4

4.4K 221 16
                                    

Sıla'dan...

İnsan büyüdükçe dışı yerine içi üşümeye başlar. O kadar üşürki içi; Hayalden medet umar, şiirden medet umar , çaydan medet umar...

Soğuk rüzgarı tüm bedenimde hissederken sağlık ocağından birkaç metre uzakta gecenin karalığına atıvermiştim kendimi. Kollarımı iki yanıma açtığım da rahatladığımı hissettim.

Soğuğu pek sevmezdim ama bugün ki rüzgar beni etkilemişti. Yağmurun ılık damlaları saçlarıma karışırken gülümsedim. Huzur tam olarak bu muydu?

"Hemşire sen delirmiş olmalısın!" Diyerek Cansu yanıma geldi. Gözlerimi açarak ona baktım. "Neden?" Diye sordum merakla, şaşırmıştım doğrusu.

"Yağmuru ve soğuğu seviyorsun galiba... Bende seviyorum. Ama böyle tam ortada bu şekilde duranları deli diye düşünenler olucak. Hasta olursun sonra. Bizlere kim bakar?" Dediğinde gülümsedim.

"Ama çok güzel..." Diye mırıldandım kafamı gökyüzüne çevirerek. "Spor yapıyor musun?" Diye sordu bir anda. "Sadece sabahları koşu yapıyorum." Memnuniyet ile gülümsedi.

"O zaman... Yarın sabah benimle koşuya gelir misin?" Dediğinde gülümsedim. "Saat yedi uygun mu?" Diye sordum. Kafası ile beni onaylarken yanımıza hiç hoşlanmadığım birisi geldi. Nur Sena'yı her gördüğü yerde bakışları ile korkutan ve gücü sadece küçük çocuklara yeten Selcan.

"Hoş geldin Selcan." Diyerek dişlerinin arasından konuştu Cansu. "Gerçi hoş da gelmedin ama." Diye mırıldandı sonra da.

"Hoş geldini bana yaptığına göre, hemşireye de güle güle demek düşüyor. " Dediğinde sinir bozucu bir şekide gülümsedi.

"İkinci günün hemşire. 1 hafta sonra gideceksin. Nasıl hissediyorsun? Yada hemen mi gideceksin? Bir haftaya kalmaz gibi..." Diyerek tek kaşını kaldırdığında yeşil gözleri şeytani parıltılarla parladı.

"Siz neden taktınız bana? Ayrıca gereksiz insanlardan ne emir alırım, ne de hesap veririm ben. Ben bir hafta gibi ufacık bir süreliğine gelmedim buraya. Beni buradan götürebilecek gücü sizin sözleriniz de daha doğrusu iğneleyici sözleriniz de bulamıyorum Selcan Hanım." Dediğimde bozulmuştu.

"Nezaketinden de hiç ödün vermiyormuş hemşire. Yalnız bu dağlar seni bozar güzel kız. Yazık olur sana." Dediğinde bıkkınlıkla derin bir nefes alıp gözümün önüne düşen perçemi işaret parmağım ile savurdum. O sırada yanımıza Esra, Üsteğmen ve iki tane genç adam gelmişti.

"Bozan beni bozucak hanımefendi. Siz takmayın kafanıza. Malûm o küçücük varlığı olan beyniniz yorulur felan, mazallah." Deyip terk ettim onları. Canımı fazlasıyla sıkıyordu bu Selcan.

"Şıla!" Diye bir ses duyduğumda dadısı Derya Hanımın elini bırakıp bana koşan Nur Senayı gördüm. Annesi hamile olduğu için bu dadıyı tutmuşlar. Babası şehir dışında çalışıyormuş. Derya Hanım , Nur Sena'nın annesinin öldüğünü duyunca çok üzülmüştü. Hala da akıyordu göz yaşları.

"Güzelim." Diyerek kucağıma aldım Nur Senayı. Yanında ağlanmamasını söylemiştim tanıyan herkese. Çünkü merak edip çok soru soruyordu ve sulu göz olup o kişi ile ağlıyordu.

Dolu dolu gözlerimi hızla kırpıştırarak buruk bir gülümseme yaydırdım yüzüme. "Napıyoyşun buyada? Şoğuk değil mi?" Dediğinde kocaman gülümsedim.

"Soğuk ama montum var. " Diyerek omzu silktim. "Ben şeni çook öjledim." Dediğinde gülerek yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. "Bende seni özledim miniğim." Dediğimde boynuma sıkıca sarıldı.

KURŞUN (Tamamlandı!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin