Wickendale, kimse tarafından bilinmeyen sırlarla dolu bir yerdi. Adı çıkmış şeyleri bile gizli tutmuş, açık sözlüleri susturmuş ve delileri göz altına almıştı. Zarla zorla buradaki insanların son insani parçasına tutunuyordu; bir yapboz gibi. Bu insanlar Wickendale'i ya cehennem, ya da ev gibi görüyorlardı; bu bakış açılarına göre değişiyordu tabii. Göze sanki hoşmuş gibi görünen yapısına, ve abartılı taş basamaklarına bakılırsa aslında güzel bir yer gibi görünebilirdi.
Fakat insanlar bu konuda daha fazla yanılıyor olamazlardı. Yani sonuçta her şeye rağmen burası bir tımarhaneydi. Geniş koridorlara ve ofislere bir daha göz gezdirince görünen, buradaki insanların saklayabileceği terörden daha fazlasıydı. Binada üç tane bölüm vardı, her biri farklı düzeydeki hastalar için. Daha önceden bir çocuk bölümü de vardı fakat kaldırılalı çok olmuştu. Her bölümde birer hemşire ofisi, genel ofis, gardiyanlar, görevliler ve tabii ki de hastalar vardı.
Bu enstitünün gerilerinde kalmış kişilerinden biri de Ella Faren'dı. İkinci bölüme geçme eşiğindeydi çünkü hastalığı gün geçtikçe berbatlaşıyordu. Ama elimizde çok az bir bilgi vardı, çünkü bunu hiç göstermemişti. Aklına gelen kelimeleri kullanmıyor, hiç konuşmuyordu. Sadece bir yıl önce, bir görevli ile sert bir şekilde konuştuğu zaman biliniyordu. Tek istediği bir salıncaktı, bunu söylemişti. Kafesinin kendin olduğunh kabullenmek için bir salıncağa ihtiyacı olduğunu anlamıştı. Her ne kadar hala bundan nefret etse bile. O sadece uçuyormuş gibi hissetmek istiyordu. Bu nedenle bağırdı, ağladı, çığlıklar attı. Sonunda ise müdür onun odasına bir salıncak taktırarak çenesini kapattırdı. Ve o andan itibaren mutluydu. Yağmur yağarken veya her şey karanlıkken bile salıncağına oturur, gıcırtılı bir şekilde sallanırken yüzünde büyük bir gülümseme oluşurdu.
Binanın bir başka bölümünde ise Damen Raloff vardı; bir gömleğin içinde fark ettiğinden çok daha uzun bir süre kalmıştı. Her zaman biriyle beraber kalıp kontrolünün sağlanması ve birinin ona kaşıkla yemek yedirmesi gerekiyordu; kendi başına bırakılamazdı. Çünkü o kendi etini yiyebilecek bir yamyamdı. Ya da en azından ona söylenen şey buydu. Olay parmakları ile başlamıştı, ve ardından sağ elinin tamamı. Daha sonra bununla yetinmeyip insanları avlamaya başladı. Bu o kadar kötüleşmeye başlamıştı ki neredeyse onu Ward C'ye kapatıyorlardı. Fakat daha sonradan durumu biraz düzelmiş, gene insanlardan uzak fakat biraz daha iyi bir şekilde yaşamaya başlamıştı. Şimdilik.
Ve bir de Cynthia vardı. Merak uyandırıcı kayboluşundan önce Wickendale'de senelerce durmuştu. Evet, o babasını öldürmüştü. Aslında onun karnına tam 47 kere bıçak saplamıştı. Enstitüye gelmesinin nedeni işte buydu. Onun deli olduğunu söylüyorlardı. O ortada gerekli bir neden bile yokken babasını katletmişti, ve bu onun psikopat olduğunu açıkça ortaya çıkarıyordu. İnsanlar bütün suçu ona atarak onun aslında kim olduğunu bildiklerini sanıyorlardı. Onun soğuk kanlı bir katil olduğunu düşünüyorlardı. Fakat hiçbiri babasının onu bodruma götürüp her seferinde ona tecavüz ettiğini bilmiyorlardı. Ona 47 kez tecavüz etmişti, ve bu da bıçak izlerini açıklıyordu. Eğer insanlar onun hikayesini dinleselerdi bunu biraz daha normal karşılayabilirlerdi. Ama Cynthia'nın hiçbir kanıtı yoktu, ve işte buradaydı.
Birçok sayıda ve çeşitte hasta gece kafeslerinde farklı hikayelerle kalıyorlardı. Bazıları gerçekten de deliydi fakat diğerlerinin cinayetlerinde bir neden vardı. Hatta birkaçı masumdu bile. Fakat gene de burada kalıp güvenlikler ve görevliler tarafından hapsedilmek zorundalardı.
Hatta bu görevli ve güvenliklerin içinde de biraz delilik vardı, her kesin içinde olduğu gibi. Zihinsel hastalar sadece bu kısmın onları ele geçirmesine izin veriyorlardı. Zihinlerinin kızgınlığa yenilmesine göz yumuyorlardı. Bunun dışında görevli ve hastalar fazlasıyla benzerdi; çünkü onlardan bir tanesi dengesiz bir hale gelmişti bile. İçlerinden birinin kafese kapatılması gerekiyordu, koridorlarda dolaşıp nöbet tutması değil. Çünkü bu çalışanlardan biri katildi. Ve sıradaki kurbanının kim olduğunu kimse bilemezdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
psychotic | [türkçe]
Fanfiction"Onu meleklerimle dans ettiği için değil, isminin şeytanlarımı susturabildiği için sevdim." - Christopher Poindexter [original: weyhey_harry]