17

2K 137 12
                                    

Umut... Şimdi hiç görmeyen bir insana gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız... Bazı kelimler vardır, arkasından kötülük gelmez. "Merhaba." Onlardan biridir. Öyle güçlüdür ki, "Merhaba" onlara umut verir.

İstesen de kısık sesle söylenmez "merhaba". Çünkü dostluk, arkadaşlık, şefkat, samimiyet taşır. "Merhaba" tanışmaktır, tanımaktır. Bazen insanlara, bazen hayvanlara, bazen gökyüzüne, bazende yeni kararlara söylenir. Adı üstünde "merhaba" yeni olan her şeyle tanışmaktır...

Asker bize doğru yaklaştıkça yüreğimdeki endişe canımı yakıyordu. Kucağımda ki Nur Sena'yı düşürmemek için sıkıca tutarken asker aramızda ki mesafeyi tamamlayarak bana döndü.

"Hemşire hanım. Sağlık ocağına gelmeniz gerekiyor, yaralılarımız var." Dediğinde dolan gözlerimle yutkunup kafamı hızla aşağı yukarı sallayıp Nur Sena'yı Cansu'nun kucağına verip hızla ayağı kalkıp asker ile birlikte sağlık ocağına doğru hızlı adımlarla ilerledim...

10 dakikadır sağlık ocağındaydım ve aradığım kişiyi bulamamıştım. O yoktu... Üsteğmen burada değildi. Acı çeken bir askerin yarasını sarıp dinlenmesi için odadan çıktığımda doktorun daha yoğun çalıştığını görerek ona yardıma gittim.
Kolunda yanıkları olan bir askerdi.

"Acil serviste yanık bölgesine ilk müdahele..." Doktor bana baktığında cümlesini tamamladım. "Yüksek su içerikli örtüler kullanılmadır. Yüksek su içerikli bu Hidrojen örtüler, çok hızlı bir şekilde yanığı soğutup, acının geçmesini sağlamaktadır." Deyip yüksek su içerikli örtüyü doktor beye verdim.

Doktor beni onaylayıp, askerin yarası ile ilgilenmeye devam etti. "Tedaviden sonra yanık yeri temiz tutulmalı ve bana kontrollere gelmelisin evlat." Deyip askerin onayını aldı.

***

Aradım... Sağlık ocağında onu aradım ama yoktu. Askerleri buradayken o nerede olabilirdi ki? En önemlisi o iyi miydi?! Kafamı geriye atıp ağrıyan boynumu ovuşturdum.

"Yarama bakabilir misin hemşire?" Diyen bir ses duymamla hemen arkamı döndüm. Onu ve kolunda ki yarasına bakarken ne olduğunu bilmeden gözlerim domuştu.
"S... Sen..." Demiştim ki bana sarılmıştı. Gözümden bir yaş akarken bende kollarımı onun beline sardım.

"Korktum... Bu kadar geç sürmemeliydi." Dediğimde beni sakinleştirmek adına mırıldanarak saçımı okşuyordu. "Sen... Sen yaralısın?!" Deyip ondan ayrıldım. Bir şey demeden gözlerime bakarken onu sedyeye ilerletip otutturdum.

"Çok acıyor mu?" Deyip malzemeleri aldım ve karşısına geçtim. "Hayır. Sen   bir sakin olur musun?" Dediğinde elalarına baktım. "Olamam..." Deyip omzundaki yara ile ilgilendim...

***

Saat tam 24.00'dı. Sağlık ocağındaki kalabalık yine vardı. Odalardaki askerleri kontrol ederken dinlenmesi için ayrı bir odada yalnız kalan Üsteğmenin sedyede yatan askerin başında beklediğini gördüm.
Yanına giderken sedyede ki yatan askerin Esra'nın sözlüsü Burak olduğunu gördüm. Burak yorgun görünüyordu ve yorgunluk ile uyuyordu.

