Sağlık ocağında oturup, küçük camdan dışarıyı seyrediyordum. Yada dün geç saatlerde göreve giden Üsteğmeni bekliyordum...
Kalbim yine ritmini değiştirirken saçma bir şekilde gülümsüyordum.
Bu sırada da telefonum çalmıştı. Yavaşça hemşire kıyafetimin üzerine giydiğim kabanımdan telefonumu çıkartıp annemin aramasını cevapladım."Alo, kızım?" Annemin sesini duymam beni mutlu ederken gülümsedim ve camın mermerine dirseğimi dayadım. "Annecim?"
"Sıla! Ferhat ile biraz daha bilgi topladım!" Annemin heyecanlı sesine kaşlarımı çattım. Kimdi bu Ferhat? Direkt aklıma Üsteğmen gelse de annemin söylediği kişi farklıydı!
"Matematik öğretmeniymiş kızım. Bilecikte görev yapıyormuş. Ailesi ise Tokat'da yaşıyor. " Umursamaz bir şekilde omuz silktim. "Anne, lütfen kapatalım şu konuyu. Ben şuan evlenmiyorum ve evleneceğim adamı kendim seçmek istiyorum."
"Sana kalsa hiç evlenmeyeceksin. Sana şimdi söyleyeceğim kelimeler biraz klişe gelebilir ama ben torun istiyorum. " Annemin dediği ile nefesimi tuttum.
"Annecim daha evlenmeden torun istedin, helal olsun. " Annem bir şeyler mırıldanırken yan odadan cam kırılma sesi gelmesi ile kalbim korku ile atıp, gözlerim büyüdü ve kapıya doğru baktım.
"Neydi o ses Sıla?" Diye sordu annem. "Eee... Hiç anneciğim! Sanırım cama çocuklar taş attıda kırıldı. Şimdi bakacağım." Diyerek annemi geçiştirdim. Dışarıdan yüksek ve sert adam sesleri duyunca iyice panikledim.
"Bu hiçte dediğini kanıtlamıyor Sıla. Neler oluyor annecim?!" Annem telaşa kapılırken ofladım. "Anne yok bir şey. Hadi ben öptüm sizi."
"Allah'a emanet ol!" Annemi onaylayan mırıltılar ile telefonumu kapatırken bu odadaki camlarda kırılmıştı teker teker. Önümdeki cama gelen taş ile kendimi yandaki duvara yapıştırıp cam kırıklarının bana gelmesini engelledim. Neler oluyordu?!
"O hemşire dışarı çıkacak!!" Diye bağırtılar duyunca kaşlarımı çattım. Bu bir adamdı.
"Defolup gitsin artık!" Bu da bir kadın sesiydi.
"Huzur yok artık kasabada! Eşkıyalar hep onun yüzünden sardı dört bir yanımızı!" Bu da adamdı.
Söylenenler daha çoğalırken ben korkudan ne yapacağımı bilemeyerek köşeye sindim. Dedikleri ile gözlerim dolarken güçlü olmam gerekiyordu! Elimi boğazımın altına yerleştirip derin derin nefesler aldım. Tekrar büyük taşlar fırılatılırken korkudan çığlık attım...
Yazardan...
Sıla'nın çığlığını duyan Halime Ana hızla yanında ki iki yardımcısı ile sağlık ocağına ilerledi. Elli yaşında, nazik ve iyi kadındı. Üstelik Üsteğmen Ferhat'ın sırdaşı ve fikir danışmanıydı.
Herkes onu sever sayardı. Kocası ölmeden önce bu kasabanın sahibiydi çünkü. Ama kocasını kaybedince muhtar da değişti ve kocasının görevi kaldırıldı. Kocası ölünce ne yapacağını bilemez hale geldi halk. Çünkü kocası her alanda başarılı idi. Halk onu sayar ve severdi. Tıpkı Ferhat gibi...
Halime Ana onu olmayan oğlu yerine koymuştu. Ferhat ise annesinden sonra gelen teyzesi yerine koymuştu. Ona Halime Ana diye hitap ederdi herkes. Üsteğmen Ferhat gitmeden önce Sıla'yı gizlice ona emanet etmişti. Önceden Cansu'yu emanet ederdi ama Cansu akıllanıp buraları iyice tanıyınca gerek kalmıyordu.
Ama Sıla daha yeniydi ve onun zarar görmesini istemiyordu.
"Ne oluyor burada?!" Diye seslendi sağlık ocağından içeriye taşla ve sopayla girmeye çalışan bir kaç kişiye.
Halime Ana'yı gören halk bir an duraksadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN (Tamamlandı!)
General FictionOmzunda ki sargı bezini tazelerken gözleri hâlâ yüzümdeydi. Gözlerinin içindeki o derinliğe bakarken korkuyordum. O ise inat ederek gözlerini yüzümden çekmiyordu. "Çok acıyor mu?" Diye mırıldandım kafamı kaldırmadan. "Kolum değil, kalbim acıyor hemş...