35

1M 16.3K 4.1K
                                    

Bahçeye çıktığımızda pırıl pırıl bir hava bizi karşıladı. Hafifçe esen meltem yüzüme vuruyordu. Güneş açık renkli bulutların arasından neşeyle süzülerek kendisini gösteriyordu. Bu güzel havanın içimi ısıtmasına izin verdim. Kendimi gerçekten mutlu hissediyordum. Böyle güzel havalar bana İzmir'i anımsatıyordu.

Okuldaki öğrencilerin yarısı bu güzel havanın keyfini çıkarmak için dışarı çıkmış, etrafa dağılmışlardı. Fakat okul gibi, bahçesi de fazlasıyla bakımsızdı bu güzel havaya inat. Bahçenin etrafı boyuma kadar gelen beton setin üzerine konulan, koyu renk parmaklıklarla çevrelenmişti, sanki hepimiz hapisteymişiz de bahçe iznine çıkarılmışız gibiydi. Beton avlunun üç yanında çiçekler için ayrıldığını düşündüğüm ama onların yerine toz toz olan kuru toprağın üzerinde uzun süredir biçilmediği belli olan uzunlu kısalı çimlerle aralarından tuhaf otların fışkırdığı alanlar vardı. Bahçenin etrafına özensizce serpiştirilmiş banklar ise o kadar perişan görünüyordu ki kimisini tahtası çıkmış, kimisinin de kazınmaktan artık rengi belli olmuyordu. Eski okulumun bahçesine düşününce, burası gerçekten bir okul bahçesi gibi değildi, çok tuhaf bir yerdi.

Cansu beton zemindeki çatlaklara aldırmadan, hızla taş avlunun sağ tarafındaki çimlere doğru yöneldi; hafif bir şaşkınlıkla onu takip ettim. Biz de mi bu çimlere oturacaktık? Ama bu hiç hijyenik değildi ki!

Ben bunları düşünürken Cansu çimlere oturup kahveleri yanına, yere koydu ve benim hâlâ ayakta dikildiğimi görünce güneşten korunmak için ellerini gözlerine siper ederek, "Otursana," dedi.

"Buraya mı oturacağız?" dedim memnuniyetsiz bir ifadeyle. "Yerde böcek olabilir. Hem eteğimiz kirlenir, çimen lekesinin zor çıktığını duymuştum, neden banklara gitmiyoruz?" diye düşüncelerimi tek tek sıraladım.

Cansu abartılı bir ifadeyle gözlerini devirdi. "Çök şuraya," deyip kolumdan tutarak beni yere doğru çekti. Popom sertçe yerle buluşurken hissettiğim acıyla yüzümü buruşturdum.

Gözlerimi kısıp, "Acıdı," diye inledim aksi aksi.

Cansu hafifçe gülümsedi. "Elimin ayarı yoktur, çok özür," derken çikolatasını açıp büyükçe bir ısırık kopardı. Ben de kâğıt bardaklardan tekini elime alıp kahvemi yudumlamaya başladım, kahvenin şahane tadı dilimde dans ederken bu keyifli anın tadını çıkardım. Sabahki yoğun derslerden sonra kahve içmek gerçekten iyi hissettiriyordu.

Cansu hevesle konuşunca ona baktım. "Bu akşam okuldan bir çocuğun partisi var. Gidelim mi, ne dersin?"

"Olabilir, ama okul çıkışı cezalıyım, müdürün yanına gideceğim," dedim.

Sabahleyin o günün nöbetçi öğrencileri bu harika haberi benimle paylaşmayı ihmal etmemişti. Bana uygun olan cezayı çekmem için okul çıkışı müdürün odasına gitmem gerekiyordu.

Cansu yüzünü astı. "Akşama kadar kalmazsın herhalde," dediğinde omuz silktim. "Hiçbir fikrim yok, nasıl bir ceza vereceğine bağlı."

"Geç gideriz, sorun olmaz. Ayrıca yarın da buluşur bir şeyler yaparız, arkadaşlarımla tanıştırırım seni. Harikadırlar. Onları çok seveceksin," deyip son bir ısırık daha alarak çikolatasını bitirdi.

Bu iyi bir fikir olabilir diye düşündüm, hafta sonunu evde geçirmek istemiyordum. Hem de yeni arkadaşlıklar kurmaya ihtiyacım vardı. Ayrıca buna annem de çok sevinirdi.

"Tamam," dedim onaylayarak.

Cansu cevabıma o kadar sevindi ki hemen boynuma sarıldı. Başta verdiği bu tepkiye şaşırsam da sonra ben de ona ayak uydurup kollarımla onu sardım. Yeni arkadaşım çok sıcakkanlı ve samimiydi. Onunla tanıştığım için çok mutluydum.

"Çok eğleneceğiz," dedi heyecanla. Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamayarak heyecanına ortak olup kocaman gülümsedim. Bu sırada az ilerimizden bir grup geçiyordu, dikkatimi o yöne verdim ve Kağan'ı görmemle yüzümün asılması bir oldu.

Onsuz günüm gayet güzel geçiyordu oysaki!
Instagram : Mavimihri

PSİKOPATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin