Odamda yatağa sinmiş bir şekilde hareketsizce yatıyordum. Yıldızımı kaybetmiştim... Benim için bu kadar değerli olduğun farkında değildim. Karanlıktan korkan ben karanlıkta gizleniyordum. Her ne kadar karanlıkta durduğumda titremem geçmiyordu. Bu klasik karanlık korkumdu, başka bir ey değil. Ne zaman üzgün olsam ışığı açmazdım ama panik atağa sürüklenirdim. Yorganı üstüme çekmekte buldum çareyi. Kapımın açılma sesiyle düşüncelerimden ayrıldım.
Simre:'' Hadi yemeğe.''
Asya:'' Aç değilim.'' üstelemeden gitti. Ne kadar uğraşsa da yemeyeceğimi biliyordu. Yatakta sırt üstü dönüp tavandaki camdan yıldızları izlemeye başladım. Acaba şuan ne yapıyordu? Yorgun muydu? Yemek yemiş miydi? Bu şekilde saatlerce kendimi yiyebilirdim. Buna emindim. Hızla aşağıya indim.
Simre:'' Yemeyeceğini sanıyordum.''
Asya:'' Zaten yemeyeceğim.''
Simre:'' Nereye?''
Asya:'' Kafamı boşaltmam lazım.'' kapıyı açıp aşağıya indim. Masaya oturup yarım kalmış planı açtım ve devam etmeye başladım. Yamuk çizmeye devam ediyordum, bu beni çıldırtıyordu.
Asya:'' Bir işi doğru düzgün yap.'' diye kendime öfkemi savurdum. Sandalyeyi iterek kalktım ve hışımla kum torbasına yöneldim. Bütün öfkemi ondan çıkartmaya hazırdım. Seviyorum ama söyleyemiyorum çünkü bu ona zarar verebilir. Kariyerine zarar verebilir. Kore sektörünün ne kadar acımasız olduğunu biliyorum. Ve insanlar çok kolay bir şekilde yargılayıp hakaret edebiliyor. Benim yüzümden zarar gelmesini istemiyordum ama bu seferde ben zarar görecektim. Hepsi benim yüzümdendi. En son attığım yumrukla durdum ve derin derin nefesler verdim. Yere çöküp oturduğumda ellerimi farkettim. Kanıyordu ama acımıyordu. Galiba kalbimdeki acı daha ağırdı ve bunu hissetmemiştim. Lavaboya girip elimi suya tuttum. Aynaya yumruk atasım geliyordu kendimi görmek istemiyordum. Geri dönüp elimi bandajladım. Ve sandalyeye oturdum. Kanın durduğuna emin olduğumda kalemi elime aldım. Derin bir nefes aldım ve çizmeye başladım.
-4 saat sonra-
Sonunda planın kabasını ve eklenecek her şeyin şemasını halletmiştim. Yerimde gerinerek esnedim. Saate baktım, hiç şaşırmamıştım. Çünkü ne zaman çizim yapsam kendimi kaptırırdım ve saatler geçip giderdi. En azından bu süre zarfında beynim düşünmemişti. Sabahlayıp tamamen bitirirsem işim rahatlardı. En azından patron beğenmezse yenileyebilirdim. Kendime kahve yapmaya çıktım.
Asya:'' Sen ne yapıyorsun?''
Simre:'' Temizlik.''
Asya:'' Bu saatte?''
Simre:'' Eee ne olmuş.''
Asya:'' Depresyonunla seni baş başa bırakıyorum. Ve kupalarımdan uzak dur.!'' morali bozukken temizlik hastasına dönüşürdü. Bende tam tersi hiç bir şey yapmazdım ve odamı bok götürürdü. Kahvemi alıp geri döndüm. Sabaha kadar uyumamıştım ve çizmiştim. Bütün detayları kafamdaki ayrıntıları her şeyi... İşe gitmeme daha 2 saat olduğunu görünce bahçeye çıkıp hamağa oturdum. Ve gökyüzünü izlemeye başladım.
Bir göktaşı kadar yıkıcı bir gidişin olacağını bilemezdim Park Jimin. Kim bilir ne kadar yorulacaklardı. Her biri.
Yerimden doğrulup Simre'ye bakmaya karar verdim. O kadar narindi ki hasta olabilirdi. Odasının kapısını sessizce açtım. Yanına yanaştım ve yatağının ucuna oturdum. Bütün gece ağlamış bunu anlayabiliyordum. Senelerdir tanıyordum onu. Gözlerinin turkuaza dönmesini sevmiyordum. Hep kristal mavide kalmasını istiyordum. Çünkü turkuaz olduğunda canı yanıyor demektir. Saçlarını okşayıp minik bir öpücük kondurdum, uyanır gibi oldu. Mırıltı tarzında ses çıkartıp kaydı. Kolumu kafasının altına alarak yanına girdim ve onu kendime çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Regulus
RandomRegulus :Aslan takım yıldızı'nın en parlak, gece vakti gökyüzünün en parlak yıldızlarından biridir. Ben bunu BTS ile aynı kefeye koyuyorum. Ve bir diğer anlamı da genellikle şansdır.