Siyahın zifiri

37 7 18
                                    

Ağır gelmeye başladığında yük diren!
Yorulduğunda, tükendiğinde, her şey sona erdi dediğinde diren!
Bil ki yeni bir sayfadır açılan, yeni bir başlangıç, yeni bir yol...
Hayat yitirmekten ötesi değildir çünkü,
Sevdiğin herşeyi yitirmeye mahkûm yaşarsın, bir O'kalır geriye yitmeyen, bir O'kalır herşey bittiğinde sona ermeyen...
Dön bak ardına neler yitirmedin ki, bir kum tanesidir hayat, savrulur yıllar gün gelir biter.
Farkına vardığında susmuştur sesler, hapsolmuştur güneş gecenin zifirine...
Mevlâna celaleddin doğmayan güneşin karanlığında elinden kayıp giden ayın hasretindeydi.
Hayatı siyahın zifiri tonlarıyla kaplıydı.
Bir siyah ki, tüm renkleri hapsetmişti zindanlarında
Bir siyah ki doğmayacak güneşin diye avazı çıktığınca haykırıyordu!
Gece ne söyleyebilirdi ki karanlığın ıssızlığından başka?
Ne anlatabilirdi, yokluk kapıyı çaldığında...
Mevlâna güneşini bekliyordu, bir çıra misali gökyüzünü dolduran yıldızlardan habersiz, sadece güneşini arıyordu...
Hayat serüveninde ilk kez bu kadar güneşe hasret kalmıştı, ilk kez karanlıktan hoşlanmamıştı.
Sabretmekten başka ne vardı ki elinde
direnmekten başka, bu sancı, bu yokluk, bu ıssızlık o kadar ağırdı ki bıraksa alıp sürükleyecekti ruhunu, bıraksa alıp götürecekti ne varsa yaşam adına...
Tasavvuf yolu, yanmaktan ve pişmekten, buldum zannedipte kaybetmekten ibaretti !
Mevlâna celaleddin her adımında yokluğa varıyordu, her adımında hiçliğe...
Bu karanlık güneşe mahkumdu, bu ıssızlık kaybetmeye...
Bir bardak çay, bir olanı tefekkür, sonsuza dem tutmaya mahkumdu!

ŞEMSİN GİDİŞİ #wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin