Kader her ne kadar kalplerimize konulup, korkuyla atarken bize ağırlık verse bile, hep merak ederiz. Aşkın geniş okyanusunda boğulma korkumuzu yenemesek de, hep yardım bekleriz. Her insan aşkla lanetlenmiştir, ve bu ya bizim en zayıf noktamız, ya da bütün gücümüzdür. Onun baştan çıkarıcı büyüsü ile ya gelişir, ya da kırılırız. Vücutlarımız acıdan yorgun düştüğünde, ve akciğelerimiz güçlerini geri kazanmak için inatla oksijen aradığında, kırılmış olan umutlarımız, ve kaybolan ise gücümüz olur. Suratın ne kadar ifadesiz, ve kalbin ışığının ne kadar parlak olduğu önemli değildir; her kesin derisinin altında aşk ve güçsüzlük dolaşır.
Bu içimizde yatan duygular ruhlarımızı ezen ve kalplerimizi kıran şeylerdir. Hatta bazen bizi değiştirebilecek kadar çok. Çünkü en güçlü katillerin ve en kötü adamların bile zayıf bir noktası vardır. Aklı başında olmanın yanında hepimiz birer psikopata dönüşebiliriz; bilgeliğin güvensiz parmakları arasından kayarken deliliğin damarlarımızda dolaşmasına izin vererek. Karanlık, korkuyla bahane bulmaya çalışan bütün ışığımızı kapatırken yapabileceğimiz hiçbir şey, veya saklanabileceğimiz hiçbir yer yoktur. Bu herkese olmaz, ya da en azından bu kadar fazla şekilde. Sadece onları kötü şeyler yapmaya zorlayan dünyanın karanlık tarafını görmüş, ve zihinsel bir açgözlülüğe sahip olan insanlarda vardır bu. Fakat hepimiz aslında hep aynı yerde dibe vururuz; psikopat, ya da değil.
Ve şu "dibe vurma" olayı, bende bir tımarhaneye kapatılmış olarak durduğum yerde ortaya çıkmış olabilirdi. Hatta şimdi bile bunu yaşıyor olabilirdim, sırtımda hala bandajlar dururken ve her gün buradan çıkmam biraz daha imkansız görünürken. Sıkıcı çevrem ve çıplaklığım, yaşadığım bu yere olan korkumu en büyük belam haline getirebilirdi. Ya da bu daha kötü bir hal alabilir miydi?
Çoğu zamanım kasvetli gölgelerin oyunları arasında uyumakla geçiyordu fakat yakında, uykunun bir türlü bana gelmediği bir gün de olabilirdi. Belki de bütün o geceleri yatağımda top gibi kıvrılıp ileri geri sallanmakla geçirecek, ya da diğer bütün hastaların çığlıklarına karışıp, beni her gün burada tutan metal parmaklıklardan kurtulmaya çalışacaktım.
Hiç gelmesini istemediğim bu geceleri düşünürken aklımın bir ucunda, az önce sözü geçen uyku kavramı duruyordu. Rüyalar acının gerçeklerini dondurup, bütün duvarları yıkabilirlerdi. Yani beni keyifli düşüncelere sürükleyebilirlerdi; annemle hayvanat bahçesine gidip dondurma yemek, gülmek ve uzun, bukleli saçları ile Rose Winters gibi. Fakat aynı zamanda uykulu zihnim, beynimi kabuslarla da doldurabilirdi; Wickendale'de zayıfladığım zaman bile kalmak zorunda olmak, gardiyanlardan ölesiye işkence görmek ve beton zemindeki gölgeleri görünen canavarların canlı kurbanı olmak gibi.
Fakat en azından rüyalar bana bir süreliğine başka bir yerde olma, ve başka bir kişi olma olanağı sağlıyordu. Eğer yapabilseydim, bütün bu mutlu rüyalarımın içinde kalırdım. Her ne kadar onlar gerçek olmasa bile, zihnimin uyanık olmasındansa uyuyor olmasını tercih ederdim. Çünkü yaşamım, en kötü kabuslarımdan bile daha korkunçtu.Günden güne can sıkıntım artıp düşüncelerim yavaşça parçalanmaya başlarken, şu bahsettiğim rüya dünyamın ve aklı başındalığımın da parçalanacağından korkuyordum. Kırılma noktam benim üzerime doğru gelecek, ve ben olduğumdan daha da zarar görmüş bir hal alacaktım. Genelde sakin biriydim, fakat artık bunları kontrol edemiyordum; bir kırbaç görüntüsüyle bile kalbim deli gibi çarpıyordu. Sevdiğim birini kaybetmenin düşüncesi bile beni sırılsıklam etmeye yetiyordu. Öldürme duygusu ile adeta kapana kısılmıştım, ve eğer o gün orada James olsaydı hiç şüphem olmadan bunu yapardım. Bu duygular normal değildi; cinayet işleme duyguları. Fakat onları kontrol edemiyordum, ve onlardan kurtulmanın tek yolunun Wickendale'den çıkmak olduğunu biliyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/7678900-288-k653539.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
psychotic | [türkçe]
Fanfiction"Onu meleklerimle dans ettiği için değil, isminin şeytanlarımı susturabildiği için sevdim." - Christopher Poindexter [original: weyhey_harry]