Sıkıntıyla iç çekerken Cansu'nun yanımda kısık sesle küfrettiğini duydum. O da halinden pek hoşnut görünmüyordu. Kağan'ın yanında gördüğüm ve Cansu'nun az önce atıştığı sarışın çocuk yanımıza geldiğinde ona baktım. Demek ki adı Emre'ydi.
Bir elini ensesine atıp memnuniyetsizce ovalarken oturduğum yeri işaret etti. "Ödev için mecburen buraya oturmak zorundayım," dedi kalkmamı istediğini belli ederek.
Bir an afallayarak, "Ah, peki, tamam," deyip Emre'nin oturması için sıramdan kalktım ve kenara çekildim.
Cansu, "Mecburmuş, hah!" diyerek homurdandı. "Ben bayılıyorum sanki sana. Bil diye söylüyorum, ben de seninle ödev yapmak istemiyorum."
Emre benden boşalan yere oturdu. "Aynı hisleri paylaşıyoruz, ne güzel," dedi düz bir sesle.
Cansu yüzünü buruşturdu. "Sen bugün okula niye geldin ki zaten?"
Emre umursamaz bir tavırla, "Sana soracak değilim bunu," diyerek başını Cansu'ya çevirdi.
"Sen derse girmeseydin, ödev için eşleşmezdik ve şimdi yan yana oturuyor olmazdık."
Emre gözlerini kıstı. "Emin ol, bilseydim gelmezdim, hatta sırf bu duruma düşmemek için Ankara'yı bile terk ederdim."
Cansu öfkeyle nefesini tuttu. "O zaman çık git dersten, hala kaçmak için zamanın var ne de olsa!"
Emre sıkıldığını belli eden bir şekilde iç çekerek, "Neden bu kadar kızıyorsun ki, az önce bugün okula geldiğim için demediğini bırakmayan sendin," dedi.
"Ben okula gelmeseydin dedim, şehri mi terk et dedim sanki?"
"İkisi de aynı şey."
"Hayır, değil!"
"Evet, öyle."
Cansu kızgın gözlerle Emre'ye bakarken, "Şu an seni öldürebilirim!" diye tısladı hiddetli bir şekilde.
Emre omuz silkti. "Hiç durma," dedi sakin bir tavırla.
Kaşlarımı hayretle kaldırmış, Cansu ve Emre atışmasını izlerken, onlarda Kağan'la kendi geleceğimi görüp daha da telaşlandım. Hocanın ismimi söylemesiyle irkilerek ikisini izlemeyi bırakıp bakışlarımı hocaya çevirdim. "Efendim?"
"Neden ayakta duruyorsun?" dedi meraklı gözlerle. "Eşleştiğin kişinin yanına geç."
İsteksizce arkaya doğru anlık bir bakış attım ve Kağan'ın beni izlediğini gördüm. İlginç bir şekilde bu çocuktan hem hoşlanıyor hem de korkuyordum. Bu iki farklı duyguyu aynı anda yaşamanın ne demek olduğunu anlatabilmek kolay değildi. Çünkü hoşlanma duygusu korkuyu da içinde barındırıyordu, hoşlandığınız çocuğun sizi aldatmasından falan korkabilirdiniz mesela, ama benim yaşadığım duygular bu tarz iç içe geçebilecek türden hisler değildi. Ben hoşlandığım çocuğun ciddi manada bana zarar vermesinden korkuyordum. Bu iki duyguyu ayrı ayrı yaşıyor, bir türlü uzlaştıramıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PSİKOPAT
Teen FictionAşk hiç bu kadar karanlık olmamıştı... Bir tarafta zenginlik ve lüks içinde yaşayan Buket, bir tarafta herkesin korktuğu, tehlikeli ve insafsız Kağan! Buket'in hayatı babasının iflasıyla değişir ve eski kusursuz günlerini İzmir'de bıraka...