Bakışlarımı Kağan'a çevirdim. "Bu yaptığınız doğru değil," dedim nereden geldiğini çözemediğim bir cesaretle.
Kaşlarını çattı. "Kim söylüyor bunu?" diye sordu meydan okuyan bakışlarla.
Bozulduğumu fark etmemesi için yüzümde hiçbir ifadenin olmamasına dikkat ettim. "Ben söylüyorum, yeterli değil mi?"
Dudağının kenarı kibirli bir gülüşle kıvrıldı. "Seni ilgilendirmeyen konulara burnunu sokmamalısın yoksa başın belaya girer."
Tehdit ediliyordum, hayatımda ilk defa birisi beni tehdit ediyordu, işin en ilginç yanı bu tehdide şaşırmıyor olmamdı. Bu durum içime başka bir korku saldı. Acaba bu mahalleye, bu çocuklara alışıyor muydum? Bu sokakları kanıksamak benim geçmişimi çöpe atmam demekti. Eğitimimi, aile terbiyemi, arkadaş ortamımı, lüks yaşamımı, saygılı ve nazik tavırlarımı... Neyse, şimdi bunları sorgulamanın zamanı değildi.
Yerdeki çocuk tekrar inlediğinde, ona yardım etme isteğim beni yine konuşmaya zorladı. "Çok kötü görünüyor, hastaneye gitmesi lazım," dedim tepkisini umursamayarak.
Kağan'ın yüzünde küstah bir ifade belirdi. "Başkası için endişelenmek yerine, neden kendin için endişelenmiyorsun?" diye sordu sakin bir tavırla ancak kendi ne kadar sakinse ses tonunun altında yatan uyarı bir o kadar da büyüktü.
Korkuyla yutkundum. "Bana da mı zarar vereceksiniz?" dedim fısıldayarak.
Gözleri gözlerimi delip geçerken yine hafifçe gülümsedi. "Vermeli miyiz?" dedi yavaşça. "Bizim için herhangi bir sorun teşkil ediyor musun?"
Yanındaki esmer oğlan kısa bir kahkaha attı. Benimle alay ediyorlardı! Sanki komik bir şeyden bahsediyormuş gibi sırıtmaları çok yersizdi.
Çocuk kahkaha atmayı bırakınca, "Bence hiçbir soruna sebep olmaz," deyip çapkın bir şekilde göz kırptı. "Baksanıza öyle şirin bir şey ki, bence zarar gelmez."
Sözlerinden rahatsızlık duyarak kaşlarımı çatıp geriledim. "Uzak dur benden."
Tepkim karşısında tekrar gülerken ellerini havaya kaldırdı. "Hey, endişelenme. Takılıyorum yalnızca. Ama şirin olduğun noktasında ciddiyim tabii."
Kağan bakışlarını benden ayırmadan, "Siktir git, Mert. Oyunlarını başka yerde oyna," dedi tehlikeli bir sesle. Sesinin altında yatan tehditkâr ton tüylerimi diken diken etti.
Mert, "Neden ki? Bu kızdan hoşlandım," diye yanıt verdi pis pis sırıtarak. "Tanışmak istiyorum. Adın ne?"
Kağan, Mert'e dönüp dik dik baktı. "Uzatma! Sadece dediğimi yap, git."
Mert, "Adını öğrenseydim hiç olmazsa," diye ısrar ettiğinde cevap alamayınca yüzündeki eğlendiğini gösteren ifade kayboldu. "Her neyse, tamam," deyip cebinden bir sigara çıkararak yaktı ve ağır ağır üflerken "Ben kaçar o halde. Sonra görüşürüz," deyip yanımızdan ayrıldı.
Kağan bana biraz daha yaklaştı ve bir kolunu hemen başımın yanına koyarak duvara yasladı. Bedeniyle duvar arasında sıkışıp kalmış gibiydim. Hey, kişisel alan diye bir şey var, hiç duydun mu diye uyarmamak için kendimi zor tutuyordum. Ama bir şeyler söylemeliydim.
"Çekilir misin?" diyerek kolunu indirdim ve yana doğru kayarak ondan birazcık olsun uzaklaşmaya çalıştım. Çekilir misin, nedir ya! Of! Neyse ki ses tonum sert çıkmıştı.
Kağan'sa sadece gülümsedi. Ama tabii ki bu sevimli bir gülümseme değildi. 'Hayatın benim elimde, laflarına dikkat etmeni öneririm' der gibi insafsız bir şekilde gülümsüyordu. Gücünü belli eden bakışı ve duruşu insanın ödünü koparmaya yetiyordu.
Yanındaki sarışın çocuk konuşunca korku dolu bakışlarımı Kağan'dan alıp ona çevirdim. Altın rengi gözlerinin tonu yumuşak olsa da bana pek dost canlısı bakmıyordu doğrusu.
"Bırak, gitsin Kağan," dedi alçak bir sesle.
Kağan derin bir nefes alıp bana sonsuz gelen bir süre boyunca gözlerimin içine baktı, ardından yavaşça önümden çekildi. Geçmeme izin mi veriyordu?
Kağan'ın düşüncelerini okumaktan vazgeçtim, yeterince bu çocuğu anlamaya çalışmıştım zaten. Bu fırsatı değerlendirdim ve koşarak yanlarından ayrıldım. Arkamdan baktıklarını hissedebiliyordum, ama umursamadan son hız koşmaya devam ettim, ta ki caddeye ulaşana kadar koştum, koştum.
Bir daha bu ara sokaklara girmeme konusunda kendime yeminler ederek caddede yürümeye başladım. Bu çocuklar nasıl böyle korkunç olabiliyorlar, nasıl bu kadar acımasız olup başkasına zarar verebiliyorlar diye düşünmeden edemedim. Yaptıkları şey insanlık dışıydı. İçimdeki korku yavaş yavaş azaldı ve yerde yatan çocuğu geride bıraktığım için pişmanlık duydum. Ona yardım etmem gerekiyordu, fakat ben bile kendimi zor kurtarmıştım.
Kalabalıkta yürürken rahat bir nefes aldım ve kendimi güvende hissederek telefonumu çıkardım. Polisi arayıp adresi verdikten sonra Kağan'ı ve yanındaki diğerçocukların kavga ettiğini söyleyerek onları ihbar ettim. En azından polisler yaralı olan çocuğa yardım edebilirlerdi. Telefonu kapattıktan sonra kendimi daha iyi hissederken marketi bulup annemin istediklerini hızlıca aldım. Ardından ara sokaklardan uzak durup caddeyi takip ederek dikkatli bir şekildeeve geri döndüm.
~~~
Instagram : Mavimihri
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PSİKOPAT
Teen FictionAşk hiç bu kadar karanlık olmamıştı... Bir tarafta zenginlik ve lüks içinde yaşayan Buket, bir tarafta herkesin korktuğu, tehlikeli ve insafsız Kağan! Buket'in hayatı babasının iflasıyla değişir ve eski kusursuz günlerini İzmir'de bıraka...