Sabah alarmın çalmasıyla gözlerimi aralayıp uykumun huzurlu kollarından ayrıldım. Telefonumda en sevdiğim şarkı çalıyordu, ama o an bana eziyet eden iğrenç bir müzik gibi geliyordu. Alarmı hızla kapatıp uykulu bir şekilde kendimi banyoya attım. Bugün yeni okulumdaki ilk günümdü, peki, ben heyecanlı mıydım? Eh, işte..
Henüz formamı almadığım için bugün günlük bir şeyler giymek zorundaydım. Dolabımın kapağını açıp ne giysem diye düşünmeye başladım. Spor giyinmenin iyi olacağına kanaat getirip kot şortumla salaş duran pembe tişörtümü elime aldım. Giyindikten sonra saçlarımı maşa yaparak uzun dalgalar halinde açık bıraktım. Koyu saçlarım düne nazaran daha iyi görünüyordu. Kahverengi gözlerimi daha belirgin yapmak için de kalem çekip bolca rimel sürdüm. Dudaklarımı da pembe rujumla hafifçe renklendirip makyajımı bitirdim. Son olarak Prada çantamı elime aldım ve aynı marka düz ayakkabılarımı giyerek odamdan çıkıp annemle babamın yanına, mutfağa gittim. Birlikte kahvaltı yapıyorlardı.
Annem beni gördüğünde dudaklarını büzerek kıyafetlerimi baştan aşağı beğeniyle süzdü. "Harika görünüyorsun tatlım."
Gülümsedim. "Teşekkür ederim," deyip yanağına bir öpücük kondurdum ve masaya geçtim. Babama bakıp ondan da güzel bir söz bekledim, fakat önündekileri görünce bu isteğimden vazgeçtim. Onlarca dosyayı önüne sermiş, bir yandan inceliyor, bir yandan da çay içiyordu. "Günaydın baba," dedim sevecen bir tavırla.
Babam başını dosyalardan kaldırmadan, "Günaydın kızım," diye cevap verdi tekdüze bir sesle.
Yüzüm düşerken gözlerimi babamdan çektim ve annem üzgün halimi yakaladı. Anlayışla bana bakıp hafifçe tebessüm ettiğinde, ben de aynı şekilde tebessüm ederek ona karşılık verdim. İçimde bir şeyler kırılırken, annem için güçlü görünmeye çalıştım. Yeni hayatımı hiç sevmemiştim!
Ailemle kahvaltımı yaptıktan sonra babamla birlikte evden çıktık. Dünkü market faciasından sonra resmen babama beni okula bırakması için yalvarmıştım. Okulun önüne geldiğimizde babamla vedalaşıp arabadan indim.
Okul binasının önüne geldiğimde başımı kaldırıp binayı inceledim. Okul iki katlı, küçük ve dışı senelerdir boyanmamış gibi çatlaklarla doluydu. Birçok kısmın alçısı dökülmüştü. Oysaki eski okulum her sene boyanır ve her daim yepyeni dururdu. Gittiğim kolej bu okulun on katı büyüklüğündeydi. İçinde yüzme havuzumuz, konferans salonumuz, geniş kütüphanemiz ve spor salonumuz vardı. Hatta konser salonumuz, müzik odamız, resim atölyemiz, fen laboratuvarlarımız, sadece MacBook'lardan oluşan bir bilgisayar odamız bile vardı. Her yer renkliydi, insanı içine doğru çeken bir enerjisi vardı.
Bu soğuk duvarlarsa ancak öğrencileri itebilecek durumdaydı. Neden böyle soluk renklere boyamışlardı acaba? Hayır, yani öğrenciler daha da isteksizce gelsinler diye mi uğraşıyorlardı?
Daha fazla kapıda beklemeden binaya girip sınıfımın nerede olduğunu öğrenmek için müdürün odasını aramaya başladım. Önüme gelen ilk öğrenciye müdürün odasını sordum. Benden küçük olduğunu düşündüğüm çocuk iyi niyetli bir ifadeyle müdürün odasını tarif etti ve fazla oyalanmadan yerini kolayca buldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PSİKOPAT
Teen FictionAşk hiç bu kadar karanlık olmamıştı... Bir tarafta zenginlik ve lüks içinde yaşayan Buket, bir tarafta herkesin korktuğu, tehlikeli ve insafsız Kağan! Buket'in hayatı babasının iflasıyla değişir ve eski kusursuz günlerini İzmir'de bıraka...