3.1

7.7K 486 124
                                        

Oda sessizdi. Bu endişeli bir türdendi, ben Rose'u beklerken suskunluk bir ses, ve hava bir hareket bekliyordu. Onun inip kalkan göğsü, ve sıcak nefesi dışında odada tek bir şey bile yoktu. Lori uzaktaki duvarda, hareket etmeden ve konuşmadan duruyordu. O da benim gibi sabırlı, ve derin bir sessizliğin içindeydi.

Fakat Rose yakında uyanacak ve bu sessizliği bozacaktı. Ya da en azından böyle olmasını umuyor, ve bunun için dua ediyordum. Fakat umutlarımın güçlü olduğu yerde şüphelerim değildi, çünkü onu uyanırken hissedebiliyordum. Yatağının yanında oturduğum plastik sandalyede elini tutarken, onun hafifçe titreştiğini hissedebiliyordum. Sanki rüya görüyormuş gibi arada sırada göz kapaklarının arkasındaki gözleri oynuyor, ve dudakları hafifçe aralanıyordu.

Ya da belki de onu mükemmel bir dikkatle izlerken sadece abartıyordum. Çünkü Lori'nin de onun bayılmasına sebep gösterdiği gibi, günlerdir hiçbir şey yiyip içmediğini biliyordum. Onun öyle yemeği yemediğini fark etmemiştim, kahvaltı ve akşam yemeğine gelmediğini de. Bu nedenle onun bir şeyler yediğine dair söyleyebileceğim bir şey yoktu. Ve zaten yemiyordu da.

Kendimi düşüncelerimi hatırlamaya çalışmakla o kadar meşgul etmiştim ki, onun nasıl hissettiğini sormayı unutmuştum. Bu onun içinde zor olmuş olmalıydı, ona nasıl olduğunu sorup, daha yakından ilgilenmem gerekirdi. Yapmam, ve yapmamam gereken bir sürü şey vardı.

Ve bu igli eksikliğim yüzünden, Rose'un uyandığında beni burada istemeyeceğine dair bir ön seziye kapılmıştım. Çarşafına çekileceğinden, ve ona dokunmamdan kaçınacağından. Fakat onu suçlamayacaktım. Bu patlamam gereksizdi, ve olmaması gerekirdi. Fakat bu benim kontrolümde değildi, bu ben değildim. Pekala, bu bendim, ve suçu geri çeviremezdim, fakat bunu isteyerek yapmamıştım. Garip bir şey düşüncelerime giriş yapmıştı, yabancı bir şey zihnime girişini kolaylaştırmıştı. İçimde kapalı kalmış bir enerji dalgası, bir uyarı ve bütün delilik, bu bulanık durmumda daha fazla orada kalamamıştı. Bu nedenle evet, bu benim suçumdu, fakat benim kontrolümde değildi.

Fakat Rose'u hareketlerime karşı yere çökerken korku içinde, ve ağlarken görmek kırbaçlanmak veya elekroşok terapisi görmekten çok daha acı vericiydi. Zihinsel acı, bedensel acıdan büyük bir farkla çok daha kötüydü. Çünkü vücudum güçlüydü, ve aklımın kaldıramadığı yerde en kötü acıyı bile kaldırabiliyordu.

Fakat en azından bu davranışlarım bir tane iyi sonuç getirmişti. Yaptığım şeyin şokundayken, o geri gelmişti. Sadece bir hisle başlamıştı, güçlü bir suçluluk duygusuyla iç içe gelen bir kaygı. Ve daha sonra adeta suyun içine konulan bir gıda boyası gibi yayılmıştı. Rose'un önemini, ve gerçekten neden burada olduğumu hatırlamıştım. Rose'u incitmek üzere olmanın duygusu, eski zihnimi bir anda geri kazanmamı sağlamıştı. Aniden ona, ve başkalarına karşı hissettiğim şeyler yeniden bana dönmüştü. Acıyı, kini, tutkuyu ve aşkı hatırlamıştım.

Şok beni zihnimin bataklığından çıkarmıştı, ve sonunda her şey netti. Kendimi yeniden hissetmiştim; sadece bu sefer biraz suçlulukla.

Bir kapı açıldı, fakat o yöne doğru bakmadım. "Merhaba, Grace," diye konuşmaya başladı Lori.

İkinci kadın, Grace, sanki konuşmaktan korkar gibi küçük ve fısıltı tonlarında bir sese sahipti. "Merhaba," dedi. Onunla dakikalar önce tanışmış olduğumdan, arkamı dönüp sesin arkasındaki kişiye bakma gereği duymamıştım. O oldukça gösterişsizdi, yirmili veya otuzlu yaşlarında gibi görünüyordu. İnce, sarı saçları ve soluk bir yüzü vardı. Rose'un yerine konulmuş yeni hemşire asistanıydı, fakat önümde yatan kızın güzelliğiyle yarışamazdı bile.

Bir tezgah veya masanın üzerine konulan tepsinin sesini duydum, bu Grace'in bize biraz su ve yemek getirdiği anlamına geliyordu. Güzel, Rose birkaç dakika içinde uyandığında bunlara ihtiyacı olacaktı.

psychotic | [türkçe]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin