21

1.8K 116 9
                                        

Gözlerimde ki yaşları silerken doğruca telefonumu almak için elimle cebimi yokladım. Ama yoktu. Ferhat'ın kafasını yere yavaşça koyup birkaç metre ileride olan eve doğru koştum. Salonda telefonumu bulup hemen ambulansın numarasını tuşlayarak dışarı çıkıp, adresi verdim.

Tekrar Ferhat'ın yanına giderken ağaçların arasından birisinin çıktığını görmem ile hızla kafamı kaldırdım. Kalbim tekrar korku ile atarken 50 yaşlarında bir adam çıkmıştı.

"Neler oldu burada kızım?" Endişe ile yanımıza gelirken Ferhat birkaç defa öksürdü. "Bi... Bi genç, Üsteğmeni vu...vurdu." Deyip Ferhat'ı işaret ettim. "Ben... Hemşireyim ama elimden bir şey gelmez şuan. Hastaneye gitmemiz lazım. Ambulansa haber verdim ama." Diyerek tekrar Ferhat'ın kafasını kucağıma koydum.

"Ambulans geç gelir buralara. Bazende gelmez... Gel kızım, arabam az ileride. Bu delikanlıyı hastaneye yetiştiririm." Dediğinde istemsizce akan göz yaşlarımı silip kafam ile onayladım. "Ben getiriyim arabayı. " Deyip gittiğinde bende Ferhat'ı kaldırmaya çalışıyordum.

"Ferhat yalvarıyorum dayan, lütfen." Omzularından tutup kaldırsamda bedenini tek başıma kaldıramıyordum. "Fırsatın... Varken, neden gitmedin hemşire?" Kısık bir sesle konuştuğunda derin bir nefes aldım. Canım yanıyordu...

"Bırakamam seni Ferhat." Birkaç dakika sonra araba geldiğinde amcanın yardımı ile arka koltuğa Ferhat'ı koymuştuk ve kafasını da göğsüme yerleştirmiştim. Saçlarını okşarken göz yaşımı sildim.

"Seni..." Demiştim ki Ferhat, "Seviyorum." Diye mırıldandı . Ne olduğunu anlamadan kaşlarımı çattım. Ne demek istiyordu, ben mi yanlış duymuştum acaba?

Daha da ses çıkmadı. Yol boyunca onun uyanık kalması için uğraşıp durdum. En sonunda hastaneye varıp onun sedyeye yatırıldığını gördüm.

Daha fazla bedenimi taşıyamayan ayaklarım kendilerini serbest bırakarak sert ve soğuk zemine yığılmamı sağladı...

Yazardan...

Sıla'yı hastanede boş bir odaya koydurtan doktor bitmiş serumu çıkarttı ve Sıla'nın kendine gelmesini bekledi. O sırada hızla kapı açıldı.
Selcan tüm öfkesi ile kapıyı kapatıp içeriye bir iki adım attı sinirle.

"Hanımefendi! Hastamızın odasına bu şekilde giremezsiniz. Bu hastane..." Doktor konuşuyordu ki Selcan ona ters ters baktı.

"Çıkın buradan. Hasta benim kardeşim olur. Endişelendim diye böyle girdim, kusura bakmayın. Lütfen beni, onunla yalnız bırakabilir misiniz?" Doktor kafası ile onaylayıp dışarı çıktığında Selcan arkasından sessizce kapıyı kilitledi.

"Bu sefer kesin öleceksin Sıla. Senin yüzünden az kalsın Ferhat'ımı kaybediyordum!" Selcan yatağa doğru ilerledi ve eline aldığı yastık ile genç kızın güzel ve yorgun yüzüne bastırdı.

"Geber." Diye mırıldanırken Sıla bir anda uyandı ve zar zor aldığı nefesler ile ellerini kaldırarak Selcan'ı durdurmaya çalıştı. Yardım için bağırırken sesi boğuk çıktığı için duyulmuyordu. Çırpınan Sıla, Selcan'ı daha da çok sinirlenmişti ve bu yüzden Selcan tüm gücü ile yastığa iyice kuvvet uyguladı.

Kapı hızla yumruklandığında Selcan yüzündeki maskeyi indirmeden omzunun üzerinde cama baktı. "S*ktir! Cansu gelmiş." Deyip hızla yangın merdivenlerine ilerledi ve basamakları inmeye başladı.

***

Cansu hastaneye geldiğinde Ferhat ameliyattan çıkmıştı. Üzüntüden ağlayıp abisinin iyileşmesi için dua ederken aklına Sıla geldi. Sıla'yı merak ederken kapıda bekleyen askerlere durumu bildirip Sıla'nın yanına gitmek için asansöre bindi.

Beş dakika sonra Sıla'nın odasına varmıştı. Kapıyı bir kaç defa zorladı açılması için sonra kapının yanında bulunan camdan içeriye bakması ve şok olması bir oldu. Bir eliyle camı diğeri eli ile kapıyı yumruklamaya başladı.

Kim olduğunu bilmiyordu çünkü arkası dönüktü. "Yardım edin! Hastayı boğan birisi var içeride! İmdaat!" Koridordorda geçenlerin ilgisini çeken Cansu'nun yardımına bir hemşire geldi.

"Ben hemen açtırıyorum kapıyı. " Deyip görevliyi çağırdı. "Yalnız, anahtar içeride kalmış. " Diyen görevli ile Cansu tekrar akan göz yaşını sildi.

"Yangın merdivenleri var, oradan girin içeriye." Hemşire kafasını sallayıp onaylarken Cansu derin derin nefes almaya başladı.

***

Sıla öksürüklerini dindiremezken gözünden yaşlar akmaya başlamıştı. Ten rengi kırmızı olan genç kız dirseklerinin üzerinde durmaya çalıştı. Az kalsın , gücü yetmeseydi ölecekti.

İçeriye giren görevli ve hemşire Sıla'ya yardım ederken kapıda açılmıştı. Cansu hemen içeriye girip, Sıla'nın elini tuttu.

"Sıla..." Deyip tekrar ağlamaya başladığında Sıla'da ağlamamak için kendini zor tuttu. "Ferhat... Görmem lazım." Diye mırıldanırken kimseden izin alma gereği duymayarak ayağa kalktı ve Cansu ile Ferhat'ın bulunduğu odaya girdi.

"24 saat bekleyeceğiz. Uyanmazsa..." Sıla cama elini koyarken hıçkırarak ağlamaya başladı.

Lütfen, bırakma beni Ferhat.

"Abim güçlüdür benim. O asker. Hep güçlüydü o." Cansu göz yaşlarını sildikten sonra Sıla'ya döndü ve onunda göz yaşlarını sildi.

"O bizi bırakmaz." Dediğinde hızlı adımlar ile Ferhat'ın odasına giren doktora döndü iki genç kızın bakışları...

KURŞUN (Tamamlandı!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin