18

2.1K 129 6
                                    

Sessiz sağlık ocağından içeriye girdiğimde hızlıca hemşire kıyafetlerimi giyinmek için kendi odama girdim. Kapıyı kilitleyip, üzerimi değiştikten sonra kapı hızla yumruklanmaya başladı. Kaşlarımı çatarak kapıya doğru ilerledim ve tereddüt etsemde kapıyı açtım.

Bir çift sinirli yeşil gözleri görmem ile birlikte derin bir nefes alıp verdim. Selcan'dı...

Yazardan...

"Seni kaltak!" Deyip içeriye girdiğinde kaşlarını çattı Sıla . Sılaya mı demişti o az önce?! "Seni aptal! Neden sürekli Ferhat'ın yanındasın?! Daha ne kadar seni uyaracağım?! Sen tam bi or--" demişti ki, yüzüne inen tokattan sonra susmak zorunda kaldı Selcan.

Sıla ona hakettiği tokadı atmıştı...
Selcan elini yanağına koyarak kafasını kaldırdı ve Sıla'nın güzel ve sinirli yüzüne baktı. Selcan afallayarak aynı şekilde dururken Sıla sinirine yenik düştü ve omzularından tutup tekrar bir tokat attı.

"Ne dedin sen?!" Diye bağırıp ardından tekrar bir tokat attı. "Ben seni daha fazla ne kadar uyaracağım sözlerine dikkat et diye?!" Sıla sinirle dolan gözlerindeki akan yaşını silip Selcan'a hakettiği cezayı vermeye devam etti.

En sonunda dudağı kanayan ve saçı başı dağılan Selcan'ın saç kökünden tutup, "Seni uyarmıştım..." diye fısıldadı ve geriye itti onu. Selcan göz yaşları ile yere düşerken kapı açıldı...

***

Ferhat sağlık ocağına vardığında oluşan sesler ve kadın çığlıkları ile kaşlarını çattı ve sesin geldiği yere doğru koştu. Kapıyı açtığında ise gördüğü durum karşısında tek kaşı şaşkınca havaya kalktı.

Yerde kötü bir halde duran Selcan ve güzel, derin derin nefes alan bir hemşire görmüştü...Sıla arkasını dönme zahmetinde bulunmamıştı bile. Umrunda değildi...

"Sen bana böyle hakaretler edecek kadar iğrençsin!" Diye bağırdı Selcan'a. Selcan hâlâ kapıda duran Ferhat'ı görmesi ile acıtasyon yapmaya başladı.

"Bak gördün mü Ferhat..?" Diye hıçkırdı. "Ben ne hallerdeyim bak! Bu kız yaptı, hepsini bu yaptı! Durduk yere bana saldırdı..." Selcan timsah göz yaşlarını yanaklarından süzerken Sıla ise tiksindiğini belli eden bakışlarını Selcan'a attı.

Selcan'ın dediklerine zerre inanmayan Ferhat postalları ile büyük iki adım atarak Sıla 'nın arkasına geçti ve güçlü kollarını beline sarıp tek hamlede onu kaldırarak odadan çıkardı.

"Ne oluyor ya?! Bırak beni!" Diye çırpınan Sıla, bu koca adama karşı savunmasızdı... "Boşuna uğraşma..." Diye mırıldandı Ferhat. Dudakları kıvrılmıştı. "Bak bırak beni Ferhat!" Dedi Sıla ama cevap alamadı. Belinden tutulan genç kız artık yere bakmaktan kızarmıştı.

"Ayy, Ferhat! Bak yere bakmaktan başım döndü!" Ağlamaklı konuşan Sıla, kafasını kaldırmaya çalıştı ama pek mümkün olmadı.

"Bak düşeceğim!" Dediğinde Ferhat daha da güçlü tuttu. "Ben seni bırakmam..." Dediğinde Sıla duraksadı. Keşke bu lafı sakin bir anında söyleseydi. Daha iyi bir tepki verirdi. Susmaktansa...

Selcan'a yaptıkları tekrar aklına gelince ona iyi oldu diye düşündü. Ferhat'ın belinden tuttuğu tek eli ile nasıl durduğuna şaşkındı. Ayakları ve elleri sallanıyordu.

En sonunda yerde ki beton yerine yaprakları gördüğünde kafasını kaldırmaya çalışarak ağaçlı bölgeye geldiğini anladı.

Ferhat onu bıraktığında Sıla saçlarını düzelterek derin bir nefes aldı... "Sen ne kadar da değişikmişsin..." Ferhat gülmemek için kendini tutarken aklına Selcan'ın o hali gelirken bu pekde başarılı olmuyordu.

Sıla kaşlarını çatarak ona baktı. "Bakma öyle cadı..." Deyip güldü Ferhat. "Cadı mı?" Kendi kendine mırıldanan Sıla iyice kaşlarını çattı.

"Asi küçük bir cadı..." Diye fısıldadı Ferhat. "Ya ben öyle değilim!" Diye patladı Sıla. Ferhat bu halinide sevmişti güzel kızın. "Nasıl değilsin?"

"Ne demek nasıl değilsin? Küçük değilim... Hele cadı hiç değilim!" Dediğinde, Ferhat kendi boyunu ve onun boyunu gösterdi. "Küçüksün... Ayrıca gördüm orada o kıza neler yaptığını..." Deyince Sıla sinirlendi...

Sıla'dan...

Sinirle ona baktım. "Git o zaman o kızın yanında dur beyefendi!" Diye sinirle konuşup yanından geçeceğim sırada kolumdan tutup gitmeme izin vermedi. "Allah korusun." Dediğinde ilerideki bakışlarımı alıp elalarına baktım.

"Burada durmak istemiyorum. "

"Ama ben yanımda olmanı istiyorum." Dediğinde yumruğum kadar olan kalbim tekledi...
Ne diyeceğimi bilemez bir halde ona bakarken gözlerinde kaybolmuştum.
Kendine gel Sıla!

"Hem sen niye geldin ki?" Kaşlarımı çatarak ona bakmaya devam ettim. "Gelmeseydim ne yapardın? Daha da mı çok döverdin?" Diye sorduğunda derin bir nefes aldım. "Ama haketti! Ben daha ne olduğunu anlamadan içeriye girip bana küfür etti -ki diğer yaptıklarını saymıyorum bile."

Elini kaldırıp usulca kaşlarıma dokundu. "Çatma kaşlarını..." Diye mırıldandı yavaşça. Yutkunup, kızarmaya yüz tutmuş yanaklarımı gizlemek istemiştim. Ama olmuyordu! Bu adam neden olmadık yerlerde olmadık şeyler söylüyordu.

"Sinirliyim." Dediğimde kafası ile onayladı beni. "Sinirlisin. Ama onun için öfkelenmene hiç gerek yok. Değmez." Dediğinde içeriden yanağımı ısırdım.

"Öyle olmuyor işte." Deyip yanından tekrar geçecektim ki beni sırtına almasıyla çığlık attım. "Ya ne yapıyorsun?" Diye sorduğumda ilerliyordu. Tek korkum, benim düşmemdi. Tek koluyla taşıyordu adam beni!

"Nereye gidiyoruz ya?" Diye sordum huysuz bir ses tonuyla. "Gidince görürsün." Dediğinde oflayarak sarkan ellerime baktım...

Yazardan...

Selcan hâlâ şaşkın bir biçimde kapıdan Sıla'yı alarak çıkan Ferhat'ın arkasından bakıyordu. Yerde yığılarak oturmuş ve akan gözyaşlarını silme zahmetinde bile bulunmamıştı.

Dudağında ki kanı hızla sildi. Canı çok yanmıştı ama Ferhat Sılayı alınca daha da çok yanmıştı. "O... Bana vurdu." Diye mırıldandı kendi kendine. Korkmuştu bir an hemşireden.

"Bana vurdu!" Diye bağırdı boş odada. "Lanet olsun!!" Deyip hıçkırarak ağlamaya devam etti bir süre.Sonra da yerden kalkıp kendi evinin yolunu tuttu...

Demir kapıdan içeriye girince onu üvey annesinin kız kardeşi Nalan karşıladı. "Ne oldu kız sana?" Diye sordu Nalan. Selcan'dan iki yaş büyüktü. "Sana ne Nalan?" Diye homurdandı Selcan.

"Öğrendim neler olduğunu. Kaptırmışsın Üsteğmeni." Sinir bozucu bir kahkaha atan Nalan'ın sesini duyan Selcan'ın üvey annesi de gelince Selcan iyice sinirlendi.

"Sus!" Diye patladı Selcan. "Ne oluyor burada?" Diye sordu üvey annesi ellerini beline yerleştirirken. "Sende bu kardeşin de benden uzak durun." Selcan'ı takmayan üvey annesi bakışlarını Selcan'ın yüzünde gezdirdi.

"Kim dövdü kız seni?" Diye sordu kaşlarını çatarak. "Sana ne?" Selcan montunu çıkardı ve portmantoya astı. "A-a! Yoksa hemşire mi?!" Üvey annesinin gözleri şaşkınlıkla büyürken Nalan gülüyordu.

"O... O gününü görücek..." diye fısıldadı Selcan.

KURŞUN (Tamamlandı!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin