Tekrar denedi doktor kalp masajını. Ama Sıla hiçte uyanacağa benzemiyordu. Sonra birden bire Sıla'nın bedenini tabuta koyduklarını gördü Ferhat.
Karanlık bir ormanda yüzü kapalı insanlar ile uzaktan izliyordu kızın tabutunu. Sanki kalbini sıkıyorlardı. Derin bir nefes aldı Ferhat. 'Hayır, Sıla ölmedi!' Diyerek düşündü. Ama konuşamıyordu. Dudaklarını oynatsa bile sesi çıkmıyordu.
Ve kızın tabutunu toprağa ait olduğu yere koydular...
^_^
Burak hızla masanın başında uyuya kalan Üsteğmenini dürttü. "Üsteğmenim! Baskın yapmışlar. Bir kızı kaçırmış eşkıyalar. Ayrıca elektriği de onlar kesmiş." Ferhat uyku sersemliğini bir yere sürükleyip hızla kalktı yerinden.
Gördüğü rüya daha doğrusu kabus onu sersemleştirmişti...
"Kimi? Hangi genç kızı kaçırmışlar?!" Diye sordu sinirle. "Bilmiyorum." Diye mırıldandı Burak. "Ama şu otobüs faciasındaki Afran şerefsizi ve yandaşçılarının işi bu!" Üsteğmen sinirle elini saçlarına daldırdı.
"Gören hiç mi olmamış?" Diye sordu dişlerinin arasından. "Dur bi dakika..." Diye mırıldandı. "Bu Afran bizim kasabaya pek uğramaz... Neden gelmiş olabilir ki?" Diye sorduktan sonra sinirli yüzü ile Burağa baktı. İkiside aynı şeyi düşünüyordu!
"Hemşire!" Dedi ikiside. "Lanet olsun." Diyerek bulundukları klübe gibi yerden çıkıp doğruca sağlık ocağına doğru koşuşturdular.
Burada Sıla'yı bulamayınca Üsteğmen dişlerini sıktı ve, "Ben evine bakacağım. Sende sor birilerine." Diyerek ayrıldılar...
Bir beş dakika sonra nefes nefese hemşirenin evinde durdu Ferhat. Demir kapıyı yumruklarken, "Hemşire!" Diye seslendi. Ama hiç bir cevap yoktu.Perdesi çekilmemiş camdan içeriye baktığında ise kimsenin olmadığına emin oldu.
Sinirle elini yumruk yaptı ve duvara geçirdi. "Ona bir şey olmasın." Dedi kendi kendine...
Bir Saat Sonra...
Üsteğmen yerinde duramayıp bir sağa bir sola dönüp duruyordu. "Planı kimse aklından silmeyecek ve benim talimatlarımın dışına kimse çıkmayacak. Anlaşıldı mı?" Diye sordu.
"Anlaşıldı Üsteğmenim!" Silah arkadaşlarına hafifçe başı ile bellirtti tepkisini.
Sıla...
Başımda ki keskin acı ile inleyip elimi kafama götürdüm ve soğuktan uyuşmuş bacaklarımı uzattım. Soğuk betonda yanağım donmuştu. Kafamı kaldırdığımda ellerimin sıkıca bağlandığını ve beni bir mağarada tuttuklarını anladım.
Sabah olmuştu ve ben buradaydım! Bağırsam, uyandığımı anlayacaklar ve başıma üşüşeceklerdi. Sessiz sessiz beklerken içeriye bir kadın girdi. 30 yaşını geçmiş , koyu yeşil şalvar gibi bir şey giymişti. Üzerinde ise gömlek tarzı eski bir şey vardı.
"Bak sen, güzel kızımız uyanmış." Alay ederek bana doğru geldiğinde bileklerimdeki acı yüzünden yüzümü buruşturdum. "Ben Aytolun." Önüme diz çöküp oturduğunda hafifçe yayılmış bedenimden hiç taviz vermeyerek boş boş ona baktım.
"Yoksa kaçarken dilini mi düşürdün hemşire hanım?" Bazı harfleri değişik ve bastırarak konuşuyordu. "Hayır." Diyerek kurumuş dudaklarımı ıslattım. "Sende benim gibi olacaksın. Yıpranmış ve kullanılmış!" Diyerek güldüğünde, yaptığı ima karşısında midem bulanmıştı.
"Hem daha da güzelsin." Sıkıca topladığım saçlarıma elini uzattığında geri çekildim ve kafamı mağaranın soğuk betonuna dayadım.
Elini indirdiğinde sert bir ifade ile bana bakıp ayağı ile beni dürttü.
![](https://img.wattpad.com/cover/129472693-288-k873353.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN (Tamamlandı!)
Fiksi UmumOmzunda ki sargı bezini tazelerken gözleri hâlâ yüzümdeydi. Gözlerinin içindeki o derinliğe bakarken korkuyordum. O ise inat ederek gözlerini yüzümden çekmiyordu. "Çok acıyor mu?" Diye mırıldandım kafamı kaldırmadan. "Kolum değil, kalbim acıyor hemş...