34. Bölüm

667 21 2
                                    

Muhteşem geçen bir matematik sınavından sonra Başakla birlikte kendimize ziyafet vermeye karar verdik. Bulut'a matematik konusunda nasıl teşekkur etsem azdı. Son bir haftadır hiç çalışmadığım kadar matematik çalışmış ve sınavı çok güzel bir şekilde atlatmıştım. Daha fazla korktuğum bir ders yoktu o yüzden biraz daha rahattım. Zaten iki haftanın sonunda kamp sayesinde çalışma yorgunluğunu atabilecektik. Geçen hafta kavga ettiğim kızlarla karşılaşınca son bir haftadır yaptıkları gibi tebessüm ederek geçtiler yanımdan. Nasıl oldu bilmiyorum ama Bulut sayesinde aramız düzelmişti. Ve kızlara tepki vermediğim halde peşime kuyruk olmuşlardı. 

"Hadi canım gidelim." Başağın sesini duyunca koluna girdim ve yürümeye başladık. 

"Ayy matematik sınavı gerçekten de muhteşem değil miydi? 70 alsam yeter bana." dedim sırıtarak. Bu sırada telefonum çalınca elimi montumun cebine sokup çıkardım. 

"Yakışıklı naber ya. Bir haftadır ne arayıp soruyorsun. Ne bir mesaj atıyorsun." 

"Ne olsun be güzellik. Bir hafta önce sınava çalışıyorum dedin ben de sınavın bitene kadar rahatsız etmiyim dedim." Düşünceli kuzim benim. Başak kim olduğunu anlamaya çalışırken

"Ne kadar da düşünceli bir Arda." dedim Başak anlasın diye. Arda lafını duyunca gözleri açıldı. "Eeee İzmir'de kaçırdığım bir şeyler var mı?" dedim imalı bir şekilde. 

"Ooo hem de ne bombalar var." dediğinde heyecanlı bir sesle anlatmasını söyledim. "Cansu üç gündür peşimde. Unutamadı galiba zavallım. Ama bana yaptırdığını çektireceğim ona. Benden ayrılmak neymiş görecek o." dedi kinli bir sesle. Yürürken aniden taşa takılınca kendimi yerde bulmama az kalmıştı ki Başak sağ olsun tuttu beni.  Ama tabi küçük bir çığlık atmama engel olamadı. "Arda'nın iyi misin?" sorularından sonra kapattık.

"Ne kadar da uzak bir lokanta." dedi Başak imalı bir sesle. Ne konuştuğumuzu merak ettiğinden adım gibi emindim. Ama bir şey soramıyordu. Biz de onları bir kaç kez yakaladığım için onunla ilgili bir şey sormuyordu. 

"Evet amma da uzakmış. Neyse geldik zaten." dedim ve lokantanın kapısını açıp cam kenarında bir masaya yöneldim. Başak da arkamdan geliyordu. Sandalyeye oturduktan sonra duruşumu dikleştirip Başağın oturmasını bekledim. Çok geçmeden garson menüyü bırakıp gitti.

"Ne yesek acaba. Matematik sınavı beni epey bir acıktırdı." dedim ve menüyü incelemeye koyuldum. Başakla ne yiyeceğimizi belirleyip garsona siparişleri verdik.
Bu sırada Başak camdan bakarken gözleri büyüdü. Anlamayarak baktığı yere döndüm ve karşımda bir Bulut gördüm. O an göz göze geldiğimizi anlayınca Başağa döndüm"Abim buraya geliyor. Deniz ve Selim nerde acaba?" Başağı dinlerken lokantanın kapısından Bulut içeri girdi. Yanında kimse yoktu. Genelde Deniz veya Selim olurdu yanında. Bizim masaya yöneldiğinde istemsizce gülümsedim. Hem de yüzüne. Ben şimdi neden böyle bir şey yaptım. Bilmiyorum... 

Sandalyelerden birini çekip oturdu ve donuk bir yüz ifadesiyle "Selam." dedi. Her zaman ki odun Bulut. Başak sevecen bir şekilde karşılık verdiğinde ben de onun gibi donuk bir şekilde selam verdim. Kendisi nasıl davranıyorsa ben de öyle davranacaktım. Odun olamasam da donuk olabilirdim. Onun gibi soğuk bir duvar olmak imkansızdı zaten. Uzaktan görenler korkutucu olduğuna kanaat getirirdi. Çünkü her zaman herkesi öldürecekmiş gibi bakıyordu. 

"Başak seni kaç kere aradım neden açmıyorsun?" dediğinde Başka telefonunu montunun cebinden çıkarıp "Telefonum sessizdeymiş. Sınavda sessize almıştım." dedi ve telefonunun sesini açıp masanın üzerine koydu. "Ne oldu? Bir sorun mu var?" dedi tedirgin bir ses tonuyla. Ben de sessiz sedasız onları dinliyordum.

"Şu seni vuran it. Senin kaldığın hastanedeymiş o gece. Beyin travması geçirmiş. Seni de beni de ifadeye çağırıyorlar. Duru senin de orada olduğundan haberleri olmuş polislerin seni de istiyorlar. Okul müdüründen ikiniz için de izin istedim. Öğlenden sonra emniyete gideceğiz. Yemek yedikten sonra okula gidip çantalarınızı alırsınız. Haberleşiriz." dediğinde şaşkın bakışlarıyla onu dinlerken sandalyeden kalkıp lokantadan çıkmıştı bile. Başakla göz geldiğimizde kolunu tutuyordu.

"İyi misin sen?" diye bir soru yönelttim ama iyi olmadığını görebiliyordum. 

"Ben iyiyim ama abim iyi değil. Ne zaman onu böyle görsem başımızın belada olduğunu hissediyorum. Eğer o şerefsiz ölürse abim hapse girecek. Ben bunu kaldıramam." dedi ve başını camdan dışarıya odakladı yeniden. Onun yaşadıklarını yaşamamış olsam da neler hissettiğini hissedebiliyordum. Abisi düşmanlarından birine beyin travması geçirtmişti. Aslında bu durumda Bulut haklıydı ama adalet neler olduğunu bilmeden hüküm veriyordu. 

"Umarım sadece ifade vermek için çağırmışlardır. Kötü düşünme abine bir şey olmasına izin vermeyeceğiz. Sonuçta abin haklı biricik kardeşi az kalsın ölüme gidiyordu. Adaletin de bize hak vereceğini düşünüyorum." dedim. Bu sırada garson yemekleri getirince Başak önüne dönüp yemeğini yemeğe başladı. İştahım kaçmış da olsa Başakla birlikte yemeklerimizi yedik. 

Çantalarımızı sınıftan aldıktan sonra Bulut'un arabasına binip emniyete doğru yöneldik. Yolda kimse birbiriyle konuşmuyordu Başak ön koltukta kafasını arkasına yaslamıştı. Bulutla arada bir dikiz aynasından göz göze geldiğimizde gözlerimi kaçırıp yola çeviriyordum. Başak vurulduğundan beridir herkes başkaydı. Ben bile. Yıllardır tanıdığım insanlardan bile daha çok ısındığım bir arkadaş grubum olmuştu. O arkadaş grubunu bir iki aydır tanıyor olmama rağmen yıllardır tanıyormuşum gibi hissediyorum. Bunların içinde kardeşim diyebileceğim çok samimi olmasam da derdimiz anlatabileceğim bir çok kişi oldu. Bunlar Başak, Bulut, Deniz, Selim , Emir veya her kimse gerçekten güzel arkadaşlar ve bence başınız belaya girecek bile olsa böyle bir arkadaş grubu herkese lazım. Evet çoğuyla samimi değilim ama bir derdim olduğunda herkesten önce koşacak insanlar bunlar. Arda veya Azra'dan farksız. Yeni doğmuş kardeşimden bile farksızlar benim hayatımda. Onlar benim kardeşim, dostum veya arkadaşım. Bu yüzden her durumda arkalarında durmaya varım. Onlardan ayrılmamaya varım. Nasıl Arda'nın başı beladayken ben yardımına koşuyorsam aynı Bulut veya Başak gibileri için de aynı.

Emniyetin önüne geldiğimizde arabadan kimse inmeyince ilk adımı ben attım. Araçtan inip diğerlerinin inmesini bekledim. Benim ardımdan Bulut'un kapısı açıldı onun ardından Başağın. Hep birlikte kapıdaki nöbetçi polislerin arasından geçip kocaman binaya giriş yaptık. Bulut daha önceden tanıyor gibiydi bu binayı her yerini biliyor gibiydi. Biz ise onu takip ediyorduk. Danışmanla konuşup müdürün odasına yöneldik. Bulut kapıyı tıklatıp içeri girdi. 

"Müdürüm." dedi odaya girerken. İlk defa birine iyi bir şekilde hitap etmişti. Okul müdürünün odasına bile gayet rahat bir şekilde giren Bulut polis amirinin odasına 'müdürüm' diyerek girmişti. Bu demek oluyordu ki ya Bulutla tanışıyorlar ya da durum biraz vahim. 

"Bulut." dedi amir gözlerini kısarak. "Geldiniz demek. Birazdan sizi soruya alacağız. Daha sonra da yazılı ifade. Başak anlamayarak sordu "Sorgu ne için amirim? Sanki cinayet işlenmiş de şüpheli durumda gibiyiz." 

"Yok Başak zaten seni değil abini sorguya alacağız. Adamın durumu ağırmış. Bu sırada sizin yazılı ifadeniz alınır. Bu arada senin vurulduğunda kulağıma geldi. Niye şikayetçi olmadın?" 

"Çünkü biz de işler böyledir. Geçmişte olan olayı biliyorsunuz. Bu yüzden oldu olay zaten. Sırf onların hırsı yüzünden. Ben atlattığım için durumu fazla abartmadık. Ama haklısınız keşke şikayetçi olsaydım. Ama geçti Bolu'nun pazarı. Yapacak bir şey yok." dedi ve abisine döndü "Sana bir şey olmayacak değil mi?" diye bir soru yöneltti. Tamamen kaygısız bir sesle söylemişti bunu çünkü o da şu an korkuyordu. Olayın ciddiliğinden gerçek anlamda korkuyordu. 

************************

Evet çok uzun zaman oldu görüşmeyeli ama bir türlü yazmaya zaman bulamadım. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. 

-Sizce Bulut'a neler olacak?

-Sarp iyileşecek mi yoksa ölecek mi?

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. Sizleri de kocaman öpüyorum. 😘😘

Komşumun OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin