Aynada dikkatli bir şekilde kendini inceledi Alev. Yüzünde olabildiğince kibirli küstah kendinden emin bir ifade oluşturmaya çalıştı. Savaş'la ilk karşılaştığında elinden geleni yapmış korktuğunu saklamayı başarmıştı. Nedense bir sonraki karşılaşmaları için daha fazlasına ihtiyacı olduğunu hissediyordu. Askısına taktığı silahı bugün ona yeterli gelmemiş birkaç adet çakıyı vücudunun çeşitli yerlerine sıkıştırmıştı.
Yiğitoğlu'lara bulaşmak cesaret isterdi. Böyle bir işe karışan biri için tedbir olmazsa olmazlardandı. Etrafında turlayıp çakıların yeterli olup olmadığını düşünmeye başladı. Yiğitoğlu kelimesi o kadar korkutucu rivayetlere sahipti ki baştan aşağı biyonik bir silaha dönüşse yetersiz gelecek gibi hissediyordu.
"Abartmayalım. Başarabilirim." Kendi kendine göz kırpıp odadan dışarı çıktı. Koridorda birkaç adım atmıştı ki gelen tıkırtıları duydu. Silahını hızla eline alıp yavaşça salona doğru yöneldi. Kapıyı açarken yine dün geceki gibi kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu.
"Olmaz ufaklık, daha fazla veremem. Salamların neredeyse hepsini sen yedin."
İki patisinin üzerinde zıp zıp zıplayan kediye arkasını dönüp mutfağa yöneldi Deniz. Kapıya yönelmesi ile alnına silahın dayanması bir olmuştu. Ellerini havaya kaldırıp "Markası neydi söyle."dedi. " İki baton salam alırım. Kıyma bana." Ona bakan yüzdeki şaşkınlığın nedenini anlamış bozuntuya vermemişti. "Hem tüm suç kedide. Hepsini o yedi ben masumum. İnan."
"Burada ne yapıyorsun Deniz?"
"Kahvaltı hazırlıyorum." Kenara doğru kayıp kurduğu sofrayı gösterdi. Masaya zıplayan kediyi çaktırmadan dirseği ile ittirip "Günün en önemli öğünü kahvaltıdır."diye ekledi. "Doktorun olarak söylüyorum. Önce protein, kalsiyum, vitamin en son karbonhidrat..."
"Doktorum olduğunu kim söyledi?"
"Vücudundaki yaraların yarasından fazlasında benim dikişim var Alev."
"O yüzden izleri kaldı ya bu kadar." Yerdeki kediyi kucağına alıp sandalyeye oturdu Alev. Kalan salamı kediye uzatıp gözlerini Deniz'e dikti. "Gerçekten burada ne işin var bu saatte?"
"Burada uyudum dün gece. Koltukları değiştirmen lazım rahat değildi çünkü."
"Deniz!"
"Tamam bir dahakine yanına kıvrılır uyurum."
"Deniz!" Gözlerini kısıp sinirle bacağını sallamaya başladı Alev. Deniz'i çok iyi tanıyordu. Diğer insanların işlerine kolay kolay burnunu sokmayı sevmezdi. Hrlr ki kendi yatağından başka bir yerde asla uyuyamazdı. Alev'in küçük sert iki kişilik koltuğunda uyuyabilmiş olması imkansızdı. Üstelik sabahın köründe kahvaltı hazırlamıştı. Tamam sofradaki herşey hazır kahvaltılıklardı. Öyle ekmek bana bana yiyeceğiniz menemen yada çıtır çıtır sigara böreği falan yoktu. Yinede Deniz için sabah sabah fizana gidip gelmek gibi bir eylemdi bu. Çünkü Alev'in dolabındaki tek şey birkaç şişe su ve bozulmuş birkaç meyveden ibaretti. Birde kedi için aldığı ve şuan sonuncusunu yedirdiği salam vardı. Sofradaki herşeyi bakkala gidip almış olmalıydı. Bu saatte. "Neden tuhaf davranıyorsun? Eve neden gitmedin?"
"Seni öldürülmekten korumaya çalışıyorum."
"Yıllardır sabahları kahvaltı yapmadan işe gidiyorum Deniz. Bugünde aç gidersem ölmeyeceğime eminim." Ona bakan gözlerdeki bıkkınlığı görmezden geldi. Deniz'in kahvaltıyı kast etmediğini çok iyi biliyordu. Dün geceki Yiğitoğlu baskınından sonra oda duyduğu her seste silahına sarılır hale gelmişti. Ürküyordu ama Deniz'in ona yardımcı olamayacağını biliyordu. "Senin kurtaracağın hastaların dikiş atacağın kurbanların yok mu? Kazık kadar doktorsun kedi ile oyalanma hadi işe git."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çömez Dadı
HumorHerkesin hayatında kırılma noktaları vardır. Kimi için yüksek puanla üniversiteyi kazanmak, kimi için yüksek maaşlı bir işe kabul edilmek büyük bir olay olabilir ama Hayal için hayatın hazırladığı sürprizler bundan biraz fazlasıydı. İstanbul'un e...