Şimdi içinden çıkılmaz bir yolculuktu dünya hayatı. Doğumla başlayan ölümle biten bir imtihan yeri. Kavga devam edecekti sonuna kadar bu iyiyle kötünün doğruyla yanlışın kavgasıydı. Herkes safını belirlesin diye bağıran bir ses duyar gibiydi. Safınızı belirleyin ve hazırlanın sonsuz yolculuğa bu yol ki Mevlanın yoludur bu yol ki sonsuzun insanı kucaklayışıdır. Hz ademle başlayan bu yolculuk devam edecektir kıyamete kadar. Kimi Yusuf gibi kuyuya atılacak kimi ise Yusuf'u kuyuya atanlar gibi hataya batacaktı. Yol basitti hüküm belliydi. Allah ne dilerse o olacaktı ve Gönüller Allahı anarak anca huzur bulacaktı. Celaleddin kalbinden geçen her düşünceye bir yenisini ekliyordu. Nefsi levvameyi düşündü kendini kınayan nefsi, öyle bir yol ayrımıydı ki nefsi levvame bir yüzü hakikatten uzak nefsi ammareye bakarken bir yüzü hakikatin yavaş yavaş tecelli ettiği nefsi mülhemeye bakıyordu. Hedefini kalın çizgilerle belirgin hale getirmişti. Allah'ın kendisinden razı olacağı işler yapmak ve Allah'ın rızasını kazanmaktı bu makama Nefsi Mutmaine makamı deniyordu. Eğer bir hedef gerekliyse bundan büyük hedef istemiyordu. Allah'ın bir insandan razı olmasından daha öte ne olabilirdi ki? Nefsi mutmaine ye gelen bir insanın tek Gaye'si olurdu oda nefsine sadece Allah'ın emir ve yasaklarını yaptırmak bundan daha güzel birşey olabilir miydi ki bir insan için Allah'ın rızasından daha değerli birşey bilmiyordu Celaleddin ve bu doğrultuda yaşama isteği de günden güne artıyordu.