Bölüm 36

138 14 0
                                    

Yoon Hee tanımadığı kişilere güvenerek bir yola çıkıyordu. Deniz gerçekten onun için mi yollamıştı bu adamları.

Uzunca bir süre koştular. peşlerinde takip eden olmadığına emin olunca onlar için gelen araca binip oradan uzaklaştılar.
Yanlarına gelen bir grup çapulcu kılıklı adamla limana geldiklerinde, Deniz hala ortalarda yoktu.

"Burada bekleyaceksin!" dedi içlerinden  biri. Yoon Hee çaresiz, komuta uydu.
"Gece  olunca gemiye depodan sokacağız seni. "

"Ne gemisi? Deniz nerede. Ben evime gitmek istiyorum."

Yoon un gözlerindeki endişe herkez tarafından anlaşılıyordu.

O sırada yanaşan adamın suleti göründü karanlık deponun kapısında.
Yoon Hee heyecanla seslendi. "Deniz" diye.
Adam yaklaştıkça gördü. Gelen kişi o değildi.

Renkli gözlü ve beyaz tenli yabancı Deniz gibi konuşmuyordu. Tıpkı onu günlerce esir alıp her türlü işkenceyi yapan Amerikalılara benziyordu konuşması.
Yoon bir tuzağın içinde olduğunu düşünüp ağlamaya başladı. Tekrar yaşamak istemiyordu aynı şeyleri.
Diz çökerek, gelen adamın bacaklarına sarılıp yalvarmaya başladı.

"Lütfen bırakın beni gideyim. Ben size ne yaptım?"

Yerde bacaklarına sarılmış ağlayan kızı İngiliz gazeteci teselli etmeye çalışarak kaldırdı. Zavallı kız bu yabancının söylediklerinden tek bir kelime bile anlamıyordu malesef.
Oradaki tercüman dertlerine çare oldu.
"Bay Carter senin yerden kalkmanı ve sandalyeye oturmanı istiyor. Sana bir zarar verilmeyecek.  Deniz bizim dostumuzdur diyor."

Yoon sandalyeye otururken endişeyle sordu.

"Deniz nerede o niye burada değil?"

Tercüman Bay  James Carter ın söylediklerini tercüme etti.

"O iyi ancak burada değil. Türkiye de seni bekliyor."

"Türkiye mi? "

"Evet o gitmek zorunda kaldı. Yarın yola çıkacağız seni ona götürmek için."

Yoon endişeyle cevapladı.

"Ben gidemem ailem beni arıyordur. Onların yanına gitmeliyim. Bırakın beni gideyim."

James, Yoon Hee nin karşısına diz çöktü ve elini omzuna koyup konuştu.

Yoon da merakla bu yabancının gözlerine bakıyor, endişeyle tercümanı dinliyordu.

"Üzgünüm ama bu mümkün değil. İki hafta önce köyde çıkan bir yangın ortalığı yakıp kül etti. Sağ kalanları da kuzeyliler tek tek infaz etmiş. Kontrol ettik köyden sağ kurtulan yok!. "

Yoon acı ile adamın elini itip ayağa kalktı.

"Yalan söylüyorsun. Sizinle gelmem için söylüyorsunuz. Bunların hepsi bir tuzak. Bana zarar vereceksiniz."

Yoon Carter a sıkı bir tekme savurup kapıya doğru kaçmaya çalıştı. Ancak etrafını saran adamların hepsini yenmesi hiç kolay değildi.
Onu tutabildiklerinde  yerde en az  beş kişi acı ile kıvranıyordu. İçlerinden birisi de James Carter dı.

Yoon Hee zorla da olsa sonunda etkisiz hale getirilmişti. Genç adamın bacak arasına aldığı tekneden dolayı canı hala yanıyordu.
Yerinde başkası olsa çoktan Yoon Hee ye girişirdi. Ancak kibar bir İngiliz beyefendisi asla bunu yapamazdı.
Carter parmağını sallayarak konuştu.

"Bana bak seni götürmek için söz verdim. Bırakta işimi yapayım."

Yoon, James Carter a doğru tüm kiniyle, hızlıca  tükürdü.
Carter suratını yalayan tükürük damlalarını silmeye çalışırken adamlardan biri Yoon a okkalı bir tokat indirdi. Herşey çok hızlı olmuştu.
Aynı adam İkinci kez elini kaldırmıştı ki  James o eli havada yakaladı. Mavi gözlerinden ateş saçarak  konuştu.

"Bir daha asla! Kimse bu kadına dokunmayacak! Beni anladınız mı?"

Adamların hepsi emire uyarken Yoon da önünde ki adama dikkatle bakıyordu.

CAMDAKİ iZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin