Üzerimde bir yorgunluk. Taşındağımı hissediyorum. Hava soğuk. Yanaklarıma vuruyor serin ama hoş bir şekilde rüzgar.
Yanaklarım hâlâ ıslak. Kafam geriye düşmüş, taşınıyorum. Gözlerim yorgunluktan açılmıyor. Acıların yorgunluğu, ölümün köşesinden dönmek... Bir insan için hiç de kolay değil.Hani saatlerce ağlarsın hıçkıra hıçkıra, sonra yorgun düşüp sessizce tavanı seyredersin ama hâlâ ıslaktır yanakların. Bende tek değişen olay, tavanı seyretmemem...
Kulağımda ki uğuldamalar hiç dinmiyor.***
"Aç yolu!" Diye yakınımdan bir sert ses tonunu duyduğumda hala kendime gelmemiştim. Etraftaki konuşmalar olduğunu duyuyordum ama ne dediklerini anlayamıyordum.
"Hayırdır komutanım?" Bir kız sesi duyduğumda kendimi uyanmak için zorladım ama yinede pek başarılı olamadım.
"Yeni hemşire, Selcan." Dediğini duydum beni taşıyan kişiden. "Neden siz taşıyorsunuz ? Ne oldu ki?" Beni taşıyan kişi cevap vermediğinde yürümeye devam etmişti.
Sırtım bir yere değdiğinde ayaklarımda uzatılmıştı. Tekrar denedim gözlerimi açmayı. Ama sadece öksürmüştüm.
"Su getirin!" Sesinden bir kaç süre sonra yüzüme hafif hafif serpiştirilen su ile kendime gelmeye başladım.Gözlerimi açar açmaz bir çift ela gözler ile karşılaşmayı beklemiyordum. Birkaç saniye boş boş bakındım. Nerede olduğumu kavramak için. Son olaylar birer birer zihnime geri geldiğinde gözlerim hafifçe dolmuştu.
"Korkmanıza gerek yok. Şuan güvendesiniz ve kasabaya getirildiniz." Elaların sahibi konuştuğunda boğazımı temizledim. "Diğerleri?" Diye fısıldadım. Birkaçı ölmüştü büyük ihtimalle ve benim aklım o hamile kadın ile küçük kız çocuğundaydı.
"Malesef. Ölen insanlar var." Diye mırıldandığında gözümden bir yaş akmıştı tutamadan."Anlaşılan hemşire hanım pek bir üzülmüş. Lakin bir aya kalmaz o da diğerleri gibi gider." Yine aynı kızın sesini duymam ile bakışlarımı o kızın yeşil gözlerine diktim.
Elaların sahibi boğazını temizlediğinde bakışlarımı kızdan almadım. "İnsanlar suçsuz yere gözünün önünde öldürülünce, haklısınız herkes üzülür. Ama gidip gitmeyeceğimi siz bilemezsiniz. Ayırca buraya kendi isteğim ile geldim." Yattığım yerden doğrulurken başka bir kadının, "Başınız kanıyor hemşire kızım." Dediğinde başka birisi hemen, "Sağlık ocağından malzeme getirmemi ister misiniz?" Dediğinde hafifçe kendimi tebessüm etmeye zorladım.
"Teşekkürler. Şimdi oraya gideceğim, hallederim. " Dediğimde anlayışla gülümsedi. Yerimden doğrulurken elaların sahibi yardım etmişti kalkmama.
"Ben yardım edeyim." Diye bir kız yanıma geldiğinde benimle yaşıt gibi gözüküyordu. "Teşekkür ederim." Diye mırıldanıp koluma girmesine müsade ettim.
Yavaş adımlarla ilerlediğimizde önümüze çıkan tek katlı beyaz binanın üzerindeki sağlık ocağı yazısını gördüm. Küçüktü.
^_^
Üzerime siyah darpaçamı geçirdikten sonra gri sweatshirt giyip, saçlarımı topladım ve üzerime ceket alarak bana ayrılan yeni evimden çıktım.
Dışarıda ki uğuldanmalar dikkatimi çekince bende kalabalığın bulunduğu yere gittim. "Neler oluyor?" Kimisinin gözü yaşlı , kimisi baygın bir şekilde duruyordu.
"Yaralanan insanlar." Yarım saat önce beni sağlık ocağına götüren kız Esraydı konuşan. "Açılın." Dediğimde aradan zorla geçerek yaralı insanlara biraz daha yaklaştım.
Herkes toplanmıştı buraya. Yerde örtünün üzerinde yatan insanları görünce birkaçının hâlâ gözü açıktı. Yani öldükten sonra kapatılmamıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN (Tamamlandı!)
General FictionOmzunda ki sargı bezini tazelerken gözleri hâlâ yüzümdeydi. Gözlerinin içindeki o derinliğe bakarken korkuyordum. O ise inat ederek gözlerini yüzümden çekmiyordu. "Çok acıyor mu?" Diye mırıldandım kafamı kaldırmadan. "Kolum değil, kalbim acıyor hemş...