Arkadaşlar biraz geç oldu üzgünüm, özür dilerim...
1 HAFTA SONRA:
"Ferhat, biraz dikkat etmen gerekiyor. Hep söyleyecek miyim? Görev falan da yok, hadi yürümeye devam." Diyerek elinden tuttum ve boş arazide biraz daha yürümek için onu çekerek ilerletmeye çalıştım ama lanet olsun ki çok güçlüydü!
"Ya şu inadından vazgeç bi kere de be adam!" Diye sitem etsemde bu halinide seviyordum işte!
"Sıla geçti gitti herşey. Ben iyiyim. Yaram acımıyor artık. Sende şu inadından vazgeç." Deyip beni kendine çektiğinde şaşkın bir şekilde ona baktım. O kadar hızlı çekmişti ki, anlamamıştım bile.
"Beni seviy--" demiştim ki beni susturdu. "Seni her zaman ve çok seviyorum hemşire hanım." Deyip gülümsediğinde utangaç bir şekilde ellerim ile yüzümü kapattım.
"İlk gün ki gibi utangaçsın... Seni sevdiğimi söylediğim gün gibi..." diye fısıldayınca kulağıma, hastanede ki itirafı tekrar hatırladım...
****
Sıla, odasına çekilmiş olan Ferhat'ın yanına vardığında sızlayan gözlerinden yaş gelmiyordu artık. Ferhat ise yatakta yarı biçimde oturur pozisyonuna geçmişti.
Sıla'yı gören Ferhat tüm çektiği acıya rağmen gülümsedi ve genç kızın yanındaki sandalyeye oturuşunu izledi. "Şey... İyi misin? Bak... Ben çok korktum. Keşke benim tek başıma kaçmamı istemen yerine beraber kaçsaydık, sen böyle olmazdın. Özür dilerim... Çünkü bunlar benim yüzümden başına geldi... Hayatımı birkez daha kurtardın, teşekkür ederim. " Gece gündüz düşüncelerinden uyuyamayıp ağlayan genç kızın sızlayan gözleri tekrar dolmuş ve birkaç kez yanaklarından süzülmüştü.
"Geçti artık Sıla..." diye fısıldadı genç adam. "Geçmedi... Seni öyle görünce ki oluşan acı geçmedi hâlâ içimde. Ben çok... üzgünüm ve pişmanım. İnan bunların olmasını istemez--" Demişti ki genç kız, Ferhat sırıtıp içinden geçen iki sözcüğü dile getirdi.
"Seni seviyorum..." Bu iki kelime genç kızı çok farklı duygulara itmişti. En çokta şaşkınlığa. Birkaç saniye öyle geçerken, Ferhat gülümsüyordu Sıla'nın haline.
"Hey, şaşkınım benim. Bi cevap ver istersen?" Dediğinde genç kız kafasını sağa sola salladı. "B...Ben. Şey... Aslında. Daldım sanırım... Sen farklı... Bir şey diyordun sanırım. Ben iki kelime duydum da... Bir dakika kafam... Çok karıştı. Sen az önce ne dedin?" Cümlesini zar zor tamamlayan Sıla hafifçe kaşlarını çatmış ve biraz öne eğilmişti. Duyduklarını hazmedemiyordu. Çünkü o iki kelime, o kadar özledi ki gerçek olup olmadığını anlayamamıştı.
Şu 1 haftası hiç de iyi geçmemişti. Ferhat'ın uyanması, sağlıklı olması, ayağa kalkması için çok dua etmişti ve her gece de Ferhat'ı kaybetme düşüncesi ile ağlıyordu. Bu yolda tek inandığı, gücüne güvendiği Allah'tı.
"Bak... Sana değer veriyorum, seviyorum. Doğru duydun. Belki benim duygularıma karşılık vermezsin ama bil istedim. Ben seni yinede severim. Tüm olumsuzluklara karşı. " Deyince Ferhat , bu sefer mutluluktan ağlamaya başladı Sıla. Bazen hıçkırıyor , bazende kahkaha atıyordu. Sevilmek çok güzel ve özeldi!
"Sen... Sen bi... Harikasın!" Deyince Ferhat güldü ve kızın elinden nazikçe tutup yatağa oturttu. "Bu anı çok bekledim..." diye mırıldandı Ferhat. Sıla ona zarar vermekten korkar bir şekilde yavaşça ve yapacağı şeyi soran gözlerle Ferhat'a baktı.
Ferhat cevap vermeden kızı kolları arasına alırken, Sıla birazda omzunda ağlama isteği ile dolup taştı. "Sanırım... Duygularına karşılık veriyorum. " Diye mırıldandı ve genç adamın omzuna yasladı kafasını.
Ferhat genişçe gülümserken, Sıla iç çekti yavaşça... Sevmek ve aynı kişiden karşılığını almak kadar güzel ne olabilirdi ki..?
****
"Senin için hâlâ endişeleniyorum. Bir şey olucak diye korkularım azalmıyor..." Diye mırıldandı elini tuttuğu genç adama bakarken.
"Bende senin için endişeliyim. Bu yüzden korumam altındasın." Dedikten sonra yollarına yürüyerek devam ettiler. "Bende seni korumak istiyorum ama izin vermiyorsun!" Diye sitem etti genç kız.
"Bu küçücük halinle mi?" Diye sordu Ferhat eğlenerek. "Hatırlarsan bu küçücük bedenin sahibini seviyorsun bayım." Sıla elini bıraktığında Ferhat hafifçe kaşlarını çattı ve kendisinden bir adım uzaklaşan genç kızı kendisine çekip, kolunun altına aldı.
"Hemen bozulma güzellik. Şakasınaydı. Ve evet ben bu bedenin sahibini seviyorum. Hemde çok. " Deyip genç kızın saçlarına ufak bir buse kondurdu.
"O zaman... sana yaptığım sebzeli yemekleri ye!" Genç kadın konuştuktan sonra kafasını kaldırdı ve yüzünü buruşturmuş Ferhat'a kıkırdadı.
"Iyy, iğrenç." Diye homurdandı Ferhat. "İğrenç olabilir ama onlar senin için. Senin iyiliğin, sağlığın için. Bende pek beğenmiyorum tatlarını ama konu sensin mızmız adam!" Diyerek genç adamın yanağını sıktı.
***
Ortalıkta bir sağa bir sola volta atan Selcan işaret parmağının tırnağını kemirerek Nalan'a bakıyordu. Nalan ise bacak bacak üstüne atmış, at kuyruğundan çıkmış olan saçı ile oynuyordu.
"Bi sakin ol, otur şuraya! Başımı döndürdün." Diye homurdandı. "Bak ben bitiyorum , tükendim. Yaptıklarımı birisi öğrenirse beni yaşatmaz. Özelliklede Ferhat! O gün hastanede Sıla'yı boğmaya çalıştığımı duyarsa ben biterim. Zaten beni sevmiyor! Nefret eder ve bu nefret beni ölüme kadar sürükler anlıyor musun?" Diye öfkesini kusmaya başladı Selcan.
Selcan'ın üvey annesi ile sofrayı kuran Gökçe, Nalan ve Selcan'ı çağırmak için kardeşinin aralık kapısını açmadan önce duydukları ile yerinde duraksadı.
"Bak sen ona zarar veremedin. Ölmedi kız, sakin ol." Dedi Nalan bıkkınlıkla. "Ulan ölecekti kız! O hastane odasında Sıla'yı boğmaya çalıştığımda nasıl çırpındı biliyor musun?! Cansu beni az kalsın görüyordu..." Deyip korkusu ile oflarken Selcan, Gökçe yutkundu. Sıla'yı öldürmeye mi çalışmıştı?!
Duydukları hiç de normal bir şey gibi durmuyordu. Resmen katil olacaktı Selcan! Yavaşça kapıdan uzaklaştı Gökçe. Şaşkınlıktan eli ile ağzını kapatırken içinde ki çok farklı olan duygu canını yakmıştı. Hızla oradan uzaklaştı.
"Ahmak! Sana ben mi dedim o saatte git kızı boğ diye? Gece yapıcaktın bu işi... Hem çok oyalandın." Deyip ayağa kalktı Nalan.
"Nasıl izin alacaktım gece dışarıya çıkmak için?!" Diye patladı Selcan.
"Bana ne? Ne yap et, kurtul bu işten. Yoksa seni içeriye atarlar canım." Nalan şeytani bir şekilde gülümseyip tam odadan çıkacaktı ki Selcan bileğinden tuttu.
"Hey, bu işe beni sürükleyen ve aklımı çelen sendin!" Dese bile boşunaydı.
"Her koyun kendi bacağından asılır Selcan." Diye konuştu Nalan ve bileğini Selcan'ın elinden kurtararak odadan çıktı.
Selcan ise yıkılmış hali ile odanın ortasında kalakaldı...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN (Tamamlandı!)
Ficção GeralOmzunda ki sargı bezini tazelerken gözleri hâlâ yüzümdeydi. Gözlerinin içindeki o derinliğe bakarken korkuyordum. O ise inat ederek gözlerini yüzümden çekmiyordu. "Çok acıyor mu?" Diye mırıldandım kafamı kaldırmadan. "Kolum değil, kalbim acıyor hemş...