"O benim en yakın dostum... Bugün onu kaybetmekten korktum..." Ferhat sedyede ki Burağın elini bırakıp bana döndü. "O iyi mi?" Dediğinde yanan gözlerimi kırpıştırarak dudaklarımı ıslattım.

"İyi... Merak etme kötü bir durumu yok. Hatta çok çabuk toparlanacağına eminim. " Ferhat bedenini bana çevirirken güven verircesine elini tuttum ve gülümsedim. Gülümsememe takılıp dururken şaşkınca omzuna baktım. "Sana dinlen demiştim..." Deyip onu peşimden sürükledim ve dinlendiği odaya girerek onu tekrar sedyeye oturttum.

"Omzundaki bezi yenilemem gerekiyor."

***

Omzunda ki sargı bezini tazelerken gözleri hâlâ yüzümdeydi. Gözlerinin içindeki o derinliğe bakarken korkuyordum. O ise inat ederek gözlerini yüzümden çekmiyordu.

"Çok acıyor mu?" Diye mırıldandım kafamı kaldırmadan.

"Kolum değil, kalbim acıyor hemşire." Dediğinde kafamı kaldırıp ona baktım ciddi mi diye. Dediği kelimenin etkisinden dolayı kalbimin hızı artarken kendimi dizginledim.

"Anlamadım Üsteğmenim? Bu arada biraz dinlenmeniz gerektiğini size söylemem gerekmiyor, küçük bir çocuk değilsiniz... Anlıyorum sizide... Lakin biraz daha dikkatli olun. Bir daha ki sefere sıyrıkla değilde daha kötü bir durumda görmek istemem sizi. " Ne dediğimi anladığında küçük bir tebessüm etti.

"Beni senden başka öldürebilecek bir kurşun yok..." Dediği ile kalbim teklerken parıltılı ela gözlerine odakladım bakışlarımı. O sırada kapı çaldı. Arkamı döndüğüm de Esra'yı gördüm.

"Kusura bakmayın rahatsız ediyorum ama... Sıla ile Burağın durumunu konuşmak istiyorum." Dediğinde kızaran yanaklarım ile yutkunup, "Pekii..." Diyerek dışarı çıktım. Kızarmış gözleri dolarken umut ile bana bakıyordu. "Burak..." deyip hıçkırdığında sıkıca sarıldım ona. İlk geldiğim gün onun bana etrafı gezdirirken yaptığı gibi...

"İyi o Esra. Merak etme, çabucak toparlanıcak..." Diyerek saçlarını okşadım. "Ben... Çok korktum." Dediğinde ayrılarak gülümsedim ona.
"Korkma... O hep senin kalbinde ve yüzük parmağında. " Dediğimde göz yaşlarını sildi.

"Burağı görebilir miyim?"

"Tabiki." Deyip koluna girerek onu ilerlettim. Burağın odasına geldiğimde kapıyı açarak içeriye girdik. "Eğer uyanırsa bana haber verirsin." Diyerek onları yalnız bıraktım.

"Abim!" Koşarak yanıma gelen Cansu ile endişeli yüzüne baktım. "Abim... Geldi mi? Burada mı?!" Dediğinde dolan gözleri ile benden cevap bekliyordu... "Burada... Sadece omzundaki yara ile dinlenmesi gerekiyor... Sakin ol." Deyip masanın üzerinde ki su dolu şişelerden birisini açarak ona uzattım. Titrek elleri ile içetikten sonra bana sarıldı.

"Ay , ne kadar kötü hissettim var ya." Diye mırıldandı titrek bir sesle. "Abin iyi Cansu. Bak şuradaki odada." Deyip Ferhat'ın bulunduğu odayı gösterdiğimde kafasını sallayarak hızlı adımlar ile oraya gitti...

Söylediği, "Beni senden başka öldürebilecek bir kurşun yok..." Cümlesi beynimde tekrardan yankılanırken arkamda ki duvara yaslanıp gülümsedim. İyiydi... O çok iyiydi...

KURŞUN (Tamamlandı!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin