1.6

14.4K 693 73
                                        

"Sen, masumsun," dedim sonunda. Ve kelimeler ağzımdan çıktığı anda, aslında bunu uzun bir süredir bildiğimi anladım. Fakat bakışlarımı onunkilerden kaçırmaya çalışıyor, bunun yerine döndürerek oynadığım baş parmaklarımla ilgileniyordum. Ona bakamamamın nedeni aslında korkmamdı; cevabımın yanlış olmasından korkuyordum.

"Gerçekten de buna inanıyor musun?" diye sordu, sesi neredeyse bir fısıltıya dönüşmüştü. Başımı salladım, hala baş parmaklarımla ilgileniyordum.

"Rose, bana bak," diye rica etti yumuşak bir ses tonuyla. Devasa uzunluktaki parmaklarını çeneme yerleştirdi, ve kafamı yavaşça kaldırarak gözlerimizin birleşmesini sağladı. Onlar çok parlaktılar ve derin bir yeşil rengine bürünmüşlerdi. Ayrıca güven doluydular. "Bu doğru."

Bu iki kelimeyi söylerken, sanki o geniş omuzlarından büyük bir yük atarmışçasına derin bir nefes verdi. Ve bunu görebilmem büyük bir mutluluktu. Bunu onun gülümsemesinde, mükemmel orman yeşili gözlerinde, ve kalın sesinde hissedebiliyordum; doğruyu söylüyordu.

Fakat bunun doğruluğu her ne kadar bana rahatlık verse de aynı zamanda kafamda adeta bir soru fırtınası yaratmıştı. Harry neden hala bu iğrenç yerde tutuluyordu? O kadınlara gerçekten ne olmuştu? Harry o kadınları kimin öldürdüğünü biliyor muydu? Mrs. Hellman onun masum olduğunu biliyor muydu?

Az önce öğrendiğim şeyler kafama büyük bir meraklılıkla yerleşmişti. Yeni Harry hakkında bir sürü sorum vardı, aslında bunca zamandır masum olan fakat bunu görmek için kör olduğum Harry hakkında.

Bu nedenle sanırım tüm cevaplarımı karşılayacak bir şey söyledim. "Sanırım bana bir hikaye borçlusun."

Harry'nin Ağzından

Rose'un yüzünde bir gülümseme oluştu. Sonunda gerçeği öğrenebildiği için mutlu, aslında biraz da heyecanlı görünüyordu. Ona ne olduğunu anlatmalıydım. Ve bunu yapmayı istiyordum da. Eğer biri gerçekten kim olduğumu bilirse, bu benim için iyi olacaktı.

"Tamam," diyerek iç çektim ve anlatmak üzere olduğum şeylere nereden başlayacağıma karar vermek için derin bir nefes aldım. Sigaramı hızlıca yan tarafta bulunan çöpe fırlattım; küçük şeyler yüzünden zaman kaybetmek istemiyordum. "Sanırım bir süt çocuğu falan olmadığımı söyleyerek başlamalıyım. Ben hiçbir zaman iyi bir çocuk olmadım."

Rose başını salladı. Topuzundan birkaç tutam siyah saç çıkmış, aşağıya doğru sallanıyordu. Ve gözleri hala merakla parlıyordu.

"Aslında bu . . . uh, benim Wickendale'deki ilk seferim değil," dedim.

"Ne?" diye sordu. "Ne demek istiyorsun?"

"Buraya daha önce geldim. Bir hasta olarak çocukların kısmında; sanırım beni ikinci katta tutuyorlardı. Yaklaşık on iki yaşındaydım."

Rose'un gözleri şimdi şaşkınlıkla dolmuştu. "Ne yaptın?"

Bu soru her ne kadar özel olsa da cevaplamak için can atıyordum. Çünkü bunları kendime saklamaktan bıkmıştım; geçmişim hakkındaki bazı korkunç şeyleri paylaşma zamanım gelmişti.

"Babam, bana ve anneme resmen bok gibi davranıyordu. Bize vuruyordu ve bunun gibi her şeyi yapıyordu. Bir gece onu annemi döverken yakaladım. Çok korkmuştum, Rose. Ve sinirlenmiştim de. Annemin çektiği bütün bu acılardan daha fazlasını çekmesini istiyordum. Ondan nefret ediyordum, ve ondan kurtulmak istiyordum. Böylece bir gün annem çalıştığı ve babamın sarhoş olup koltukta sızdığı sırada, bir çakmak aldım ve . . ."

"Bunu yapmadın," diye itiraz etti. Elleri şaşkınlık içinde ağzını kapıyordu.

Rose'un şaşkın ifadesini bir süre izledim. Yüzündeki hatlar gerilmişti, ve tek bir kelime bile etmiyordu. Göz bebekleri büyümüş, vücudu yavaşça titremeye başlamıştı. Korkuyordu; benden. Çoğunlukla bu durumda kontrolünü bir kez daha ele geçirmekten dolayı kendimi gülmekten alamazdım. Fakat şu an, şurada değil.

psychotic | [türkçe]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin