Ölüm... Soğuk. Annelerin acılı yüreği, kaybettiği evletları. Göz yaşları var yanaklarında yine de tek kelime etmiyorlar buradaki anneler. Susuyorlar. Konuşsalar daha da üzüleceklerdi. Çünkü evlatları artık yanında yoktu.
Sedyede yaşlı bir kadın otururken tansiyonunu ölçüp sedyede yanına oturup elini tuttum. "Ah Murat'ım, ah." Diyerek göz yaşlarını siliyor. "Ah oğlum, bir gün yüzü göremedik." Hüngür hüngür ağlarken, gözlerimden iki damla yaş altı. 22 yaşında şehit Murat'ın annesi oturuyordu yanımda! Şehit Annesi!
"Hayat hep keşkelerle doludur işte hemşire kızım. Keşke Murat'ım ölmeyeydi." Dediğinde kafamı iki sağa ve sola salladım. "Hayır teyze, ölmedi senin oğlun. Şehit oldu ve şehitler ölmez, onlar diriler. Sen ağlama. Sen şehit annesisin. Bu vatan uğruna mücadele eden biricik oğlunun annesisin... Bu kadar ağlamak sana yakışmaz." Dolu gözleri ile bana baktı.
"Şehit oldu değil mi?" Deyince sıkıca sarıldım. Hıçkırıklarım duyulmasın diye alt dudağımı ısırmıştım.
&^&
Nur Sena'yı salıncakta sallarken kahkaha atarak ayaklarını sallıyordu. "Daha hızlıı!" Diye bağırırken kahkahasından etkilenerek gülümsedim. "Olmaz Nur Sena. Şuan senin için çok hızlıyız."
"Şılaaa... O zaman başka bir oyun oynayalım." Dediğinde salıncağı durdurup onu indirdim. "Pekala küçük hanım..." diye mırıldandım.
^^
Yere çizilen seksekte oynarken Nur Sena bu halime gülüyordu. "Şıla! Çok güjel oynuyosun. Ben de oynamak iştiyoyum..." Nur Sena'yı kucağıma aldım. "Hoop." Diyerek birlere taşı attım ve ikiye atlayıp sırasıyla gittim.
Bu sırada da Nur Sena boynuma sıkıca sarılmış gülüyordu.Nur Sena kucağımdan inip koşmaya başladığında tempolu bir şekilde bende koşmaya başladım. "Nur Sena, dikkat et ablacım!" Diye seslendim. Tam düşeceği sırada onu Üsteğmen Ferhat kurtarmıştı.
Koşarak Nur Sena ve Üsteğmen'in yanına gittim. Dizlerimi kırarak endişe ile omuzlarından tuttum. "İyi misin?" Diye sorduğumda yanaklarını avucumun içine aldım. Gözleri dolu doluydu ve dudağı büküktü. Kafasını iki yana sallayıp sıkıca boynuma sarıldı. "Tamam, geçti..." Diye mırıldanıp saçlarını okşadım.
"Teşekkür ederim." Diyerek Ferhat'a baktım. Kafası ile teşekkürüme karşılık verdiğinde ufak bir tebessüm ettim. "Birkaç günlüğüne tim ile birlikte burada olmayacağız. Hoşçakal, kendine iyi bak ve yorma." Dediğinde yutkundum. Sakinim...
"Bence siz kendinize iyi bakmalısınız Üsteğmenim. Sonuça zorlu bir görev." Elindeki kağıtlara bir göz atıp katlayarak elinde tuttu. "O zaman sen bana bakarsın." Dediği ile kafamı eğip gülümsedim. "Bakarım..." Diye mırıldandım. Yanaklarıma hücum eden kanımı hissediyordum.
^_^
Nur Sena'nın bakıcısı Derya Hanımı ziyarete gittiğimde Nur Sena'yı da odasında öğle uykusuna yatırmıştım. Derya Hanım, Nur Sena'ların evine yerleşmişti küçük kıza bakmak için.
Soğuk algınlığı ve yüksek ateşi ile dinleniyordu. Bende hızla mutfağa girip elimden geldiği kadarı ile çorpa yapıp kaseye koydum ve gerekli şeyleride tespiye koyup Derya Hanımın yanına geçtim.Çorbayı içmesi için tespiyi kucağına koyarken minnetle gülümsedi. "Teşekkür ederim hemşire kızım. Sana da zahmet oldu." Dediğinde kafamı iki yana salladım. "Hayır Derya Hanım, ne zahmeti? Siz lütfen rahatınıza bakın ve bol bol dinlenin. Yaşınıza rağmen çok dinçsiniz ve kendinizi hırpalıyorsunuz." 45 yaş ve üstü gibiydi Derya Hanım.
Zaten Nur Sena'nın annesinin vefatında da çok üzülmüştü ve içine ata ata bu hale gelmişti...
İlaçlarını da içirdikten sonra odasından çıktım Derya Hanımın. Nur Senayıda kontrol edip yavaşça çıktım evden. Biraz hava almam gerekiyordu...
^^
Sıkıcı geçen bir günün ardından ellerimi montumun cebine daldırıp, kasabanın biraz daha sakin yerlerinde dolaşmak isteyerek ayaklarımı tenha bölgelere gitmek için yönlendirdim...
Ölüm haberi yüreğini yakmıştı yine bir annenin. Bir annenin yüreği koca bir vatan iken oğlu da o yürek için sancağı için savaşmış ve bu savaşta Şehit düşmüştü. Ne kadar da güzel bir şeydi vatanı için canından vazgeçmek...
Derin bir nefes alırken gözlerim hem soğuktan hemde acıdan dolmuştu. Kırpıştırırken burnumu çektim... Toprak kokusu ciğerlerime dolduğunda rahatlama hissi ile omuzlarımı düşürdüm.
Kafamı gök yüzüne çevirdim. Nur Sena'nın annesi olduğu söylediğim yıldızlara bir bir baktım. Ne kadar da hoştu...Karanlık gökyüzünde kocaman olan Dolunay'a baktım. Parlak ve büyük.
Dudaklarımı ıslatırken kasabadan birazcık uzaklaşmıştım. Dönsem iyi olucaktı. Üstelik daha Nur Sena'nın bakıcısı Derya Hanıma yine bakmam lazımdı.
Sessizlik kendisini iyice belli ederken kasaba tam da önümde duruyordu. Uzak olmasına rağmen bacalardan çıkan duman ve evin ışıklarını görebiliyorum. Birkaç metre ilerimde duran sokak lambası sayesinde görüyordum etrafımı.
Birden tüm evlerin ışıkları kesilince kaşlarımı çattım. Allah Allah, elektrikler kesildi galiba.
Önüm şimdi kapkaranlıktı...
Arkamdan bir takım hışırtı sesleri duyduğumda gözlerim korku ile iyice açıldı ve kalbim ritmini düzensizleştirerek küt küt atmaya başladı.
Sakin ol Sıla... Belki de bir hayvandır.
O ses bana daha çok yaklaşırken korku ile kıpırdandım. Ses çok daha yaklaşmıştı ve emindim artık... Hayvan değildi!
Koca bir el omzumu kavradı ve arkamı döndürdü. Gördüğüm surat ile şok olurken korkudan yanağımdan bir damla aktı. Şoktan dolayı kesik kesik nefes alıp, konuşamazken göz yaşımı sildim hızla.
"Seninle işim bitmedi." Demişti en son. Korkudan ellerim titrerken hala durmuş ona bakıyordum. Kaçmam lazımdı, koşup evime saklanmam lazımdı!
"Ben sana demiştim hemşire. Seninle işim bitmedi." Yine bu şahıs dışında herkes de o siyah atkı gibi bir şeyden vardı ve yüzleri yarıya kadar kapalıydı.
Kaçmalıydım!
"S-sen..." Diye fısıldadım. Arkasında ki elinde silahlar bulunan iki adama işaret parmağı ile bir hareket yaptığında adamlar bana yaklaşmaya başladı. "Hayır!" Diyerek arkamı döndüm ve koşmaya başladım. Allah'tan birazcık hızlı koşuyordum.
Karanlıkta neler olduğunu pek kavrayamazken çığlık ata ata koştum. Çalılığa benzer yerlerin aralarından geçerken arkamdaki iki adamda koşuyordu. "İmdaaat!" Diye bağırıp koşarken yere takılıp düştüm.
Hissettiğim acıyı umursamadan ayağa kalktım ve koşmaya devam ettim. Arkamda ki iki adam ile mesafem kısalmıştı!
"Geberteceğim seni sürtük." Diye arkamda ki sesi duymam ile titreyen ellerimi kulaklarıma bastırıp koşmaya devam ettim. Önüme bir adam çıktığında iki kat daha fazla çığlık attım.
"Yolun sonu güzellik!" Dediğinde sağıma baktım. Buradan koşarsam kasabaya biraz daha yaklaşabilirdim. Ama toprak yoldu ve görmem zorlaşıyordu karanlık olduğu için.
Tekrar şansımı deneyerek koştum. Gücümün yettiği kadar!
Derin derin nefesler alırken korkudan akan göz yaşlarımı sildim. Lanet olsun!
"Kaçma lan boşuna! Tekrar düşecen elimize!" Diye bağırdığında tekrar düştüm. Sarsılarak ağlarken kalkmayı denedim ama olmadı!
Arkamdan adım sesleri duyduğumda hızla kolumdan tutuldum ve sarsılarak ayağa kalktım. "Gebermenin yolu o tarafta değildi, yürü!" Diyerek beni öne itti.
Yanağımdan bir damla yaş akarken tekrar bağırdım yardım için. Oysa ki kasabaya da yaklaşmıştım ama kasabadan ses çıkmıyordu!
"Yardım ediiin!" Diye çığlık attığımda iri el ile ağzım kapandı. Başıma metali dayadığında ağlayıp ayaklarımı yere vurdum. Elimden ne gelebilirdi?
Ölüm... Ölecek miydim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN (Tamamlandı!)
General FictionOmzunda ki sargı bezini tazelerken gözleri hâlâ yüzümdeydi. Gözlerinin içindeki o derinliğe bakarken korkuyordum. O ise inat ederek gözlerini yüzümden çekmiyordu. "Çok acıyor mu?" Diye mırıldandım kafamı kaldırmadan. "Kolum değil, kalbim acıyor hemş...