36.Bölüm

535 16 2
                                    

1hafta sonra
"Off Başak tamam ya." Bıkmıştım. Evet tam anlamıyla bıkmıştım. Üç gündür kamp işiyle ilgileniyorduk ve Basak her şeyin kusursuz olmasını istiyordu.
"Off tamam Duru ya. Sen de hemen sıkılıyorsun." dedi ve elindeki kağıdı öğretmen masasının üzerine bıraktı. 

Bu işe neden bu kadar düşkün olduğunu anlayabiliyordum aslında. Bulut hala hapse girecek olsaydı hiçbir şey yapmazdı. He bu arada Bulut hapse girmekten kurtuldu. Sarp yoğun bakımdan çıktığı için artık hapse girmesine gerek kalmadı. Şikayet edende korumalarından birisiymiş. Herşeyiyle o adam ilgileniyormuş. Bu yüzden de kimseye sormadan şikayet etmiş. Mert adamla gidip konuşmuş ve geri çekmesini söylemiş. Adam da kabul etmemiş tabi ki. Bu sefer de Mert kendisi gidip amirle görüşmüş zor da olsa geri çektiler şikayeti. Zaten Sarp da ölmekten kurtulduğu için direk olarak şikayet ortadan kalkmış oldu. Bu sayede de eski hayatlarımıza geri döndük. Şimdi de önemli olan kış kampı. Bu sorumluluğu üstümüze almakla iyi mi yaptık yoksa kötü mü bilmiyorum. Başak durumdan memnun ama ben pek değilim. Daha önce bu kadar sorumluluklu bir işe girmemiştim. 

"Tamam Başak bak ulaşım işini babama söyledim o halledecek. Sen de bütçe işini halletmek üzeresin. Çadırları Selim halletti. Geriye kalıyor ısınmayla yemekler. Yemekleri zaten Okan Hoca halledeceğim demişti. Odunları kamp alanından toplayacağız. Geriye zaten bir şey kalmıyor. Takma bu kadar." Aslında ben ondan bin kat daha fazla takıyordum ama belli etmemeye çalışıyordum. 

"Tamam haklısın her şey tamam da ben her şeyin çok güzel olmasını istiyorum. Sonuçta hem bu seninle gideceğimiz ilk gezi hem de okuldan ayrılmamıza bir sene kaldı. Güzel vakit geçirmek istiyorum." Başağın küçük bir kız çocuğu gibi isteklerini anlatması üzerine kendime çekip sarıldım. Kanka olmak demek bu demek. Okan Hoca girdikten sonra arkalarından Bulut ve Deniz'de girdi. 

"Nasıl gidiyor kızlar." Okan Hocanın sorusunu yaptığımız şeyleri anlatarak cevapladık. Hoca Bulut ve Deniz'e bakıp

"Siz neler yaptınız bakalım beyler." diye sorduğunda gözlerimi Bulut'a çevirdim. O ise susmakla yetinmişti. Deniz "Kızlardan bize bir iş kalmadı." deyince Başak "Eminim öyledir." deyip kestirip attı.

"Evet arkadaşlar biliyorsunuz kampa bir haftadan az kaldı ve bir hafta boyunca orada kalacağız. Yani şubat tatilinizin yarısını orada geçireceksiniz. Bu yüzden herkesin güzel vakit geçirebilmesi için çok zaman harcadık ve her şeyin sayenizde çok güzel olacağını düşünüyorum. Sınavlarınız da bitti artık bu hafta boyunca dinlenmeye bakın çünkü kampta eğlenmekten yorulacaksınız. Her şey için ellerinize sağlık. Şimdi gidebilirsiniz. Ben de son işleri halledip kamp gününü bekliyor olacağım." deyip sınıftan çıktı. 

"Bu adam niye bu kadar acıklı konuştu. Alt tarafı bir kamp ne yaptık ki." Başağın sözleri üzerine Bulut kafasını her zamanki gibi koyduğu sıradan kaldırıp

"Her şeyi merak etme Başak." deyip sıradan kalktı ve sınıftan ayrıldı. Başak artık onu çözdüğü için birbirlerini takmıyorlardı bile. Deniz'de sıradan kalkıp

"Bir şeyler yiyeceğim gelmek ister misiniz?" Başak sıradan zıplayarak kalktı ve çanta toplama rekoru kırıp Deniz'in koluna girdi ve hep birlikte sınıftan ayrıldık.

*******

"Aşçının spesiyalinden istiyoruz."

"Emin misin Denizcim. Sonuçta her spesiyal damak tadına uygun olmayabilir. Yani daha önceki deneyimlerimizi hatırla istersen."

"Yok Başak ya buranın spesiyalini yedim daha önce. Çok lezzetli."

"Peki bakalım öyle olsun." Deniz beni ilk gördüğümden beridir şaşırtan bir çocuk oldu. İlk zamanlarda çok sertti. Ama yanında durdukça fark ettim de aslında minnoş bir şey. Ama tabi ki tamamen gözlemlerim sonucu vardım bu kanıya. Dışarıdan bakan birinin korkabileceği tipte biri. Aslında ben de Başağın yanında olmasaydım hala Deniz'den korkabilirdim. Çünkü Deniz Başakların yanında bambaşka biri oluyordu. Espriler yapıyor, gülüyor, kahkahalar atıyordu. Ama dışarıda bunlardan herhangi birine rastlamak pek mümkün değil. 

Garson sipesiyalimizi getirdiğinde Deniz tabağa daldı resmen. Başakta ona ayak uydurarak etli tabağına daldı. Tam ben de yemeğe başlayacaktım ki telefonum çalmaya başlayınca çatalımı masanın üzerine bırakmak zorunda kaldım. Annem arıyordu.

"Annem arıyor. Konuşup geliyorum." deyip masadan kalktım ve cam kenarındaki boş alana geçip telefonu açtım.

"Kızım işin yoksa modaevine gidebilir misin? İşler biraz karışmış da. Deniz'i bırakamıyorum." Annemin sesinde bitmişliği hissedebiliyordum. 

"Tamam annecim. Şimdi yemekteyiz kalkınca hemen giderim."

"Tamam sağol kızım. Önemli bir şey varsa ararsın beni. Gelmeye çalışırım."

"Tamam annem sen merak etme. Öptüm." deyip telefonu kapattım. Masaya geri döndüğümde Deniz neredeyse tabağı yarılamıştı. Başak da o yolda adımlar atıyordu. Onlara yetişmek için ben de hızlı hızlı yemeğimi yedim.

"Ne diyor annen bir sorun yok dimi." 

"Yok ya modaevinde işler karışmış biraz da buradan çıkınca oraya gideceğim."

"İstersen birlikte gidelim. Yapabileceğim bir şey varsa yardım ederim."

"Olur aslında. Ben de ne ile karşılaşacağımı bilmiyorum."

"Tamam o zaman hemen yiyip kalkalım." Başak tabağına geri döndü ve sessiz sakin bir yemek yedik. 

********************

"Duru Hanım hoşgeldiniz."

"Duru sadece duru Sema Abla." dediğimde gülümsedi. "Annem  işlerin karıştığını söyledi. Önemli bir şey değildir umarım." 

"Yani aslında Banu Hanım gittiğinden beridir bir karışıklık var anlayamadım. Bir de siz bakın isterseniz." 

"Tamam nedir sorun?"

"Banu Hanımın çizimlerini dikimevine gönderiyoruz. Ölçüler uymuyor. Bazen modeller uymuyo. Kaç kere konuştuk. Geçen gün ben bizzat gidip konuştum ama onlardan kaynaklı bir şey olmadığını söyleyip duruyorlar. Şikayet edeceğimizi söyledim, takmadılar bile. Size sormadan da bir şey yapmak istemedim. Kendiniz bakın isterseniz çizimle elbise arasındaki farka." deyip askıdan bir elbise gösterdi. Çizimi üzerindeydi. 38 beden yazıyordu ama bu elbise en az 42 bedendi. 

"Anneme olayı anlattınız mı?" 

"Evet sizin ilgileneceğinizi söyledi."

"Tamam bir de dikimeviyle ben konuşayım o zaman. Yakın mı buraya?"

"Çok değil aslında ama arabayla giderseniz kapanmadan yetişebilirsiniz. Adresini telefonunuza mesaj atıyım."

"Tamam o zaman sen elimizdekilerden başka elbise satma. Yani özel çizim olanlardan. Ben halletmeye çalışacağım." dedim ve Başağı da çağırıp çıktık. Deniz kapıda bizi bekliyordu.

"Deniz , Başak eğer işiniz varsa siz gidin. Benim işim biraz uzun sürecek gibi duruyo."

"Yok canım nereye gidilecekse bırakırım ben sizi. Başağın da işi yoktur zaten. Hadi binin arabaya." dedi ve sürücü koltuğuna doğru yürüdü. Başak da bana bakıp

"Ne işim olacak bin hadi." dedi ve ön koltuğa oturdu. Ben de arkalarına geçtim. 

Dikimevinin önünde durduğumuzda Başakla indik. Deniz de arabayı park etmeye gitti. 

İçeriye girdiğimizde sarı saçlı bir kadın karşıladı bizi. "Yardımcı olabilir miyim?" dedi ince sesiyle.

"Tabi ben patronunuzla görüşmek istiyorum." dediğimde anlamaz bir şekilde baktı. 

"Ne içindi acaba?" dedi nazik olmaya zorlayarak ve gayet yapmacık bir tavırla.

"Ben birlikte çalıştığınız bir modaevinin sahibinin kızıyım. Patronunuzla acil görüşmem gerek."

"Öyle mi? Yalnız patron az önce çıktı." dedi aynı yapmacık tavrıyla. Tam bu sırada yukarıdan bir kapanma sesi duyuldu. Çalışan olduğunu düşündüğüm biri yanından geçtiği kadına

"İyi akşamlar patron."diye seslenince karşımdaki kadının yüzü asıldı. Yalanı ortaya çıkmıştı tabii. Başak koşarak patronun yanına gitti.

"Merhabalar hanımefendi bir sorunumuz vardı ama bize biraz vakit ayırabilir misiniz?" Kadın anlayışlı bir tavırla

"Tabii halledebileceğim bir şeyse. Şöyle oturun." dedi köşedeki koltukları göstererek. "Ne içersiniz kızlar?" dedi sevecen bir tavırla. İkimizde su isteyip koltuklara oturduk. 

Komşumun OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin