Tasavvuf yolunda önce edep gelir. Edeple çıkılan yolda edeple yürünür. Edeple konusulur, edeple susulur.
Mürşidin her hali edep üzeredir. Mürit önce edebi öğrenir bu yolda sonra hiçliği... edebi olmayanın ahlaki da yarım olur. Dini güzel ahlak olmadan yaşamak samimiyetsizlik olur, eksiklik olur edepsizlik olur.
Edebin türlü türlü hali vardır davranışin, konuşmanın ve hepsinden önemlisi kalbin edebidir.
Kalp Allah'ı anarken edeple anmalıdır. Dil Zikrederken edeple zikretmelidir. İnsan davranışlarında ölçüyü elden bırakmamalı doğru söz söylemeli tüm bunları yaparken de Kuranı ve sünneti kendine ölçü almalıdır.
Mevlana Celaleddin kürsüden edebi anlatırken ağzından çıkan her kelimeden kendi nefsine de pay çıkarıyordu.
Sohbeti öncelikle kendi nefsine yapıyordu.
Sahabei kiramda öyle yapmamışlar mıydı.
Kendileri hal ve hareketleri ile her biri birer yıldız gibi insanları aydinlatmislar kıyamete kadar da aydınlatmaya devam edeceklerdi.
İnancı doğru yaşamanın en önemli şartı hak olana inanmaktı. Asrı saadetten sonra insanları doğru inançtan saptırmak üzere birçok sapik düşünce ortaya atılmıştı ve en kötü olanda bu sapkın yol ve düşüncelerin din adına yapılmasıydi. Bu sapkın düşünce ve yollardan korunmanın en önemli yolu Kur'an ve sünnete harfi harfine uymak ve bu çizgide ilerleyen sadık insanlarla birlikte olmaktan geçiyordu. Mevlana Celaleddin doğruyu yaşamayı ve çevresinde ki insanlara anlatmayı kendine en büyük vazife görüyordu. Her müslümanın emri bil maruf ve nehyi anil Münker yapması müslüman olmanın din kardeşi olmanın gerekliliğiydi.ve bu İnanmanın ve kardeşliğin edebiydi.