2. BÖLÜM

48 7 1
                                    


Sonunda evin önüne geldiğimizde büyük kapıyı açıp arabayı garajın önüne park etti. Arabadan indiğimde soluğumu zor verdim. Ve yapıtıma baktım, senelerce hayalini kurduğum ev karşımda tüm mükemmelliğiyle duruyordu. Bahçe şuan boştu yani daha bir ton bahçe işim vardı. İlk olarak kapıyı açtım ve sabırsızlıkla yerimde tepindim, içeri girdiğimde yutkundum çünkü tamamıyla kafamın içindeki o evdi. Ve şimdi temizlik ve düzen gerekiyordu bu bizim yaklaşık bir haftamızı alırdı. Hyung Jae bana bakıp:

'' Araba sizde kalacakmış sizinki Türkiye'de kaldığı için zaten şirket aracı o yüzden sıkıntı yapmayın. Eğer bir şeye ihtiyacınız olursa beni arayın sunbae.'' ilk kez biri bana böyle hitap etmişti, hoşuma gitti

'' Teşekkür ederim ama sen nasıl döneceksin?'' kafasını kaşıdı ve:

'' Ah şey beni dert etmeyin ben bir yolunu bulurum.'' diye çıktı ve gitti. Simre'ye döndüm:

'' Artık evimizdeyiz tabi bomboş ve hala yapılacak çok şey olsa da.''

'' O zaman doğru alışverişe ilk önce temizlik yapmamız gerek.'' onu onayladım ve kapıya yöneldim o da beni takip etti. Birçok kez buraya geldiğim için artık yolu biliyordum. Burada direk Seul'a gidecektim oradaki büyük marketlerden herhangi birine. Ama nerede olduğunu bilmiyordum ve Seul merkezine geldiğimde yolda durup bir amcaya sordum:

'' Ajusshi buraya yakın büyük market var mı acaba?'' dikkatle dinleyip bana cevap vermişti.

'' Buradan ilerleyin ve sol kavşaktan dönün tabelası var 50 metre ileride.''

'' Teşekkür ederim.'' deyip gaza basıp yola koyuldum kavşaktan döndüğümde tabelayı gördüğümde gülümsemem büyümüştü, yakında her yerini öğrenecektim bu şehrin. Markete vardığımızda arabayı park edip gerekli olan yiyecek, temizlik malzemesi ve her şeyi alıp geri döndük.

Temizlik iki günde ancak bitmişti, şirketteki patronum hoş görülü biriydi işlerimi bitirip gelebileceğimi söylediği için ona minnettardım. Bir haftanın sonunda tüm düzeni oturtmuştuk. Çok yorulmuştuk ama değmişti. İkimizde eve çok önem veririz dışarıda gezmekten çok evde durmayı daha çok seviyorduk ve bizim için olabilecek her şeyi düşünmüştüm. Her şey tamamlandığına göre size en önemli ve değerli yapıtımı anlatabilirdim. Hem de her detayıyla, görünürde 2 katlı ama aslında zeminde gizli bir kat daha bulunuyordu. Buraya gizli bir merdivenle iniliyordu ve kapısını açmak için parmak izi şarttı. Bahçesi oldukça büyüktü ama avluları olabildiğince yüksek yaptırmıştım, 2 metre civarındaydılar. Çünkü evin camları yerden tavana kadardı ve kocamanlardı ve dışarıdan dikizlenmek istemezdim. Bahçede yeşil, çiçekli ve meyve ağacı olmak üzere 20 çeşit ağaç bulunuyordu, bunları özenle getirtip dikmiştim. Avlu üstüne de sarmaşık ve mor salkım çiçeğini sardım büyüdüklerinde çok daha güzel olacaklardı. Ön bahçe kapı girişinde yani asıl girişte sol taraf salonun camına bakan yerde bir oya ağacı bulunuyordu. Bahçe kapısından evin kapısına kadar bir patikayı andıran yol vardı. Bu yolun kenarlarına düzenli bir şekilde dikilmiş güller bulunuyorken mutfak ve salon camının önü ortancalarla süslenmişti. Mutfak tarafı yani sağ taraf ( yani bahçe kapısına göre sağ) evden bağımsız bir garaj vardı. Evden bağımsız olması mutfağa gelecek ışığı kesmemesi içindi evin içini tamamıyla aydınlık ve ferah istiyordum. Mutfak camının önündeki bahçe kısmına minik bir fıskiye ve heykel konumlandırdım. Garaj kapısı yüksek ve tüm evin güvenliğiyle ortak olan donanımlı bir sistemle yönetilecekti. Bahçe kapısının üstünde demirden bir kemer vardı ve bunu kaplayan bir Japon gülü vardı. Arka bahçe için ise yine bir bahçe kapısı vardı çünkü burası okyanusa bakıyordu ve sahil için yürüyüş yerleri vardı. Bu kapı ön kapıyla aynıydı ama bu kemerin üstünü hanımeli kaplıyordu. Sol tarafa köşeye yakın bir salkım söğüt diktim. Altında ahşaptan büyük bir masa ve sandalyelerini koymuştum. Ağaç büyüdüğünde onu ışıklarla süsleyip aydınlatacaktım. Ve akşam yemeklerini orada yiyecektim, sağ köşeye bir ceviz ağacı diktim. Ağaç diyorum ama bunlar daha fidandılar ama yakında büyüyeceklerine emindim. Kalan yerlere meyve ağaçlarını dikmiştim. Ev bahçenin tam ortasında değildi garajdan dolayı, sağ tarafta bir kiraz çiçeği ağacının altına hamak koymuştum. Bu Simre'yle en sevdiğimiz şeydir, onu takip eden garajın arkasında minik bir bahçe, bu hobi olarak yetiştireceğim sebzelerim için 5 metre ancak olan ve minik beyaz çitlerle çevrili bir alandı. Salonun camına yakın olan yere Alman mavi okaliptüs fidanını diktim, masmaviydi. Bahçenin ortasında bulunan ve verandaya bitişik dikdörtgen şeklinde biraz derin olan bir havuzdu. Sıra geldi eve toplamda 7 oda ve 3 banyodan oluşan huzurlu bir villa denilebilirdi ama bu tabiri pek sevmiyorum. Malikâne denilemeyecek kadar az gösterişli bir evdi. Giriş katı salon ve mutfaktan oluşuyordu ve onları ayıran herhangi bir duvar yoktu. Geniş bir alana yayılıyordu burası, mutfak ön taraftan salona doğru L şeklinde bir tezgâha sahipti. Salonu iste girişten ayıran dev bir kitaplık vardı ama bu sadece giriş ve merdivene kadar geliyordu odayı kaplamıyordu. İlk olarak mutfağı anlatmam gerekirse açık ve tatlı bir mavi tonunda dolapları ve üstünde tezgâhı bulunuyordu. Ön köşede büyük bir buzdolabı yanında onu takip eden tezgâh ve az ilerisinde set üstü takım ve levye, levyenin önünde büyük bir cam vardı bahçeye bakan ve camı engelleyecek bir dolap yoktu ancak camın ilerisinde yine dolaplar başlar. Ve köşe oluşturarak tezgâh L döner. Salonu dönen kısımda iki adet bar taburesi, garaja ve arka bahçeye bakan duvarlar boydan boya camla kaplıydı köşeler hariç ve uzun düz tüller asılıydı. Bahçeye bakan camın önünde büyük bir yemek masası vardı. Camlar istenildiğinde açılabilirdi. Mutfağın köşe kısmında kiler olarak kullanacağım köşeli bir dolap yaptırmıştım. Sıra geldi salona; ön bahçeye bakan kısımdaki cam boydan boya değildi yarımdı tıpkı mutfağı ön camı gibi. Bu camın önünde dev bir TV bulunuyordu, TV dolabının altında da playstation ve oyun kolları. İki yanına konumlanmış ses sistemi vardı. Kitaplıkta çizgi romanlar, mangalar, dergiler, DVD - CD bulunuyordu. Kitaplığın önünde birbirine çapraz bakacak şekilde iki tane tekli koltuk bulunuyordu ve aralarında minik bir masa, TV'nin hemen karşısında kocaman üç kişilik rahat bir koltuk bulunuyordu. Koltuklar Amerikan tarzıydı. Ama klasik değil daha rahat kumaşlardan olan açık tonlarda yastıklarla renklenmiş bir takımdı bu ve ikili bir koltuk da yan taraftaki cama doğru konulmuştu bu camda boydan boyaydı bahçeye bakan kısım ise tamamen camdı. Koltuk takımının ortasında geniş bir yer sehpası ve büyük yumuşak bir halı, salonun arkaya bakan köşesinde bir şömine be önüne iki büyük minder koymuştum. Arka tarafa bakan kısımda koltukları geriye kadar çekmediğimden boşluk vardı ve kısımda camın önünde büyük beyaz klasik bir piyano vardı. Ön cam köşelerimde de büyük yeşil yapraklı bitkiler vardı. Orta sehpada kokulu mum ve ıvır zıvırı koyduğumuz bir kutu. Mutfak tezgâhında mavimsi mor bir bonsai ağacı koymuştum, yemek masasının üstünde ise bir cam vazo vardı çiçek dolmak için bekleyen. Ev kapısının solunda aynalı bir vestiyer vardı bunun karşısında ise yukarı çıkan merdivenler. Merdivenler neredeyse evi ortalıyordu, ahşap merdivenin dönemeçlerinde yer yer saksı içinde çiçek, bitki ve mumluklar vardı. İkinci katta merdivenin karşısında iki oda bulunuyordu biri benim biri Simre'nin. Sağ taraftaki Simre'nin odasıydı sol tarafta benim odamdı. Merdivenin direk sağında bir misafir yatak odası vardı. Merdivenin sağında ise iki kapı, ilki büyük banyonun kapısıydı diğeri ise kütüphane, bu oda da cam yoktu ama tavanı camdı böylece hem yıldızları hem de güneşten yararlanabilecektim. Bu oda da başka bir odaya giren bir kapı vardı o kapı hariç her duvar tavana kadar kitaplıklarla çevrili ve kitapla kaplıydı. Kitaplığın önünde bir koltuk vardı, rahat bir koltuktu bu ve yanında bir lambader ve kahve için minik bir masa konulmuştu. Kitaplıklar tavana kadar olduğu için ahşap bir merdiven vardı. Burada girilen ve biraz gizli kalan oda ise çalışma odasıydı. Büyük bir masa cama doğru konulmuştu ve hemen arkasındaki duvarda büyük bir dolap vardı burada evraklar ve çizim için gerekli her şey, Simre'nin iş evrakları bulunuyordu. Masanın altında bir kasa ve siyah deri sandalye bulunuyordu. Banyo ise ortak banyoydu, kütüphanenin karşısındaki oda benim odamdı. Koridorun iki üç kısımları yine boydan boya camdı ve önlerinde büyük bitkiler vardı. Benim odamda kapının karşısında direk terasa çıkan bir kapı vardı. Bu teras Simre ve benim odalarımızdan girilen büyük bir terastı, verandanın hemen üstüydü arka bahçeye baktığından manzarası da güzeldi. Yerleri çimdi bunu özellikle istemiştim, belli belirsiz taşlarla patika izlenimi verilmiş minik yollar vardı. Terasın kenarında klasik siyah metalden bir masa ve iki sandalyesi, iki kapının arasına konumlanmış salıncak. Terasın kenarlarında ise saklılar ve sarkan çiçekler dikmiştim. Benim odama gelirsek, kapımın sağ tarafında bir adet giyinme dolabı, raflarda düzenli duran kıyafetler ve diğer raflarda ayakkabı ve çantalar konulmuştu ortada biraz büyük bir puf vardı. Giyinme dolabının ilerisinde bana ait bir banyo vardı. Tüm cilt bakım ürünlerim ve temizlik eşyalarım buradaydı biraz lüks ve moderndi. Beyaz tonların hakim olduğu bir banyoydu. Banyo kapısından odaya bakacak olursak karşıda boydan boya bir cam ve onu arka bahçeye doğru takip eden bir oyuk. Bu oyuk terasın yanında ve camından terası gören sadece yatağın sığabileceği bir oyuktu. Üç tarafı da camdı fakat yarımdı, mermer kenarlarını normalinden üç kat daha geniş yaptırmıştım ki buraya kaktüslerim, mumlarım ve en önemlisi okumakta olduğum kitaplarımı ve süslerimi koymak içindi. Cam önlerini hep çok sevmiş ve kullanmışımdır, oyuğun tavan kısmı camdı bunu en çok geceleri yıldızları seyredebilmek için istemiştim. Geri kalan tavan sıradan beyaz yerine kendi yaptığım galaksi çizimini kaplıyordu, tamamen değil ama büyük bir bölümü. Karanlıkta renkleri belli olan bir boya kullanmıştım, yatağımın karşısındaki duvarda makyaj masam ve dolabım vardı orada tam bir servet yatıyordu. Yan camın önünde ise geniş bir çalışma masam ve üstünde laptop ve gerekli ıvır zıvırlarım duruyordu. Yerler açık gri parkeydi ve üstünde küçük bir halı vardı. Halıları çok sevmezdim sadece dekoratif amaçlı kullandığım bir şey bile diyebilirim. Terasa çıkan kapının yan tarafında cam vardı biraz içe doğru bir yerdi yerden yüksek oturmak için bir yer üstü pofuduk minderlerle doluydu. Simre'nin odasıyla odalarımızın planı aynıydı, yatağı için oyuk, oyuğun üst tavanı cam, teras girişindeki cam girintisi. Giyinme odası ve banyo olarak aynıydı. Fark ise renkler ve zevkler, oda daha çok mor ver gri tonlarındaydı. Tavanı mor ve metalik yansımalı galaksi çizimini yine ben yapmıştım. Benzer yerlere konumlanmış çalışma ve makyaj masası ve dolabı, onun bu dolabı benimkine göre daha küçüktü. Ve alerjisi olduğundan bazı şeyler yoktu, mesela halı tül onun yerine stor kullanıyordu, toz tutan her şey yoktu. Çiçek yoktu onun yerine kaktüs vardı. Banyo beyaz ve mor tonlarda müzikli bir duş teknesi vardı. Kıyafetleri benimkine göre daha klasikti. Ama bedenlerimiz aynı olduğu için sıkıntı olmuyordu. Ve sırada evin en sevdiğim bölümü gizli sığınak... Buranın girişi gizliydi ve giriş katta bulunan merdivenin mutfağa doğru olan bir duvar vardı. Aslında burası gizli bir kapıydı ama duvar izlenimi verilmişti. Ve duvarda bir elf kızı sureti vardı, bunu ben yapmıştım. Bu kapıyı açmak için yan tarafta aslan figürü vardı duvara sabit bir süs gibi duruyordu, altında ise parmak izi okutmak için yer bulunuyordu. Kapı açıldığında aşağıya inen bir merdivenle karşılaşıyorsunuz, kapı geri kapanır kapanmaz aşağıya inen merdivenin tavanı aydınlanmaya başlıyor. Galaksi ve yıldız eşliğinde aşağıya iniyorsunuz ve karşınızda devasa büyüklükte bir salon. Direk karşınızda üç adet bilgisayar ve masa bulunuyor, burası benim genel merkezim gibi evin güvenliği, alarmlar ve kameralarını bir PC'den diğer ikisini de iş için çizim yaparken kullanıyorum. Rahat bir deri sandalye bulunuyordu. Direk solunda bir bölüm vardı, buraya enstrümanlarımı koymuştum. Bateri, gitarlar, klavye ve kemanın olduğu elektronik düzenlemeleri bile yapabileceğim bir sistem kurmuştum. Yan bölüm ise iki duvarı da aynayla kaplı dans etmek için olan kısımdı, bu iki bölümü birbirinden ayıran bir kitaplık vardı. Burada müzikle ilgili her şey vardı, kulaklık ve küçük hoparlörler dahil. Dansa baya önem verdiğimden bu yeri yapmam kaçınılmazdı. Sağ tarafta köşede ise minik bir ring vardı, boks ve dövüşle çok fazla haşır neşirdim. Ringi takip eden duvarda iki adet koşu bandı, ağırlık sütunu ve merdivene dönen duvarda içecek ve hazır yiyecek makineleri vardı. Müzik bölümüne gelmeden merdivenin altına doğru bir lavabo vardı. Bilgisayarların ilerisinde yani salonun orta kısmında boş kalan yerde duvara yaslanmış dört oyun makinesi koymuştum; basketbol, oyuncak yakalama, yarış oyunu bundan iki tane vardı. Arkalarında da büyük kahverengi deri bir koltuk. Aydınlatma baya fazla olduğundan basık gelmiyordu zaten tavan yüksekti. Yer altında olduğundan bir havalandırması vardı. Evin elektriğini de kumandalarla kontrol edebiliyordum. Ve işte benim senelerce yapmak için uğraştığım eserimdi bu ev. Sonunda her şey rayına oturmuş ve düzeni kurmuştuk. Yarın işe gidecektim o yüzden de bugünün keyfini çıkartacaktım. Sabah biraz erken kalkıp sahil yoluna indim okyanusa karşısında gerinerek derin bir nefes aldım. Ferahlatıcıydı kulaklığımı takıp koşmaya başladım, bir yandan da etrafa bakınıyordum ne nerede diye. Ve derken 20-30 kişilik bir liseli kız topluluğu koşarak önümden geçti. Şaşırmıştım doğrusu deli gibi koşuyorlardı çünkü. Dolaşmamı tamamlayıp eve dönmeye karar verdim telefonumun şarjı bitiyordu ve kulaklığı çıkartıp cebime koydum. Ve istemsiz bir konuşmayı duydum:

'' Hyung biz bittik şimdi, nasıl kapının şifresini hatırlamazsın?''

'' Bende bilmiyorum hatırlamıyorum işte.''

'' İşte şimdi bittik menajerimiz havaide ve biz sokakta kaldık. Üstelik peşimizde çılgın bir hayran topluluğu varken.''

'' Biliyorum ama elimde değildi özür dilerim.'' yanındaki şapkalı beni işaret ederek

'' Hyung galiba bizi duydu.'' hepsi bana döndüğünde yedi erkek olduğunu fark ettim.

'' Şey pardon bilerek duymamıştım sadece evime geliyordum.'' derken bir şey fark ettim

'' Siz BTS'siniz ve bu da o kız sürüsünü açıklıyor.'' hepsi korkmuş bir şekilde bana bakıyordu. Ve Suga konuştu:

'' Senin de o fanlarda olmadığını nerden bileceğiz? Yerimizi onlara söyleyebilirsin?'' ona biraz sinirle baktım ve:

'' Evet, bende bir bts fanıyım fakat onlardan daha büyüğüm ve (kapımın şifresini girdim) gördüğün gibi doğru söylüyorum burası benim evim.'' akılları karışmışa benziyordu. Bağıran kız sesleri yaklaşırken Jimin konuştu:

'' Hyung, şimdi ne yapacağız bizi neredeyse buldular.'' ve bir kız buraya doğru geliyordu ortaya bir teklif attım

'' İsterseniz size yardım edebilirim, evim zaten şuan giremediğiniz evinizin yanında isterseniz işinizi halledene kadar misafirim olabilirsiniz.'' biraz sevinçle ve birazda kuşkuyla baktılar

'' Ama neden kalalım?'' buraya doğru koşmakta olan kızları gösterip

'' Başka alternatifin var mı?'' hepsi onayladılar ve hızla arka bahçeme girdiler. Onlara dönüp

'' Şimdi sessiz olun ve saklanın.'' bahçe kapısını açıp dışarı çıktım ve bir kız bana çarparak biraz afalladı.

'' Özür dilerim.'' dediğinde gülümseyerek

'' Önemli değil, siz neden bu kadar kalabalık bir şekilde koşuyorsunuz?'' diye sordum şaşırtmak için

'' BTS'in yeni yurdu buradaymış ama onları kaçırdık.''

'' Ne, neyi kaçırdınız?'' kız ağzı açık bir şekilde bana baktı ve

'' BTS'i bilmiyor musun?''

'' Hayır, bilmiyorum ve tatil sabahımda lise öğrencilerinin bağırarak evimin önünde dolanmasını istemiyorum.'' kız bana burun kıvırdı ve tam bir şey söyleyecekken

'' Gidiyor musunuz yoksa polisi arayayım mı?''

'' Tamam, gidiyoruz.'' diye arkadan daha iri yapılı bir kız konuştu. Gittiklerine emin olduktan sonra içeri girdim ve kapıyı kapattım. Ve bana teşekkür eden 7 çift gözle karşılaştım.

RegulusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin