Hiçbir yerini bilmediğim sokaklarda dolaşıyorken telefonumu yanıma almamış olmanın verdiği sinirle kendime hafif sayılmayacak bir tokat attım ve kaldırıma oturdum.Ağlamayı kesemiyordum. Koca Tokyo'da tek başıma daha demin olanları düşündükçe deliriyor ve ağlayıp duruyordum.
Telefonuma gelen bildirimlerle kalbim daha da beter kırılmıştı. İnsanlar acımasızdı. Aptal suptal konuşmayı kesmeliydim. Acımasız olan karşılıksız sevmekti. Yanıma oturan teyzeye baktım ve;
"Sen şimdi beni anlamıyorsun biliyorum ama ben yine de bu göğsümü darlayan sızıyı anlatacağım hazır mısın?" dedim ve göz yaşlarımın arasında güldüm. O da nezaketen bana döndü ve elindeki suyu uzattı. Kabul edip içtikten sonra saçlarımı kulaklarım arkasına aldım ve;
"Ben bu çocuğun asistanı olarak yanında çalışmaya başladım. Başlarda güzeldi. Aynı evde kalıyor, birbirimizle iyi vakit geçiriyorduk. Ancak uykularım kesilir oldu. 24 saatimde onunla geçmesine rağmen ben fazladan bir saat daha istiyordum. Biz, bir gece onunla birlikte olduk. Ertesi gün unutalım dedi. Unuttu. Unutmadım. Unutmuş gibi davrandım. Sevdiğim adam tenime dokunmuştu. Nasıl unutabilirim? Bana iyi davrandıkça içten içe, belki dedim. Belki o da bana karşı bir şeyler hissediyordur. Ancak sonra Camila var tabii. Yanlış anlama Camila ile bir derdim yok. Ya da herhangi bir kızla. Geçmişiyle de derdim yok. Sadece seven insan kıskanır hesabı." dedim ve durdum. Kadıncağız beni anlamasa da pür dikkat dinliyordu.
"Ama işte o bir öyle bir böyle hareketleri beni delirtiyor. Sanki bir-"
"İbne gibi davranıyor?" teyze İngilizce biliyor muydu ya?
"Oha, teyze İngilizce biliyormuşsun sen." dedim ve durdum. Teyzenin sesi böyle olamazdı. Arkamdaki tepeye bakan teyzenin baktığı yere döndüm. Omzuma ceketini koyarken yanımıza oturdu ve teyzeye eğilip;
"Ben devraldım. Gidebilirsin teyzecim hadi arigato sana. Yagami Light'a selamlar." dedi. Kadın bize tuhaf tuhaf baktıktan sonra suyunu da aldı gitti. Aa deliye bak. Bende sanmıştım ki bana verdi.
"Nasıl buldun?" dedim. Kendimden bahsettiğini adım gibi biliyordu.
"Elbette seni bu halde böyle bırakacak değildim. Kaybolmana izin vermem. İbneyiz ama o kadar da değil." dedikten sonra esnedi. O esneyince bende esnedim. Jetlag olmak berbattı.
"Bir kafe falan bulalım. Yoka şuracıkta uyuyup kalacağım." dedi ve ayaklandı. Poposunu silkeledikten sonra elini bana uzattı. Tutmadım tabi ki. Kendim kalkabilirdim.
Yan yana yürüyorduk ancak uzaktık birbirimize. Manevi olarak. Yüksek gerilim hattından farkımız yoktu.
İlk bulduğumuz kafeye girdik ve boş bir masaya oturduk. Siparişlerimizi verdikten sonra ben kenarda duran şeker paketleriyle oynamaya koyuldum.
"Söylettirene kadar canım çıktı." dedi. Neyden bahsediyordu?
"Belli ediyorsun Ivy." onu sevdiğimi zaten biliyor muydu?
"Nasıl anladın?" dedim.
"Aaliyah ve annem söyledi." dedi gülerek. Önümdeki şeker paketlerinden birini ona atarak;
"Sen fark etmiş olmuyorsun ama. Annenle kız kardeşin anlamış sen değil."
"Ben, benden nefret ediyorsun sanıyordum." gülme sırası bendeydi.
"Bunu da nereden çıkardın?"
"Bilmem. O kadar güzel şey söylememe rağmen kulak arkana attın. Dikkat kesilmedin. Umursamıyorsun sandım. E, birde birlikte şarkı yazdığımız gün. Seni öpmek için eğildim. Geri çekildin." hatırlamıyordum. Ama o hatırlıyor muydu?
"Ben cidden-"
"Biliyorum. Hatırlamıyorsun. Her neyse, bu tür olaylar hem seni daha çok sevmeme hem de-" siparişlerimiz gelince durmuştu. Garson gidince;
"Nerede kalmıştım?" durdu ve kahvesinden bir yudum aldı sonra devam etti.
"Heh, sana ilan-ı aşk ediyordum. Hem seni daha çok sevmeme hem de sana sinirlenmeme sebep oldu. Yani sevecen ve sıcakkanlı biri olduğunu zaten biliyordum ancak o Mike denilen herifin sana güzel demesi, aklıma geldikçe sinirleniyorum Ivy. Cidden. Böyle bir insan değilim. Maço, kıskanç, umursamaz, insanlara kaba davranan birisi değilim. Bunları bana yaptıran sensin. Şu kafede oturan diğer kızlardan pek bir farkın yok ama-" lafını minik bir kahkaha ile bölerek;
"Aslında var. Bilirsin ben Amerikalıyım onlar Asyalı." masada dağınık halde duran şeker paketlerinden birini yüze yeme sırası bendeydi.
"Bir devam ettirmiyorsun cidden.
Ama, kalbimizin kimin için atacağını seçemiyoruz. Kaldı ki eğer seçebilseydik ben yine seni sevmeyi seçerdim Ivy." diyebileceğim bir şeyim yoktu. En iyi gaflarımdan birisi olaraktan;"Gayfede güzelmiş." dedim. Bana anlamaz anlamaz baktıktan sonra kahvesinden bir yudum daha aldı.
"Bir manken güzelliğim yok. Ortalama bir güzelliğe sahibim. Bir yeteneğim de yok. Gelirimi desek onu da zaten sen karşılıyorsun."
"Evet bir manken güzelliğine sahip değilsin. Ancak şöyle bir durum var ki kimse o mankenlere bir şarkı yazmadı. Bense sana bir albüm dolusu şarkı yazdım. Yetenek konusuna gelirsek, dans edebiliyorsun, harika kombinler yapıyosun eğer bunu bir yetenek ya da başarı olarak görmen sadece bir belgeden ibaretse Amerika'ya döndüğümüzde SAT'a çalışabilirsin. Hoca tutarım senin için." durdu ve çenesini kaşıdı.
"O değil seni sevdiğimi söyledim. Bir şey demedin."
"Ne diyebilirim ki?" gülerek;
"Mesela bana çıkma teklifi edebilirsin." dedi. Bunu söylemesi benimde gülmeme sebep olmuştu.
"Onu genelde erkekler yapmaz mıydı?" dediğimde iki koluyla da çapraz işareti yaparak;
"Eşitlik ilkesi lütfen." dedi. Güldü. Güldüm. Derin bir nefes alarak;
"Shawn Peter Raul Mendes. Benimle çıkar mısın?"
"Hesabı sen ödeyeceksen neden olmasın? Uykumu da açmadı zaten." dedi ve ayaklandı.
"Shawn?" diye sordum sitem edercesine. Gülerek yanımdaki boş sandalyeye oturdu ve;
"Cevabımı söylememe gerek var mı? Tabi ki de evet Polinski." dedi ve kapüşonlusunu geçirip dudaklarıma yöneldi.
THE END.
Şaka yaptım. Hehehehe bugün 3 bölüm attım valla. 3 KOCA BÖLÜM.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
asistan | sm
FanfictionShawn Mendes'in kişisel asistanı olmak nasıl bir his bilir misiniz? Eğer bilmiyorsanız ki, bilmiyorsunuz şöyle izah edeyim. Bu işe girdiğim günden beri alkol sorunum var. Ivory Polinski iyi bir öğrenci değildir ve paraya ihtiyacı vardır. Shawn Mende...