5

3.9K 196 6
                                    

Umut, hiç bitmeyen bahar mevsimidir. İçine kar da yağar, fırtınada kopar, ama çicekler hep açar...

Bedenimde ki yorgunluğa rağmen gözlerimi açmak için göz kapaklarıma güç uyguladım. Tavanda ki floresan lamba gözlerimi sızlatmıştı.

"İyi misin hemşire?" Üsteğmen Ferhat yanı başımdaki sandalyeden doğrularak gözlerime baktı. "En son... Ben burada değildim." Diye mırıldandım. "Evet. Birden bayılınca seni doktor muayene etti ve şuan sağlık ocağında boş bir odadasın." Dediğinde olayları hatırlamak için biraz durdum.

"Şey... Kusura bakma. Seni de yordum, üzgünüm." Mahçup bir şekilde gözlerine baktığımda tebessüm etti. "Hayır, hemşire. Kusur değil ve üzgün olman gerekmiyor." Dediğinde minnetle gülümsedim.

"Teşekkür ederim Üsteğmenim. " Dediğimde başı ile onayladı beni. "Bu arada. Doktor da söyledi, çok yormuşsun kendini."

"Aslında yorulduğumun farkında olmuyorum bazen." Diye mırıldandım ellerim ile oynarken. "Neden bu kadar yoruyorsun kendini?" Diye sorduğunda kafamı kaldırıp ona baktım.

"İnsanlara yetişmeye çalışıyorum, yardım edip elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Ama..." diyerek durdum. "Kendini fazla yoruyorsun." İnatla bana bakarken omzularımı düşürdüm.

"Üsteğmenim. Benimle inatlaşmak yerine birazcık da beni savunur musunuz?" Dedim şakayla karışık. "Tabii hemşire. " Diyerek dikleşti.

"Yaptığın iyi bir şey ama daha yenisin ve kendini yormamalısın." Dediğinde alkışladım. "Bravo Üsteğmenim. Çok güzel ve içimi rahatlatacak bir konuşmaydı." Benim davranışıma başını hafifçe eğip gülmüştü.

"Teşekkür ederim hemşire." Dediğinde gülümsedim. "Asıl ben teşekkür ederim. Siz olmasaydınız o sedyede hâlâ uzanmış olarak duracaktım."

"Sadece ufak bir şeydi. Teşekküre gerek olmadığını düşünüyorum."

"Asıl bende teşekküre gerek olduğunu düşünüyorum. Benim için büyük bir yardımdı." Gülümsedi. Bu adam... Neden yakışıklıydı?

"Doktora haber vereyim ben." Dediğinde ayaklanmıştı. "Doktor nasıl  birisi?" Diye sordum merakla. "Normal bir insan?" Diyerek kapıya ilerledi. "A-a?!" Diye bir nida çıktı dudaklarımda. "Cidden mi?" Dediğimde kafası ile onaylayıp dışarı çıktı...

◇◇◇

Ferhat kapıyı kapattığında hâlâ gülümsüyordu. Ne oluyordu böyle? Kendine gelmelisin Ferhat diyerek omuzlarını silkti birkaç kez.
Ama gülümsemesini hâlâ silememişti.

"Ayy, abi!" Diye bağırarak endişe ile yanına doğru koşan kız kardeşi Cansu ile ciddileşti Ferhat. "Ne oldu Cansu?" Diyerek kaşlarını çattı.

"Sıla'ya bir şey olmuş neden söylemiyorsun?!" Dediğinde elini beline koymuş, eğilip soluklanıyordu ama gözlerini hala abisinden ayırmamıştı.

"Kim söyledi bunu sana?" Diye sordu Ferhat. "Orası daha da kötü. Şıfrıntı Selcan'dan duydum. Gözleri dolmuş öfkeli öfkeli ilerliyordu. Sordum, 'Abin hemşireyi kucaklamış, doktora yetiştirmeye çalışıyordu. ' dedi. Kesin kıskandı. Ama iyi yapmışsın abicim... Her gün dua ediyorum Selcan ölsün diye ama yok! Ölmedi bir türlü... Neyse, Sıla nasıl, iyi mi? Nesi varmış? Abi konuşsana!" Cansu kaşlarını çatarak doğruldu.

"Susarsan, konuşacağım kardeşim." Bıkkınlıkla nefes alıp verdi Ferhat.
"Eee?" Dedi Cansu, Sıla 'nın durumunu öğrenmek için. "Yorgunluktan bayıldı işte. Doktor onun bir-iki gün dinlenmesini söyledi. Zaten hemşire sağlık ocağında ki çoğu işi halletmiş. Bundan sonrasını doktor tek başına da halledermiş." Diye açıkladı Ferhat.

KURŞUN (Tamamlandı!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin