3.8

5.1K 396 102
                                        

Harry'nin Ağzından

Jane'in bana göre tam olarak ne olduğunu bilmiyordum. Bir arkadaş? Bir dost? Bir hasta? Hayır, kesinlikle üçüncü seçenek değildi. Hastalar benim için hiçbir şey ifade etmiyordu, ve o bundan kesinlikle daha fazlasıydı. En azından, bir anlamı vardı. O değişikti, bir sürü problemi olan sessiz bir kadındı. Heyecan vericiydi, kibardı. Bir oğlu vardı.

Fakat onun hakkında bildiğimiz tek şey onun var oluşuydu. Belki yaşlıydı, belki de genç. Belki de annesi için endişeleniyordu, belki de endişelenmiyordu. Fakat o çocuk artık bir anneye sahip değildi. Artık onun buradan çıkmasını beklemeyecek, onu ziyaret edemeyecek ve artık burada olmayan bir kadına ulaşamayacaktı. Ve bazı nedenlerden dolayı, üzerimde bunun ağır yükünü hissettim.

"Bu benim suçum." Kelimeler sessizce çıktı, fakat Rose bunu duydu. Elini benimkilerin içine koyarak beni rahatlatmaya çalıştı. "Hayır değil, sen-"

"Evet, evet öyle," diyerek sözünü kestim. "Mrs. Hellman senin gardiyanını değiştirmesini istediğimde bana bunun nedenini sordu." Rose'un kafası karışmış ifadesi, beni devam etmeye sürükledi. "Böylece ona Jane'den bahsettim." Gözlerim, hiçbiri ile buluşmak istemezcesine kucağıma doğru eğildi.

"Ne?" diye sordu Mikayla.

"Evet, ona Kevin Jane'e tecavüz ettiğinden beri senin gardiyanın olamayacağını söyledim. Ve neden bilmiyorum, fakat Mrs. Hellman'ın onu ameliyata sokmasının nedeni bu."

"Bu hiçbir anlam ifade etmiyor," dedi Rose. "Bunu neden yapsın ki?"

"Kim bilir," diyerek omuz silktim. "Mrs. Hellman bu. Sadece bizi kışkırtmak için bile yapmış olabilir. Ya da belki Jane'in konuşmasını istemiyordur, gardiyanların hastalara tecavüz ettiği konusunu yaymak istemiyordur. İnce nokta; eğer hiçbirşey söylemeseydim, muhtemelen Jane hala burada olurdu."

"Mrs. Hellman'ın bunu yapabileceğini bilmiyordun. Sen sadece beni korumaya çalışıyordun, Harry. Doğru olanı yaptın." Rose'un bu sözlerinin omuzlarımdan attığı biraz da olsun yük ile, başımı salladım; buna kendim bile inanmak istemesem de. "Ayrıca," diyerek devam etti Rose. "Onun ölü olup olmadığına şimdiden karar veremeyiz." Fakat sesi, pek de emin gelmiyordu.

"Bekleyin, ölü mü?!" diye sordu Mikayla biraz yüksek bir sesle, bir anlığına bana hala orada olduğunu hatırlatarak. Fakat, görmezden gelindi.

"İki gündür ortalıkta yok, başka nerede olabilir ki?" diye sordum.

"Belki de hala o odanın içinde," dedi Rose. "Belki de yaşıyor."

Derin bir nefese tutundum. "Hayır, Rose, pek sanmıyorum." İnsanlarda olmasını en çok sevdiğim türden bir umudu ve güvenilirliği vardı, fakat bazen bu onu hayal kırıklığına uğratıyordu. Ben şeytanın insan derisinin altına bırakabileceği izlerden haberdarken, o bunu bilmiyordu. Cythia Porter hızlı ve fark edilmeden ortadan kalkmıştı, ve bunun aynısı kolayca Jane'e de yapılabilirdi.

"Sence bunu kaçmaya çalıştığımızı anladıkları için mi yapıyorlar?" diye fısıldadı Rose. Derin gözleri korkulu bir şekilde, benimkilerde sığınacak bir yer arıyordu. Ve bu benim olmak istediğim şeydi, onun ihtiyacı olduğu herşey. Bizi her gece ayıran lanet olası parmaklıklar olmasa, onu koruyabilirdim.

Fakat, "Pek sanmıyorum," şimdilik ona verebileceğim en iyi cevap oldu. "Sadece buradaki en akıllı insanları tetiklemek istemiyorlar, hepsi bu. Bizim neyi amaçladığımızı bildiklerini sanmıyorum."

Başını salladı ve rahatlık dolu bir nefes verdi. Fakat bir şey onu rahatsız ediyormuşçasına omuzları gerilmişti, ve dik bir şekilde oturuyordu.

psychotic | [türkçe]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin