saf bir çalışan olduğunu söyleme nedenimdi. Onda her zaman mutlaka bir sorun vardı, özellikle de Harry'yle konuşmaya başladığında. Güvenlik görevlileri de görmüştü bunu, böylesine bir çalışan ve hasta ilişkisi doğru değildi. Hiçbir akli dengesi yerinde olan insan, üç kadının derisini yüzmüş bir psikopata aşık olmazdı. Rose delirmişti, olanların tek açıklaması buydu. Burada çalışmak sadece onun içindeki çılgınlığı ortaya çıkarmış, onu kırılma noktasına sürüklemişti. Koridorda onunla konuşmaya çalıştığımda beni Wickendale'i kapatmakla ilgili değil, cinayet işlemekle tehdit etmişti. Hatta yüzümü tırmalamaya bile çalışmıştı, fakat sadece bir çizik atabilmişti. Onu içeri kapatmanın en mantıklı şey olduğu düşünmüştüm; burası onun için en uygun yerdi, onu başka bir yerlere uydurmaya çalışmanın bir anlamı yoktu. Hala neden inanmadıklarını bilmediğim insanlar benim hikayeme inansalardı, bu kız buraya daha önceden kapatılabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
psychotic | [türkçe]
Фанфик"Onu meleklerimle dans ettiği için değil, isminin şeytanlarımı susturabildiği için sevdim." - Christopher Poindexter [original: weyhey_harry]